Uzun bir süredir levi yanıma gelmiyor. Bence en iyisi bu. Beni sevmiyor. Ben seviyor muyum... Hayır. O gün neden onları söyledim hala anlamış değilim. Büyük ihtimalle onun aklı benimkinden daha karışıktır. Elimdeki ktaba bakarak o gün olanları kafamdan tekrar tekrar geçirdim. Her düşünüşümde daha da utanıyorum. Kapı yavaşça tıklanırken kafamı sabahtan beri göz ardı ettiğim kitaptan kaldırdım ve kapıya baktım. Uzun bir süredir görmediğim tanıdık simâ tedirgin gözlerinin aksine sakin yüzüyle kafasını kapıdaki aralıktan uzatmış girmek için izin bekliyordu. Onu görünce heyecanlanmıştım ama belli etmemek için tıpkı porselen bir bebeğin yüzündeki ruhsuzluk gibi yavaş hareketlerle ile elimdeki kitabı kapatıp yatağın yanındaki küçük komidine bıraktım. Başımı girmesi için sallarken ona doğru bakmıyor , ellerimi önde birleştirmiş yere bakıyordum. Yanıma yavaş adımlarla gelip her zaman oturduğu sandalyeyi yatağın karşısına çekmiş ve oturmuştu. Onun bana dik dik baktığını hissediyordum ama başımı kaldırıp gözlerine bakma cesaretini kendimden bulamıyordum. İçimdeki bir ses o gün kendi kontrolümde olmayan davranışların tekrar edeceğini açıkça ortaya koyuyordu.
Bir süre daha sessizliğe tahammül eden levi en sonunda dayanamayarak konuştu.
"Velet yüzüme bakma cüretini gösterecek misin artık?"
O böyle söyleyince başka bir seçeneğim olmadığını anlayarak kafamı kaldırmaya hazırlanıyordum ki daha ne zaman sandalyeden kalktığını göremeden levi yanıma gelmiş yatağa oturmuştu. O böyle yapınca hafif bir duraksama yaşadım. Bu yakınlık niyeydi ?
Beyaz elleri ile çenemi hafifçe tutup gözlerimizi aynı hizaya getirdi. Şimdi konuşmuyordu, konuşmuyordum. Gözleri ile oluşturduğum bağ derinleşirken en sonunda rahatsız olup başımı yana çevirdim ve gözlerimi kapattım. Kendi kendime mırıldanırken onun duyabileceğini unutmuştum.
"Neden sadece beni rahat bırakmıyorsun" dudaklarımdan çıkan sessiz fısıltıyı duymuş hareketsizlemişti. Kafamı ona çevirip gözlerimi açtım. O ise bana sanki bir şey söylemek istiyormuş gibi bakıyordu. En sonunda dayanamadı ve konuştu.
"Benden rahatsız mı oluyorsun?"
"Evet"
Söylediğim tek kelimenin onun yüzündeki ifadeyi nasıl çabuk değiştirdiğini izliyordum. Onun aksine şimdi benim yüzüm mimiksizdi. Onun yüzünde ise... Hayal kırıklığı?
Fazla sürmedi şaşkınlığı. Gözlerindeki bir şey yok oldu. Yüzüne yine o nefret ettiğim suratsız ifadeyi yerleştirirken özellikle gözlerime bakmamaya çalışarak ayağa kalktı.
"Anlıyorum seni rahatsız ettiğimi bilmiyordum velet. Bu günden sonra bir daha yanına gelmeyeceğim. Beni bir daha görmene gerek kalmayacak. Bana tahammül etmek zorunda değilsin."
Nedense söyledikleri canımı yaktı. Onu bir daha görememek. Kalkmak istedim. "Hayır öyle değil " demek istedim ama olmadı. Yapamadım. O kapıya yönelirken kafamı öne eğip yatağıma mıhlanmış gibi oturmaya devam ettim. Kapının sert çarpma sesi gelirken hafifçe yerimden zıpladım.
Şimdi oda çok sessizdi. Elini alnıma koyup gülümsedim. Kalbim ilk defa bu kadar acıyordu. Kendi kendime konuşmaya başladım.
"Hayır hayır hayır... O cüceyi önemsiyor olamam. Hayır ondan nefret ediyorum ama... Ama neden, neden canım yanıyor."
Şimdi elimi alnımda çekip sol göğsüme koydum. Kalbim sıkışıyordu. Ellerimi sıkı sıkıya bastırırken gülmeye başladım. Sanırım aklımı kaybediyordum. Gerçi bunu bekliyordum. Bu lanet cehennemde sakin kalmak, metanetli sağlamak mümkün müydü?..
"Hayır. Hayır"
Sol kolumla dolmaya başlayan ve görmemi engelleyen göz yaşlarını sildim. Fakat gözlerim yine tekrar doluyorlar ve görmemi engelliyorlardı. Kalbim sıkışmaya devam ederken nefes almak için cama doğru yöneldim. Fakat gördüğüm şey kalbime bir ok sapladı.