Cehennem

1.1K 121 49
                                    

Yine Ackerman'ın gelip yemediğim yemeği tepsiye koyup götürüşünü izledim. Birkaç gündür içimden yemek yemek gelmiyordu çünkü nedense rahatsız olmaya başlamıştım. Beni bir obje olarak mı kullanıyordu? Yoksa sevgilisine benzediğim için mi bu kadar ilgiliydi?

Benim bu konuyu kafaya bu kadar takmam gerçekten hastalıklıydı. Zaten umurumda değildi. Aşık olsun veya olmasın değişecek bir şey olmayacaktı. Sonunda uyanıp bu cehennemden kurtulacaktım. Neden hala rüyada olduğumu anlayamıyordum. Gerçi rüyada mıyım onu bile bilmiyorum... Çok gerçek geliyor, çok gerçek görünüyor...

Belki de ölmüşümdür ve benim cehennemim burasıdır kim bilir? İyi bir kız olduğum söylenemezdi ama kötü biri de değildim. Tamam belki dilim biraz sivri olabilirdi ve biri benimle dalga geçince onu ağlatana kadar sinirlendiriyor olabilirdim ama bu kadar küçük günahlardan cehenneme gelmem mümkün müydü... Belki de günahlarım küçük olduğu için cehennemim bu kadar güzel,bu kadar kötüydü.

Düşüncelerimi bir kapı sesi bozdu. Siyah saçlı bir kız kapıdan başını uzatmış bana bakıyordu. Ne var dercesine kafamı salladığımda konuşmaya başladı.

"İçeri gelebilir miyiz konuşmak istiyoruz" dedi. İç çekip başımı evet anlamında salladım. Gülümseyerek içeriye girdi. Peşinden iki erkek girdi. Onların arkasından üç kız ve dört erkek daha girdi. Alnımın önüne düşen perçemleri kulağımın arkasına atarken konuşmaya başladım.

"Ne oldu şimdi siz mi beni sorgulayacaksınız? O cüce gelip kendisi sorgulayamadı mı?" dedim sinirle. Onu düşünmek bile aklıma tekrar yeni ihtimaller sokuyordu. Zihnimdeki sesleri susturup onlara baktım. Uzun bir süre ne diyeceklerini bilemediler. Sonra aralarından en tatlı görünen sarı saçlı çocuk konuştu

"Şey biz seni sorgulamak için gelmedik Biz aslında şeyi merak ediyoruz...-" tereddüt etti ve başını öne eğdi.

"Neyi merak ediyorsunuz?" dedim bir gözümü kısarken. Kafasını kaldırıp konuşmaya çalıştı.

"Şey... Şey- yani demek istediğim şey- "

"Ay yeter be konuş işte kimden utanıyorsun biz bizeyiz burada" dedim. Cidden gına gelmişti. Kibar biri olduğu belli oluyordu ama bu kadar kibarlık fazlaydı. Cesaret almak istercesine yanında oturan siyah saçlı oğlana baktı. Oğlan ona kafasını sallayınca önüne dönüp konuştu.

"Biz sana duvarların dışını soracaktık. Merak ediyoruz da hiç okyanusu gördün mü?"

"Duvar mı ? Ne duvarı? Odanın duvarları  mı? Ne diyorsun çocuk düzgün konuş ya"sitemlenince yanındaki kız iç çekti ve gözlerini devirdi.

"Nasıl yani duvarları bilmiyor musun?" dedi yeşil gözlü çocuk.

"Siz de beyin kıt mı? Duvar duvar duvar! Duvarınız batsın ne duvarmış... Ne duvarından bahsediyorsunuz teker teker konuşun ya da durun susun! Pştt sarı sen konuş. Sen bir beyne sahipsindir umarım" dediğimde sarı saçlı olan boğazını temizleyip konuştu.

"Bizi devlerden koruyan duvarlardan bahsediyoruz. Maria, Rose ve Shina... Üç kurucunun duvarından bahsediyoruz" sözünü hemen kestim

"Siz mal mısınız? Ne kurucusu? Hadi orayı da geçtim ne devi be ?"  dedim. Dev derken bildiğimiz devlerden bahsetmiyorlardır umarım. Dev fobimin olduğunu bir ben biliyorum...

"Bizi boşuna yiyen insanlardan bahsediyoruz" dedi suratı atı andıran çocuk. Gözlerim korkuyla büyüdü ve siyah saçlı kızın koluna sarıldım.

"Benim dev fobim var! İnsan alıştıra alıştıra söyler! Zaten her gece kabuslarıma giriyorlardı. Unutmuştum ama kesin tekrar görüceğim ya Allah kahretsin!" kız beni kendinden itti ve sinirle bir şekilde konuştu

"Merak etme şu an dev yok burada! Duvarın içinde şu anlık güvendeyiz!" dedi. Yutkundum ve dalgın bir ifadeyle konuştum.

"Sizin bahsettiğiniz dünyayı bilmiyorum ama evet okyanusu gördüm..." Sarı saçlı çocuğun gözlerine baktığımda heyecanla parladıklarını gördüm. Hafiften gülümsedim. Madem bu kadar meraklıydı aynaya bakması yeterli olurdu.

"Ben aslında size bir şey itiraf edicem... Ben sanırım bir rüyadayım... Genelde rüyalarım çok renkli ve canlı oluyor,bunun da öyle olmasını umuyorum çünkü-" sustum.

"çünkü ? " dedi yeşil gözlü çocuk.

"Çünkü korkuyorum. Benim geldiğim yer böyle değil. Devler sadece efsanevi yaratıklar. Gerçekliğini tartışmayız bile çünkü hayal ve kurmaca olduğunu herkes  bilir. Sonra bizim duvarlara ihtiyacımız yoktur. Çünkü bize saldıracak devler aslında var değiller. Sizin gibi at arabası kullanmıyoruz, biz daha teknolojik bir şekilde araba, motor kullanıyoruz. Sizin gibi mum ışıkları yerine her evde elektrikle çalışan ampuller var ve-....ve biz hayatımızı rahat yaşıyoruz. Bu lanet yere neden veya nasıl geldim bilmiyorum..." Nefesim kesildiğinde hepsi bana şok olmuş bir ifade ile bakıyorlardı. Sessizlik uzun sürmedi ve bir ses duyuldu.

"Hepiniz çıkın odadan! Bir daha sizin bu odanın kapısının önünden geçtiğinizi bile görmeyeceğim! Ayrıca ceza veriyorum. Üçüncü koridorda tek bir leke bile görmek istemiyorum. Holde de tek bir toz tanesi bile kalmayacak! Şimdi çıkın hadi!" Levi kaptan yüzünde sinirli bir ifade ile kapının önünde durmuş eliyle kapıyı tutuyordu. Hepsi yavaş yavaş kapıya yöneldi. Sarışın çocuk çıkmadan önce onun arkasından koştum. Omzundan tutup kendime çevirdim ve konuşmaya başladım.

"Okyanusu görmek istiyorsan aynaya bak... Gözlerin en güzel okyanuslardan bile daha mavi" dedim. Kafasını salladı ve gülümsedi. Omzunu bırakırken bende ona gülümsedim. Birden sıkı sıkıya sarıldı. Kulağıma fısıldarken nefesini yanağımda hissediyordum

"Teşekür ederim."

-yeni bölüm geldi bea... Oylar baya düştü zaten
3-5 kişi vardı şimdi ise çok az kişi bakıyor...
Yazma isteğim kayboluyor
Neyse oy vermeyi ve beğenmeyi unutmayın

Nyctophilia ~Levi ackermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin