Yüksek duvarların üstünde yavaş yavaş uzaklaşan sesleri, arada olan patlamaları dinliyor ve batan güneşi izliyordum. Duvarın kenarına oturmuş etrafımda koşuşturan askerleri umursamadan ileriye doğru bakıyor ve Levi'yi bekliyordum. Her ne kadar duymak istemesem de arkamdan konuşulanları duyabiliyordum ya da belki de duymam için bilerek sesli konuşuyorlardı.
"Cidden bu kız mı?!"
"Kaptan onda ne bulmuş olabilir ki?"
"Güzel bile değil. İnanamıyorum"
Geldiğimden beri çoğunlukla hemcinslerimin konuşmasını duymuştum. Benim onu hakketmediğimi düşünüyorlardı. Bir nevi haklılardı...
Derin bir nefes alıp bacaklarımı kendime çektim ve eteğimi azıcık aşağıya doğru çektim.
Biraz yorgun hissediyordum. Beklemeye devam ettikçe nefesim kesiliyordu. Etrafa baktıkça eski anılarım gözüme geliyordu.
"Büyükbaba buraya bak" küçük bir kız elini tutan adamın elini bırakıp koşarak dallara doğru ilerledi ve minik parmağıyla bir şeyi göstermeye başladı.
Adam gülümseyerek yanına geldi ve kızın gösterdiği şeye bakmak için gözlüklerini düzeltti. Küçük kız yeni koza yapan tırtılları gösteriyordu.
"Hm burada sanırım küçük kelebeklerimiz var" dedi yaşlı adam.
Küçük kız merakla adama bakarak konuştu
"Kelebek mi? Ama kelebekler böyle gözükmez" dedi parmağıyla tekrardan kozayı göstererek.
Yaşlı adam sevecen bir şekilde kahkaha attı.
"Bunu eve gidince konuşmaya ne dersin tatlım?"
Kafasını havaya kaldırdı , gökyüzünü kısaca inceledikten sonra kıza geri baktı ve konuşmaya devam etti.
"Birazdan yağmur yağacak. Ayrıca küçük dostumuzu daha fazla rahatsız etmeyelim. Ben sana her şeyi evde anlatacağım" dedi.
Gözlerimi geri açtığımda neredeyse artık batmak üzere olan güneşi gördüm. Büyükbabamın bana kozaları anlattığı gün daha önce hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Şimdiyse anlamsızca aklıma geliyordu. Eve gittikten sonrasını hatırlamaya çalışıyordum ama o kadar uykum geliyordu ki hatırlayamıyordum. Gözlerimi hafifçe kapattım. Sağ tarafımda konuşan biri hafif bir tınıyla konuştu.
"Birazdan yağmur yağacak"
Çok tanıdık bir sesti. Gözlerimi açıp konuşan kişinin kim olduğunu çok merak ettim. Sanırım askerler yine kendi aralarında konuşuyordu. Başımın üstünde öten martıların sesleri hafifçe azalıyordu. Sanırım uykuya dalıyordum. Bilincimin içinde derinlere indikçe etrafımdaki sesler yumuşuyor ve tek tek kesilmeye başlıyordu. Birazdan uyuyacağımı biliyordum. Uyumak iyi olabilirdi, Levi'yi uyuyarak beklersem zaman daha hızlı geçebilirdi.
"Lanet olsun! Çabuk koşun"
Çok uzakta duyduğum endişe dolu bir ses dikkatimi çekmişti. Sanırım şimdi uyuyamayacaktım. Gözlerimi açmaya çalıştım.
Olmuyordu. Uyanmak istedim olmuyordu. Az önce azalan sesler artmaya başlasa da gözlerimi açamıyordum. Nefesim kesiliyordu. Sesler birbirine karışıyordu. Konuşan insanlar , bağıranlar, kuş sesleri, sessizce konuşan iki kişi, sürtünen bir sandalye sesi, başımın yanında damla sesleri...