Dışarı çıktığımda Toprak'ta arkamdan geliyordu. Gözlerimdeki yaşlar kontrolden her an çıkacakmış gibiydi. Toprak'ın,
"Güneş, iyi misin?" sorusuyla da hıçkırıklar içinde ağlamaya başladım.
"İyiyim." sesimin o hüzünlü tonu beni bile şaşırtmıştı.
"Ne oldu diye sormayacağım. Belli ki konuşmak için hiç havanda değilsin." Yanılıyorsun Toprak şu an en ihtiyacım olan şey biriyle konuşmak.
Bana bir mendil uzattı,"Al burnun akıyor." dedi. Elindeki mendili alıp burnumu temizledim. Bir kaç saniye sonra içimden geçenleri okumuş gibi konuşmaya başladı.
"Güneş, kimdi o adam?" Toprak'ın her kelimesinden sonra ağlamam daha da şiddetleniyordu.
"Kötü biri" sesim ağlayan çocuklar gibi çıkmıştı.
"Onu ben de anladım. Seninle derdi ne?" Bu sorunun cevabını vermek istemiyordum. Kumarbaz babamın peşindeki hıyarlardan biriydi işte.
"Senin baban kumar mı oynuyor? Ama bana babanın senin okula bile gidemeyeceğin kadar hasta olduğunu söylemedin mi? Sahi Güneş, o gün sormak istedim ama çekindim. Madem baban hasta ve sen okula dahi gidemiyorsun neden burada çalışıyorsun? Babanın yanından ayrılmaman gerekmez mi? Tabii ya bana yalan söyledin değil mi?" sesinde büyük bir sırrı çözmüş dedektif tonu vardı.
Ayrıca kendime inanamıyorum içimden geçenleri nasıl olurda sesli bir şekilde söylemiştim? Çıldırmış olmalıyım. Allah'ım beni neyle sınıyorsun? İşte şimdi yakayı ele vermiştim. Yaşadığım şokla gözyaşlarım da durmuştu.
"Toprak" diye başladım ama sözüm kesildiği için devam edemedim.
"Tamam Güneş. Bir şey demene gerek yok. Sorun yok yani. Nasılsa beni tanımıyorsun. Bana her şeyini anlatmanı beklemiyordum zaten." sesi gerçekten de bana anlayış gösterdiğini belli ediyordu.
Sadece "Teşekkür ederim." diyebildim. İçeriye geçtim.
Toprak'a söylediğim yalanlar ortaya çıkmıştı. Cafer kafeyi basmıştı. Bana ve babama küfür etmişti. Bende kafasına vurmuştum.Babamla bu sabah kavga etmiştim. Günüm harika geçiyordu.
Sema Hanım'ın kapısını tıklattım.
"Gel"
Odaya girdim.
"Güneş, ne oluyor kim bu adam?"
Bu sefer göz yaşlarıma gelmeleri için müsaade etmedim. Hatta gayet soğuk bir tavır takınarak olan biten her şeyi anlattım. Babamın bir kumarcı olduğunu, Kasap Cafer'in de alacaklısı olduğunu, annemin başka bir adamla evli olduğunu ve parasızlıktan üniversiteye gidemediğimi. Sema Hanım'ın yüzünde ki şaşkınlık elle tutunurdu.
"Güneş, ben gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum."
"Bir şey demenize gerek yok. Beni işten kovarsanız anlayışla karşılarım." yüzüm düşmüştü.
"Hayır. Seni kovmuyorum. Ama bu olanlar bir daha tekralanırsa korkarım ki o zaman benim de elimden bir şey gelmez." gerçekten Sema Hanım'ı tutup yanağından öpmek istedim. Bir kadın nasıl olur bu kadar havalı ve vicdanlı olurdu?
"Sema Hanım size ne kadar teşekkür etsem az..."
"Sorun değil. Hayatta hepimizin başına bazı sorunlar gelebilir. Önemli olan bu sorunlarla başa çıkma şeklimizdir."
Ben bu sorunlarla kel Cafer'in kafasına beş parmak izi bırakakarak başa çıkıyordum. Sema Hanım da aynı şeyi düşünmüş olmalı ki dudaklarını gülmemek için birbirine bastırıyordu. Yüzüne bakınca benim de gülesim geldi daha sonra ikimiz de kahkahalarla gülmeye başladık. Sema Hanım'ı gerçektende sevdiğimi farkettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kış Güneşi
RandomSoğuk bir kış akşamı görmüşlerdi birbirlerini. Heycanlanmışlardı. Hayatlarındaki acı gerçekler ya onları birleştirecekti ya da bir ömür ayıracaktı. . . Üçüncü şahıslar, kumarbaz baba, sürekli gölge gibi onları takip eden tefeciler ve tüm bu kargaş...