05| "yazsan olmuyor, yazmazsan olmaz."

201 33 30
                                    

İlginçtir rüyalar, kimilerini görürken acı çeker, hemen uyanmayı diler, korkarız.

Ama bazıları da o kadar güzeldir ki, uyandığımızda gerçek olmadığı için ağlarız.

⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱

*Yazar prim dileniyor*

İnsanlar zeki olduğundan bahsederdi. Zor zamanlarda mantığını kullanarak daima gerekli şeyi yaptığını söylerlerdi. Ayakları yere basan bir insan olduğunu falan filan...

Peki şu anda gözlerinden yaşlar akarken bir tane bile çözüm yolu bulamaması, ne yapması gerektiği hakkında en ufak bir fikri olmaması ne kadar normaldi?

Ne kadar normaldi normalde aptallık olarak tanımladığı hareketlerin zihninde bir seçenek olarak durması, bu kadar gözünü karartması?

Ama en acısı gözü ne kadar kara olursa olsun, hiçbirini yapamayacak kadar güçsüz olması, elinden bir şey gelmemesiydi...

Dizlerini kendine çekerek yattığı yerde biraz daha kıvrıldı. Hayatında hiç bu kadar çaresiz ve yorgun hissettiğini hatırlamıyordu. Hiçbir zaman bu kadar ağlamak istememişti.

Ağlamak bir şeyi değiştirmezdi...

Gitmişlerdi.

Savaşa, yıkıma.

Ama şu an çaresizce ağlamaktan başka bir şey yapamayacak gibi hissediyordu.

En yakın arkadaşı Harry, aşkını itiraf etmeye cesaret bulamadığı Ron gitmişti.

Sonu bilinmeyen, görünmeyen, karanlık, yıkıcı bir savaşa.

Geri dönüp dönmeyecekleri belli bile olmadan belki de ölüme?

Yattığı yatağında yastığını kendine çekip sarıldı, kendini sıkmaktan dişleri gıcırdıyor, ağlamamak için verdiği çaba onu sadece ruhsal değil fiziksel olarak yıpratıyordu.

Ne oldurdu sanki şimdi sarıldığı şey yastık değil de Ron olsaydı?

Oğlanın rahatlatıcı parmaklarını kabarık ve asla düzene girmeyen kahverengi gür saçları arasında hissetseydi?

Stresli yapısı olan Hermione'yi bütün okul hayatı boyunca olduğun gibi yine ustalıkla sakinleştirseydi?

Hangi durumda olurlarsa olsunlar bir şekilde işin komik tarafını bulup morallerini yükseltseydi?

Ne olurdu sanki?

Fazla mıydı istekleri?

Yoksa hayat mı onu buna çok görmüştü?

Hıçkırdı ve gözünden süzülen damla damla yaşlar yastığın üzerine düşüp pıtır pıtır sesler çıkarırken omuzları sarsıldı.

Korkuyordu.

Ona bir şey olsa Hermione ne yapardı?

Bilmiyordu.

Ne yapacağını bilmemesinin yanında bunun bir ölüm kalım savaşı olduğunu da bilmek canını yakıyordu.

Bu haksızlıktı...

Pencereden içeri sızan günün ilk ışıkları ile gözlerini şaşkınlıkla açtı. Ne yani, bütün gece uyumamış mıydı?

Yan odadan gelen anne ve babasının horultular ulaştı kulağına. Ufukta aheste aheste yükselen kırmuzı - pembe tonlarındaki güneşe bakınca uyuyamayacağını anlayarak oturduğu yatağına. Boş gözlerini gezdirdi uzun yıllardır kaldığı odasında.

Masasının üzerinde duran mürekkep hokkası ve tüy kalemi çarptı gözüne. Zihninin çok uzak bir köşesi teyzesine mektup yazması gerektiğini hatırlattı.

Annesi tembih etmişti. Biraz kafasını başka bir şeyle meşgul ederse biraz daha sakinleşebilirdi belki de.

Titreyen bacaklarını yataktan sarkıttı ve soğuk parke zemine bastı. Ahşap masasının ufak çekmecesinden bir parşömen çıkardı ve sararmış parşömene boş gözlerini dikti.

Ne yazabilirdi ki yıllardır görmediği, ziyarete gelmeyen teyzesine?

Omuz silkti ve tüy kalemini batırdı mürekkebe. Teyzesinin adını yazıp yanına bir saygı kelimesi eklediği bir hitap ile başlamalıydı mektuba değil mi?

O halde neden mektubun hitap kısmında "Ronald," yazıyordu?

Ne yazacağını bilmeyen Hermione'nin kalemi kendiğilnden hareket etti, kalemin üzerindeki ufak tüycükler tatlı tatlı titredi, ahenkle dans etti.

Ronald,

Seni lânet herif.

Hayatta olduğunu bilmeye ihtiyacım var.

Mavi gözlerini bir kere daha olsun görmeye ihtiyacım var.

Şakalarına bir kere daha gülmeye ihtiyacım var.

Bir kere daha yapmadığın şeyler yüzünden arkanı toplamaya ihtiyacım var.

Bir kere daha seninle beraber beraber, kuralları çiğnemeye ihtiyacım var.

LÂNET OLSUN YAŞAMANA İHTİYACIM VAR!

Sana ihtiyacım var, yaşamana...

Sadece bir kere olsun seni sevdiğimi duyman gerekiyor, bunu duymadan ölemezsin, bunu sana söylemeden sensiz bir dünyada yaşamayı kaldıramam.

Bir kere olsun.

Son kere de olsa.

Gözyaşları yüzünden ıslanmış, yer yer mürekkepleri dağılmış kağıda şöyle bir göz geziden kız yüzünü buruşturdu. Bu ise, kahverengi gözlerinin kenarlarına birikmiş yaşların daha büyük bir hızla kağıda damlayı lekelemesine neden olmuştu.

Ne konuşarak, ne yazarak neler hissettiğini anlatamıyordu ki.

O kadar güçlü kelimeler yoktu dünya üzerinde.

Ama yine de derlerdi ya...

"Yazsan olmuyor, yazmazsan olmaz." diye. Ancak bu durumun milyonda birini ifade ederdi belki.

"Tanrım lütfen..." diye fısıldadı hıçkırmaktan çatallaşmış titreyen sesi. "Onu bir kere daha görmeme izin ver..."

"Sadece bir kere daha..."

Göz kenarlarına geçmişin kederinden birikmiş yaşlar ile aniden gözlerini açan Hermione gördüğü hatıranın etkisi ile karnına yumruk yemiş gibi hissediyordu.

O gün binlerce mektup yazmaya çalışmış, hepsi de çöp kutusunun dibini boylamıştı. Gözlerinden akan yaşlar asla bitmemiş sanki göz pınarları ağlamaya ihtiyacı olduğunu biliyor gibi kurulmamış hep nemli kalmıştı.

Hâlâ nemliydi ama gözlerini terk etme nedenleri keder değildi.

Mutluluktan hıçkıran Hermione, yanaklarından süzülen yaşlar içinde gülümsüyordu.

"Teşekkür ederim..."

Kime teşekkür ettiği belirsizdi.

Ron'u bir daha görmesini sağladığı için tanrıya mı, yoksa hayatta kaldığı için duymayacağını bile bile Ron'a mı?

⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱

Yorumlarınızı alayım.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Sizi seviyorum...

letters to no one | romioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin