4: Festival

24 5 7
                                    

Bir hışımla ayağa kalktım. Bana ulaşamadan ayaklanabilmeme sevinmiştim ama rezil olduğumun utangaçlığını sergileyen yüzümü rahatça açığa çıkaracak kadar yakındı bana. Ellerim ve gözlerim önümde hiçbir şey söyleyemeden kalakalmıştım. Tuhaf bir sessizlik oluştu. Büyük ihtimalle ben pat diye komik bir şekilde ayaklanınca şaşırmıştı. Girdiğim acayip duygular dilimi ve bedenimi kilitlemişti.

Dümdüz siyah saçlarını gördüm önce. Gözlerimin hizasına kadar eğilmişti. Başını yana eğip kararlı bakışlara sahip gözlerini gözlerimle buluşturdu. Bir şeyi anlamış gibi hafif gülümsedi.

"İyi gözüküyorsun."

Hareketlendim. Bir iki adım geriye gittim. "Özür dilerim efendim, kusura bakmayın; daha dikkatli olmalıydım!" telaşla özür dilerken başımı aşağı yukarı eğip durdum.

Yere çömeldi ve dağılan çikolataları eline toplamaya başladı. "Acelen olmalı, sorun değil."

Ben de hemen çikolataları onunla toplamaya başladım. Yalnızca bir paket olduğu için hemen toplayabildik. Kucağımıza doldurduklarımızla ayağa kalktık. Etkilenerek yüzüne doğrudan baktım.

"Teşekkür ederim. Şey... Üstünüz de kirlenmiş. Özür dilerim te-tekrardan." biraz kekelemiştim utançtan.

Gülümserken gözlerimden ayırmadı gözlerini. Bir adım yaklaştı. Heyecanlandım. Ellerindeki çikolataları kucağımdakilere ekledi. Tatlı bir kıkırdama içeren ses tonuyla "Senin de üstün kirlenmiş." dedi. Kızardığımı hissediyordum.

Arkasını dönüp, yerde yamulmuş bir şekilde duran bisikletimi düzeltti. Şapşal gibi orada öylece dikildiğimden olsa gerek, yanıma getirdi bisikleti. Ben de sepetine çikolataları koydum.

"Tekrardan kusura bakmayın ve teşekkürler." diyerek özrümün ve minnettarlığımın göstergesi olarak hafifçe eğildim. O ise hala gülümsüyordu. İçimden 'gülümsemeyi bıraksa da gidebilsem' diye geçirdim. Onu izleme isteğim geçmiyordu çünkü.

Bisikleti bana teslim etti. " Güneş batmak üzere, acele etsen iyi olur." dedi ve yürüyerek uzaklaşmaya başladı. Bense utanç, telaş, endişe ve yüzümü kızartan duygularla bisikleti sürmeye başladım. Dağıtıcı olduğumu anlamıştı; aslında kim görse anlardı. Ne kadar da kibardı! Öyle bir yüzü daha önce görmemiştim! Peki ya devamlı gülümsemesi... Saçları. Sesi. Ve elbiseleri benim yüzümden kirlendi!

Festival 2 gün sonraydı. Herkes hazırlık içerisinde koşuşturuyordu. Bize küçük ama kullanışlı evimizi temizleyip çiçek ve yeşil yapraklarla süslüyorduk. Sevinç küçük kasabamızı kaplamıştı. Genç erkeklerden bazıları kasabadan ayrılıp büyük şehirlere iş bulmak veya direk orada yaşamak için gideceklerdi. Bazen kızlar da kardeşleriyle birlikte giderlerdi. Ail de bahar festivalinde kasabadan ayrılanlardan olmuştu. Arada bize para ve mektup gönderirdi. Ama nerede olduğunu söylemezdi. Sürekli gezdiğinden bahsederdi sadece. Evin ikincisi Lithi ablam da onunla gidecekti ama sonradan vazgeçmişti. Buradaki stressiz, huzurlu kasaba hayatını sevdiğini söylemişti. "Çocukların gittiği okulu yakın, insanlar birbirlerini biliyor, birine bir şey olsa hemen öğrenilir, doğası ve gezecek yerleri bol; yani tam aile kurulacak yer." demişti ve vazgeçmişti. Annem ve babam zamanında çok şehir gezmişler. Güzel maceralar, eğlenceli anılar biriktirmişlerdi. En son da çocuklarını yetiştirmek için bu kasabayı seçmişlerdi. Hiçbir zaman zengin olamamışlardı zaten; çiftlik hayatı huzurlu, yeterli ve mutlu gelmişti onlara. Komşular da iyiydi. Lithi ablamın kararı hoşlarına bile gitmişti yani.

Kasabamız, çiftliğimiz güzeldi ve huzurluydu evet. Ben de çok seviyorum burayı. Ama bir şeyler eksikti burada sanki. Kasaba merkezindeki kütüphanenin raflarında saklı, farklı tarzda bir ruh eksikti burada. Tam olarak tanımlayamıyordum ama okuduğum o kitaplarda kendimi buluyordum; doğada yalnız çıktığım yürüyüşlerde, tuarımı elime alıp kimsenin olmadığı yerlerde çalarken kendimi bulduğumu hissettiğim gibi. Hayallerimdeki 'ben' de buluyordum o ruhu. Kitaplarda saklı masallarda buluyordum...

Bir Faemor Nasıl Eğitilir ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin