AV//Av...

71 5 1
                                    

  Jungkook ve Jeonghan'ı en son üç gün önce görmüştüm. İkisi de bu süre boyunca okula gelmemişti ve ben de Ay Işığı'nda olanları düşünmemek için aklımı sürekli meşgul tutmaya çalışmış, birkaç kitap bitirip, bazen de dizi izleyip durmuştum.

  Momo, hafta sonu için beni büyükbabasının işlettiği şarap evine çağırmıştı ve kasavada bir şarap evi olduğunu öğrendiğimde bu müjdeyi ile Abigail'e vermiştim fakat o benden önce orayı keşfetmiş bile. Her şeye çok geç kalıyorsun, Annabelle, diyerek beni azarladı iç sesim. Eh, haklıydı da.

  Rosé ile birlikte şarap evinin önünde dururken tabelaya baktım.
  Cadı Kazanı.
  Muhtemelen bu isim Momo'nun fikriydi. İki katlı ahşap bir yapıydı. Üst katta Momo, kız kardeşi ve büyük babasının yaşadığını öğrenmiştim. Harika bir yerdeydi, tam okyanusa yakın bir yere yapılmıştı. Penceresinden baktığınızda mavi manzarayla büyülenebilirdiniz. Bizim eve yakın olması beni sevindirmişti çünkü bu yerde daha fazla takılmak istiyordum.

  İçerisi öğlen saatlerinde olduğumuz için çok kalabalık değildı. Yaşlı, tonton ve çok tatlı bir adam bizi karşıladığında, Rosé adamın üzerine atladı. "Büyükbaba Arnold! Seni ne zamandır göremiyordum."
  Adam gülerek Rosé'nin sırtını sıvazlarken bana baktı. Kaşları hafifçe yukarı kalkınca biraz tedirgin olmuştum çünkü beni çok dikkatli inceliyordu.

  "Merhaba, ben Annabelle Jefferson." Hafifçe gülümsemiştim.
  Yaşlı adam, benim kim olduğumu çok iyi biliyormuş gibi gülümseyerek eliyle içeri doğru girmemi işaret etti. "Hoş geldin, Momo senden bahsetmişti." dediğinde gevşediğimi hissettim.
  Sonraki dakikalarda Büyükbaba Arnold'la kısaca sohbet ettik. O kadar sevimli bir adamdı ki, keşke benim de bu kadar tatlı bir büyükbabam olsaydı diye iç geçirdim. Ben büyükbabamı tanıyamamıştım bile. Aslında hiçbir akrabamı tanıyamamıştım ya neyse. Anne ve babam tüm tanıdıklarından soyutlanıp, içinde sadece üçümüzün olduğu bir hayat kurmuşlardı. Bunun nedenini hiçbir zaman anlayamıştım.

  Büyükbaba Arnold, yukarı çıktıktan sonra Momi merdivenlerden inerek yanımıza geldi. Tam ekip tamamlandı diyecektim ki; Kai yanında ufak tefek, kısa saçlı bir kızla içeri girdiğinde tek çağrılanın biz olmadığımızı anladım.
  "Selam güzeller, n'aber? Oo, demek yeni fıstık da buradaymış." dediğinde gülerek gözlerimi devirdim. Konuşma tarzı pek patavatsız görünse de, Kai aslında çok tatlıydı.

  O sırada gözleri üzerimde ilgiyle dolanan kıza döndüm. "Merhaba, ben Annabelle." deyip kıza elimi uzattığımda şüpheli bakışlarla elimi tuttu. Elime dokunduğu anda yüz ifadesi daha da tuhaf bir hal almıştı. Ona, peki senin ismin ne, bakışı atıncs, "Ben de Yoojung(WekiMeki)," diyerek karşılık verdi. Gözlerini kısarak beni süzdükten sonra iç çekti. "Tanrım, ne garip bir enerjin var."
  Kaşlarımı çatarak ne demek istediğini anlamaya çalıştm. Etrafı tuhaf bir sessizlik sarınca bunu bozan Momo oldu. "Hadi çocuklar buraya ayakta durmaya mı geldiniz?" diyerek ellerini çırptığı sırada yukarıdan inen bir kız tüm dikkatleri üzerine çekmişti.
  "İşte benim favori kızım." Kai kızın yanına gidip elini boynuna attı.
  "Kardeşim Chaewon(Iz*one)" dedi Momo sevecen bir gülümsemeyle.
  Kız, "Selam, sen ablamın yeni arkadaşı olmalısın." diyerek hemen yanıma gelmişti. Bu sıcakkanlı hareketlerine ben de gülümseyerek karşılık verdim. Şirin bir yüz hatları ile yeşil gözleri vardı ve beyaz teniyle çok güzeldi.

  Onları çok sevmiştim, burayı ve bu insanları bu kadar seveceğim aklıma gelmezdi. Keşke Minghao da burada olsa diye iç geçirmeden edemedim. Son üç gündür yaptığımız gibi yine görüntülü arama yapsak iyi olacaktı, zira onu özlemeden edemiyordum. Muhtemelen o da bu insanlarla çok iyi anlaşırdı, hatta en çok Kai ile anlaşacağını düşünüyordum. İki çapkın ve patavatsız bir olduğunda neler olacağını tahmin etmek zordu.

AVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin