Mesajdan sonra kısa çaplı bir şok falan geçirmedim, kendimi tutamayıp "Ne!?" diye bağırmadım veya düşüncelere dalmadım.
Sadece aldırmadım ve odama doğru ilerledim. Beni gören Kaan "Ne oldu?" dedi. "Geleceğim.'' anlamını taşıyan bir şekilde ağzımı oynattım ve merdivenlerden yukarıya çıktım.
WhatsApp'dan mesaj çeken bu salağın profil resmi falan yoktu. Aradım, cevap vermedi. Numara sorgulayabilirdim ama açıkçası deyeceğini pek düşünmüyordum. Bir salağın tekidir ne de olsa.
-
Yine aşırı sıkıcı 'Matematik' dersindeydik. Çok sıkılıyordum ama tek sebep hocanın anlatma biçimi. Yoksa cidden çok başarılı olduğum ve en sevdiğim derstir matematik. Ama hocanın anlatma biçimi kötü. Ağzında lafı geveliyor ve derse önem vermiyor. Genelde bize aldırdığı kaynak kitabı açtırıyor ve birimize okutturuyor. Anlatılması gereken yerleri çok kısa anlatıyor ve hiçbir şey yapmadan "Kitabınızdaki örneklere bakın ve soruları çözün." diyip bırakıyor.
Bu sebepten dolayı bu hocanın dersinin kaynatılması oldukça kolay ve sınıfımız bu konuda "Üstün Yetenekli" olduğu için çok çok daha kolay oluyor. Ve ben bu konudan aşırı derecede rahatsızım. Soruları bile kolayca çözüp defterime küçük notlar alamıyorum. En kısa zamanda bunu anneme söylemeliyim ve o da sınıfımı değiştirmelerini rica etmeli.
Lütfen beni "İnek" diye yargılamayın arkadaşlar. Çünkü cidden kafanızda canlandırdığınız kadar da çok çalışmıyorum. Sadece tam anlamıyla dersi çok iyi dinliyorum, yani tüm dersleri. Ve eve geldiğimde çoğu zaman defterimdeki notları ve kaynak kitabımda bulunan bilgileri tekrarlayıp, 1-2 test çözüyorum.
Bu da sadece 1-2 saat kadar az bir zamanımı alıyor ve sınav haftasında diğer arkadaşlarım gibi zorluk çekmiyorum, strese girip "Yapamayacağım." duygularına kapılmıyorum veya karnıma ağrılar girmiyor.
Bir çok arkadaşımın zıttı oluyor bu konuda. Kaan ve Beril'le bir olup onlara ders çalıştırıyorum, arada kendimde bakınıyorum. E sonucunda benim de anlamadığım yerler oluyor tabii.
Keşke matematik hocası Aygül Hanım, kıyafetlerine ve saçına önem verdiği kadar derse de önem verseydi. Diğer öğretmenlere sorsan "Çok disiplinli" derlerdi herhalde. Cidden görünümü öyleydi. Her gün farklı renkte ve modelde etekler giyiyordu. Tabii ki de bu etek, mini etek değil; diz kapağın altında biten eteklerden ve bazen kalem etek, bazense fırfırları olan eteklerden.
Aygül Öğretmen'in yaklaşık 30-35 yaşlarında olduğunu tahmin ediyorum. Beril'e göre de öyle. Beril demişken, keşke şu anda yanımda oturup, ne kadar rahatsız olduğumu dile getirsem de konuşmaya devam etseydi. O haline bile razıyım. Hani derler ya "Bir şeyin kıymetini onu kaybedince anlarsınız." diye. İşte o söz şu anda tam beni yansıtıyor.
Konumuza dönecek olursak, Aygül Öğretmen eteğinde olduğu gibi hergün farklı üstler giyiyor. Ve ayrıca kıyafetlerini hiçbir zaman kirlenmiş, kötü bir şekilde göremezsiniz. Sonucunda o "Aygül Öğretmen"
Yine Aygül Hoca masasında oturup, elindeki telefonuyla ilgileniyordu. Sınıfımızdakiler ise birbirleriyle konuşuyorlardı. Kaan'da onlara dahildi. İşte bu Kaan'la oturmamamın sebeplerinden biriydi. Ne de olsa önümde oturuyordu ve bu bile yetiyordu.
Yine bir 'Cesra Klasiği' olarak test çözüyordum ki Müdür Bey duyuru yaptı. "Çocuklar 3. derste deneme sınavı yapılacaktır. Detayları öğretmenleriniz size anlatacaktır. İyi dersler."
Nasıl yani bu şimdi mi haber verilirdi? Biz 2. dersteydik ve dersin bitmesine yaklaşık 20-25 dakika gibi bir süre kalmıştı. Her gün dersime çalışıp, tekrar yapmamın sonuçlarından birini de şu anda yaşıyordum. Strese girmemiştim ve rahattım. Ama sınıftakilere bakacak olursa benim gibi oldukları söylenemezdi. Herkes bir telaş içine girmiş, "Ne yapacağız? Ben bu derste iyi değilim. Şu konuyu anlamadım." diyorlardı.
Kaan arkasını dönmüş "Canım Cesra'm, kankam Cesra'm." diyordu. Yine ona ders çalıştırmamı isteyecekti.
"Off Kaan. Ben sana ders çalıştırmaktan bıktım. Git kendin çalış." dedim kesin ve sert bir tavırla.
"Cesraaa." diye ısrar etti.
"Ces, kısa kes." dedim ve bu olayı noktaladığımı düşündüm.
"Kısa kestim bebek. Hadi ders çalıştır." diye üsteleyince hayır diyemedim ve boş olan yanına geçtim.
-
Sınavım çok güzel geçmişti ve arkadaşlarımla kontrol etmiştik. Tahminen 1 yada 2 yanlışım çıkacaktı. Öğretmenlerin disiplinsizliğinden dolayı sınıftaki herkes kopya çekti. Özellikle bana yakın oturanlar bana bakıyor, diğerleri ise bana bakanlardan kopya çekiyordu. Anlayacağınız sınav tam bir fiyaskoydu.
Sınavın bitiş saati, okuldan çıkma saatimizin 40 dakika öncesiydi. Herkes "Ne biçim zamanlama? Kimse dersi dinleyemez, konstantre olamaz." diye itiraz ederken son dersin öğretmeni sınıfa girdi.
"Çocuklar son dersi işlemeyeceksiniz. Evlerinize dağılabilirsiniz." dedikten sonra herkes mutluluktan uçuyordu. Sınıfımızın haylazı Cem, sanki çok acalesi varmış gibi koşarak ve sıralara basarak sınıftan çıktıktan sonra öğretmen arkasından bir şeyler söylendi ve çok iyi koşan Derya'yı onu yakalayıp, yanına getirmesi için tembih etti ve Derya'da Cem'in peşinden koşmaya başladı.
Bu sırada diğer sınıfların kapıları açıldı ve öğrenciler koşarak çıkmaya devam etti. Okulumuzda bahar havası var gibiydi. Camlara gelen güneş ışınları okulumuzu aydınlatıyordu. Açık olan camlar sayesinde de okulumuz güzel kokuyordu. Son dersi işlememiş olmamın verdiği bir mutluluk da vardı tabii.
Eve gittiğimde, annem her zamanki gibi daha gelmemişti. Çantamla birlikte merdivenlerden çıkarak odama girdim ve gördüğüm manzara az da olsa şaşırmama sebep olmuştu.
Odam derli topluydu. Çalışma masamın üzerine yığılan kitapların hepsi ait oldukları yerdeydi. Kitaplığımda. Okunacak kitaplar ise kitaplığımın 2. bölmesini ve 3. bölmesini kaplamış, uzun boydan ince boya doğru özenle dizilmiş bir şekildeydi.
Annem gelince ilk yapacağım şey ona kocaman bir teşekkür etmek olacaktı herhalde. Son olarak çantamı yere bıraktım ve yatağımın üzerine oturdum.
Bende ki klasik alışkanlık yüzünden her zamanki gibi bu sabahda yatağımı toplamamıştım. Ama annem kitaplığımı ve çalışma masamı topladığı gibi yatağımı da toplamayı ihmal etmemişti.
Yatağıma bir göz gezdirince kalın, pembe renkli bir defter olduğunu gördüm. Bu defter bana bir şeyleri çağrıştırıyordu ama tam olarak ne olduğundan emin değildim.
Defterimi açmak üzereyken lanet olası susmayan telefonum ötmeye başladı. Biri aramıyordu, sadece mesaj gelmişti. Mesaj gönderen salağın numarasını tanımıyordum. Mesajda ise şöyle yazıyordu;
"seNi seviyorum"
Sadece bu kadardı. İlk öncelikle gönderen numarayı aradım ve "Aradığınız numara kullanılmamaktadır." dendi. Sonra ise tekrardan mesaja baktım.
Dikkatimi çeken tek şey sadece "N" harfinin büyük yazılıp, cümlenin ilk harfi bile dahil diğer harflerin küçük yazılmış olmasıydı.
Omuz silktikten sonra telefonumu yatağımın diğer ucuna fırlattım ve elimde olan defterin kapağını açtım. Yok artık bu defter, bu defter benim günlüğüm müydü? Hep aradığım ama hiçbir yerden çıkmayan günlüğüm.
İlk sayfada büyük harflerle "GÜNLÜK" yazdığından bunu anlamıştım. Sonraki sayfayı açınca gözüme ilk çarpan şey tarih olmuştu.
13.09.2010
______________________________________________________
Lütfen Okuyunn :D
Merhabaalar :D bu bölümde biraz kısa olmuş olabilir ama diğer bölümler özellikle günlük bölümleri çok daha uzun olacakk ve bu günlüğü gereksiz bulmamanızı tavsiye ederim çünkü herşey bu günlükde başlayacakk ^_^
Sonraki bölüm için 20 vote sınırı koydum maalesef benim de okulum var ve bir emek gösteriyorum :/ bu kadar okuyan kişi varken 4-5 kişinin vote vermesi benim için biraz kötü ama okuyan herkese çok çok teşekküür ederiyorm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Baykuş
ChickLitBazen imkansız görünen şeyler oluyor bu hayatta. Zor dediğimiz, olmaz veya olamaz dediğimiz şeyler gerçekleşiyor. Kitaplarda okuduğumuz, televizyonlarda izlediğimiz dizi veya filmlerdeki "TESADÜF"lere "Bu gerçekte nasıl olabilir ki? Gerçekleşmesi im...