AV//Avcı...

40 4 0
                                    

Jungkook Sullivan

  Onu nasıl koruyamamıştı?
  Jungkook'un aklına bu soru geldikçe bedeni sinirle kasılıyordu ve sinirini atabilmesi öyle kolay olmayacaktı. Sandalyesine sırtını yasladı ve başını geriye doğru atarak derin bir nefes çekti. Belle'in karnında hançerle yere yığıldığını gördüğünde, bunu yapanın peşinden gidememişti. Fakat bunu yapanı eline geçirdiğinde onu cehennemin dibine bizzat kendisi gönderecekti.
İlk defa bu kadar dikkatsiz davranmıştı ve bu şaşılacak bir şeydi. Kütüphanenin anahtarlarını görevliden aldığı düşünülürse, Belle'i o dolaba çekme sebebi tamamen onu tedirgin edip eğlenmekti. Düşündüğü gibi de oldu, Belle'in utanarak dolaptan çıkması Jungkook'u bir hayli eğlendirmişti ve bu da dikkatinin dağılmasına neden olmuştu.
Siktir, bu kız dikkatini dağıtıyordu!
  Onu avcıların şifacısı Raymond'ın yanına getirmiş, uzun süredr Raymond'ın odadan çıkmasını bekliyordu. Zeminde tok sesler çıkaran adımları duyunca bakışlarını odakladığı boş duvardan çevirdi.

  "Onu yakaladık." dedi yanına gelen Jimin. Yüz hatları gergin bir hâl almış, gözleri koyulaşmıştı.
  "Onu yakalamak için çok geç kaldın." Jungkook'un sesi ruhsuzdu ve Jimin bu ses tonunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. "O beyinsizi, daha kıza evinde ilk saldırdığı an yakalayacaktın."
  Jimin, yüzü endişeden gerilirken hiçbir şey demedi. İkisi de bunu kimin yaptığını biliyordu. Hatta o beyinsizin, Belle'e evinde saldırdığını da biliyorlardı. Jimin'in takıldığı kumral, çırpı bacaklı cadı bir işe yarayıp Jimin'e söylemişti bunu.
  Tapınaktaki partide Jungkook'un, Jimin'i o kızın yanına göndermesinin sebebi Belle'in yalnız kalmasıydı, fakat işin ilginç yanı Jimin o kızla görüşmeye hâlâ devam ediyordu. Önceden olsa bir cadıyla görüşmesi sorun olabilirdi -çünkü o zamanlar Jungkook cadılardan hoşlanmazdı. Gerçi hâlâ da hoşlanmıyordu. Neyse konu bu değil.- fakat şuan için bir sorun yoktu çünkü çırpı bacağın, Belle ile yakın olması oldukça işe yarar bir durumdu.

  Raymond odadan çıktığında, Jungkook yayıldığı sandalyeden ağır bir hareketle kalktı. Hiçbir şey demeden soru sorar gibi tek kaşını kaldırdığında, Raymond eliyle kırlaşmış sakalını sıvazladı. "Zehri temizlemesi için ona karışımdan içirdim, hücreleri çabuk yenileyecektir. Fakat bünyesi alışık olmadığı için karışımdan dolayı birkaç gün uyuyacak."
  Jungkook keskin bir sesle, "Bundan kimsenin haberi olmasın, özellikle Bathram'ın." dediğinde Raymond onaylar gibi başını eğdi. Yaşına rağmen oldukça sağlıklı ve kır saçlı bir adamdı. Jungkook'un en ağır yaralarını bile tedavi etmişti ve Jungkook ona güveniyordu. Şu dünyada güvendiği kişi sayısı bir elin parmağını geçmediği varsayılırsa bu önemli bir ayrıntıydı.
  Raymond'a teşekkür etme amacıyla başını eğerek selam verdi, ardından dönüp Jimin'e beklemesi için bir bakış atıp odaya girdi. Siyah ayakkabıları kızın yattığı yatağın yanına durdu ve bir süre olduğu yerden ona baktı.
  Belle'in yüz hatları her zaman sertti, güldüğünde bile ister istemez sertliğini koruyordu. Tatlı bir surattan ziyade oldukça seksi bir suratı vardı, Jungkook bunu inkâr edecek değildi. Fakat şuan göz kapakları derin kahverengileri örttüğünden daha çok masum görünüyordu.
  'Yaptığın hatayı düzeltmek de senin işin!'
  Beyninin içinde sürekli dönen bu cümle yine düşüncelerini gölgelediğinde, ağır adımlarla yatağın yanındaki sandalyeye ilerleyip oturdu. Dirseklerini dizine koyup başını ellerinin arasına alarak hışımla saçını karıştırdı.

  Sürekli bu cümle aklına gelmek zorunda mıydı?
  Tekrar gözleri bronz tenli dişiye kaydı. Bathram, kızın kasabaya geleceğini söylediğinde Jungkook her şeyi bir kenara bırakmış, liseye de tekrar bu kız yüzünden başlamıştı. Tabii karşılaşmaları tahminin biraz dışında gelişmişti orası ayrı. İskeleden çıkamayacağını bildiği halde, o durumda bile kendisine kafa tutması aklına gelince dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Fakat sonra bir anda ne yaptığını fark ederek gülümsemesini sildi ve kendini geri toparladı.
  O kıvırcık saçlı beyinsizi o gün öldürmeliydi, fakat Belle daha karşılaştıkları ilk anda işini yarım bırakmasına sebep olmuştu. Sürekli görmemesi gereken şeyleri görüp duruyor ve Jungkook'un işlerine karışıyordu.
  Aptal kız!
  Daha fazla bunları düşünmemeliydi. Şuan yapması gereken başka işler vardı ve bir daha dikkatinin dağılmayacağından emin olmalıydı. Liseli gibi takılmak zaten kendisini patlamaya hazır bir bomba haline getirmişti. Avcı kimliğine bürünürken derin bir nefes aldı ve kendini daha iyi hissetti.
  Şifahaneden çıktığında, Jimin çoktan motoruna binmiş onu bekliyordu. Jungkook arabasına binip avının tutulduğu yere doğru yola çıktığında, Jimin de motoruyla onu takip etmeye başladı. Jungkook bu işin ardında kimin olduğu için sinirleri daha da gergindi ve kana susadığını biliyordu. Kaşınan parmaklarını direksiyona sertçe vurmaya başladı.

  Avcıyı tuttukları yere geldiklerinde onu konuşmadan gebertmemek için öncelikle derin bir nefes aldı. Sakinleştiğine emin olduktan sonra arabadan indi ve ağır adımlarla barakanın kapısından içeri girdi. Sıska avcıyı tutan adamlara dışarı çıkmaları için bir bakış attı. Hepsi çıktığında gözlerini oğlana doğru çevirdi.
  "Ben... Bunu istemedim." Oğlan, Jungkook'u her gördüğü gibi inkâra başlamıştı.
  Jungkook için bu sözlerin hiçbir değeri yoktu, zira bu çocuğu gereğinden fazla uyarmıştı. İnsanüstü bir hızla ilerleyip oğlanı boynundan tutarak kaldırdı ve duvara yapıştırdı.
  Kendisine gelene kadar adamları zaten çeşitli işkenceleri yapmışlardı, o yüzden sıskanın bacakları titriyordu. Vücudunda zehirli bıçakla açılmış yaralardan oluk oluk kan akıyordu. Bu görüntü Jungkook'u tatmin etmemişti, kafasını koparmadan da pek tatmin olacağa benzemiyordu. "Sanırm bitirmemiz gereken yarım bir işimiz kalmıştı."  dediğinde oğlan derin bir nefes çekti.
  "Ben sadece bana verilen emri yerine getirdim."
  "Seni kaç kere uyardm." dedi Jungkook. İçindeki öfkesine nazaran sesi oldukça sakindi. "O bıçağın üzerindeki işaretten anladığım kadarıyla düşüncelerimde yanılmamıştım, Taehyung'ın adamısın." derken tek kaşı havaya kalkmış, sıska avcıya bakıyordu.
  Taehyung(Bts). Bu piç ne zaman Jungkook'un işlerine karışmayı bırakacaktı?
  Zaten Dorchalar ile uğraştıkları yetmiyormuş gibi bir de avcılar arasında bölünmeler başlamıştı. Her ırkta fikir ayrılıkları olurdu, bu normaldi, lakin Taehyung'ın düşmanlığı artık can sıkıcı bir hâl almaya başlamıştı. Bu beyinsizi, Jungkook'un dikkatini çekemeyeceğini düşündüğü için görevlendirmiş olmalıydı ama yanıldığı bir şey vardı; Jungkook'un dikkatinden hiçbir şey kaçmazdı.
  Tabii, bronz tenli bir dişi dikkatini sabote etmediği zamanlarda...
  "Taehyung, onun aranan kişi olduğundan şüpheleniyor." Jungkook bunu bildiğini belli eden bıkkın bir nefes verince, oğlan devam etti. "İskelede onu kurtardığın için kız dikkatini çekti. Ormanda ona saldıranlar aranan kişi olup olmadığını öğreneceklerdi fakat birisi adamları öldürdü ve Taehyung bunu senin yaptığını düşünüyor. Kuşkulandığı için şüpheye yer bırakmadan kızı öldürmemi söyledi."
  Jungkook o kadar sakin duruyordu ki avcı bundan tedirgin olup, "Bunu yapmasan beni öldürürdü!" diyerek haykırdı.
  "Peki, benim öldürmeyeceğimi sana düşündüren nedir?" Jungkook alay eder gibi konuşmuştu. İfadesi hiç değişmeden yüzünü çocuğa tehditkâr bir biçimde yaklaştırdı. "Yaşamak istiyor musun?" diye sorduğunda avcının gözleri parladı, bir çıkar yolu olması onu umutlandırmış gibiydi. Başını aşağı yukarı salladığında, Jungkook gözlerini kıstı.
  "O sefil hayatını kurtarmak istiyorsan, kızın gücünü kullandığını fakat göz renginin değişmediğini söyleyeceksin." dediğinde çocuk yutkundu.
  "O... o gerçekten aranan kişi değil mi?"
  Jungkook, boğazını sıktığında nefes almak için debelenmeye başlayan çocuk, kısık nefeslerinin arasında, "O bizim sonumuz olabilir!" dediğinde Jungkook'un çenesi kasıldı.
  "Dediğimi yapmazsan zaten seni bir son bekliyor olacak."
  Genç avcı anlamış olacak ki onaylar gibi başını sallarken, "Söyleyeceğim, bunu yapacağım." dedi. Böyle korkakların avcı eğitimi alması kesinlikle yasaklanmalıydı.
  "Eğer bu kasabaya bir daha gelirsen..." eliyle çocuğun boynundan çizgi çekti ve "seni bulurum ve o gırtlağını boydan boya keserim." dedi Jungkook. Çocuk bunun sözde bir tehdit olmadığını biliyordu, Jungkook bunu kesinlikle yapardı.
  "Asla gelmeyeceğim ve onlara istediğini söyleyeceğim."
  "Akıllı çocuk. Umarım Taehyung'ın sana inanmasını sağlarsın." Sonra sıska beyinsizi tekrar bir süzdü. "Yine de şuan çok sinirliyim ve seni tek parça yollamak hiç içimden gelmiyor."
  Çocuğun gözleri büyüdüğünde, Jungkook onun elini tuttu ve sakin bakışkarını onun eline doğru götürdü. "Bu elinle mi o bıçağı sapladın?" diye sordu gözlerini tekrar yüzüne çevirirken.
  Sıska avcı korkuyla iç çektiğinde, Jungkook cebinden bir bıçak çıkardı ve hızlı bir hareketle oğlanın elini kesti. Avcı feryat doly bir bağırış kopardığında, Jungkook elindeki kanı onun tişörtüne siliyordu.
  "Eline ne olduğuyla ilgili bir yalan bulursun artık." diyerek gülümsediğinde çocuk acı içinde bağırıyordu. Ardından Jungkook eliyle çenesini kavrayıp son sözlerini söyledi. "Bu ön gösteriydi. Söylediklerimi yapmazsan, devamını büyük bir zevkle sana yaşatırım."

  Sonra avcıyı orada bırakıp, ağır adımlarla barakadan çıktı. Arabasına bindiğinde, kapıyı kapatmadan önce Jimin'e gözlerini çevirdi.
  "Kızı evine bırak. Nemf kadına gerekli açıklamayı yaparsın." Jimin hâlâ kıpırtısız bir şekilde orada dikilmeye devam edince ona yan bir bakış attı. "Ne var?"
  "Taehyung, bu işin peşini bırakmayacaktır." dedi Jimin düz bir ifadeyle. Jungkook, bunu elbette biliyordu. Fakat kimse planlarını bozamayacaktı.
  Hiç kimse...

AVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin