"gözlerin," diyerek uzun bir sessizliğin ardından lâfa başladı yusuf. "gözlerin bir ağrını izliyor gibi bakıyorsun, züleyhâ."
yaprakları gün gibi yeşil bir ağacının altında adımlarını bekletmiş, züleyhâ'nın kuru ateşle yanan gözlerine dikmişti gözlerini yusuf.
"adımlarım sendeliyor,"
yusuf her konuştuğunda, züleyhâ usul usul titriyordu. ve titremek; yusuf'un gözlerine daldığında bir anlam kazanıyordu.
elleri titrerdi züleyhâ'nın, gizleyemez hemen ele verirdi kendini. dudağının ucuna kadar yetişirdi heyecanı, tebessümü titrerdi.
yusuf ansızın kendini tutamayışına, pervasızlığına kızarken züleyhâ gözlerini kaçırmış, başını önüne eğmişti. sessizce bir kaç adım atmaya başlamıştılar ki, ikisi de aynı anda yüzlerini bir birine dönmüş, gözgöze gelişleri havayı ağırlaştırmıştı. bu defa züleyhâ kendini ele alarak gözlerini ayırmadı yusuf'un gözlerinden.
"züleyhâ, bazen..ansızın, adımlarımı sendeletiyorsun."
züleyhâ, yusuf'un ağladığını görmemesi için yüzünü önüne çevirip yürümeye başladı. adımlarına, yusuf'un adımları karışıyordu. saçları rüzgâra çarpıyor, hafif esiyordu. ne edeceğini, elini kolunu nereye koyacağını bilmiyordu züleyhâ. başını göğe çevirip derin bir nefes aldığında, allah'ın ona merhamet etmesini ve göğsünün en içinde kendi kendine çoğalan ağırlığı yoketmesini diledi ilk defa. direnmenin, yusuf'un gözlerine bakınca ellerinin titremesi ile bir mânâsı kalmamıştı. züleyhâ, içine sığmayan, dışına sığmayan bu ağırlığı taşıyamıyormuş gibi hissetti.
yine uzun bir sessizlik girdi araya. adımlarının yanyana oluşu ikisini de ansızın gülümsetince, yusuf bunu farketti. "züleyhâ," diye başladı, yusuf'un adını çağırması, züleyhâ'nın göğsünü sıkıştırıyordu. sanki tüm pencereleri kapatmışlardı, dar bir odada yalnız kalmıştı züleyhâ. yusuf'un ona hissettirdikleri bundan ağırdı.
"bazen kendimi derin bir kederin içinde hissediyorum," yusuf, adımlarını duraksatmadan, hafif kalın sesi ile konuşuyordu, "kederli olmam için ufak tefek şeyler var ama hiç birinden değil, bu. biliyorum, biliyorum ve bundan bir hâyli korkuyorum."
yusuf bir süre susunca, züleyhâ konuşma ihtiyacı hissetti, fakat bekledi; evvelâ tamamlaması gereken cümleleri tamamlamalıydı yusuf.
"biliyor musun züleyhâ, benim çok güzel bir ninem var. düşünce elimden tutup kaldırmış, bu yaşıma kadar da bana gizlice eşlik etmişdir o kadın. karşısında diz çökerim."
kelimelerini ara ara ile söylüyor, bazen derin nefesler alıyordu. züleyhâ, tebessüm etti fakat bir şey demedi. yusuf devam etti,
"ona danışdım, dedim ki nineciğim; kendimi ansızın bir boşlukta buluyor, gidecek dönecek bir yerim varmış gibi hissediyorum. sanki bir el, tüm kederlerimle kendine çekiyor beni. tutuyor yakamdan şöyle, atıyor bir kenara. işte uzun bir süre önce bir kenara atılmış, yıllardır orada bir şeyi bekliyormuşum gibi." iç çekti, elleri cibinde yürüyorken yol gözünde büyüyordu. "fakat bilmiyorum züleyhâ, neyi bekliyorum? kendimden mi bekliyorum hâni, gidecek bir yerim mi var? yoksa bir başkası elimden tutup götürmeli mi beni, inan hiç bilmiyorum."
züleyhâ yüzünü ufak bir tebessümle yusuf'a dönüp, merakla; "öyleyse ninen ne dedi yusuf, dokunmuş sana besbelli."
"rahmetli baban da böyleydi, dedi. dönüp dururdu kendi içinde. babana iyi bir anne olamadım, ondan sanardım hep. tüm kederlerini üstüme yığardım. fakat o bunu önemsemezdi bile, senin babanı önemsemediğin gibi." sesini ara ara inceltiyor, bazen buna kendi de gülüyordu yusuf. yutkundu ve takındığı ciddiliği ile devam etti yeniden, "hâl böyle olunca, evvelâ dedim ki; senin babama kötü bir anne olduğuna inanmıyorum. bana böylesine sahip çıkan, annemden daha çok anne olan bir kadının anneliğine kendinin bile tek kelime etmesine izin vermem. ben ise.. işte dedim, babamın kim olduğunu bilmiyorum, nasıl biri olduğunu, annemden ve senden duyduğum kadarını işte.. bu, içimde bir sevgi yaratmaya yetti ona karşı, ama onu yeterlice tanımak, kederlerimin arasına bir ağrı olarak katmak; bunu yapamam ben." yusuf, hem babannesi ile aralarında geçen diyalogu anlatıyor, bir yandan da züleyhâ'ya kendini ifade etmeye çalışıyordu, fikrini öğrenmek onun için mühümdi.
"hâni biliyorsun züleyhâ, eksikliğini, boşluğunu derinden hissetmediğin bir şey için keder duyamazsın. babam da öyle işte. ona karşı içimde bir hasret, özlem olmamasına karşın, bu onu sevmiyorum anlamına gelmiyor. ben kendimin anlatabildiğim kadarını anlatınca, ninem durdu düşündü biraz. bekledi usul usul.. ardından, babama benzediğimi o kadar net bir dille söyledi ki; onun kederleri gibi ânsız vâkitsizmişim ben de. "çok fenâ yusuf'um, çok fenâ!" diye haykırınca, korktum tabii."
yusuf'un ninesini taklit eden sesi ikisini de güldürdü. züleyhâ, hâyli tebessüm ediyor, yusuf'a her baktığında farklı bir yüz ifadesi ile karşılaştığında, göğsü sıkışıyordu. fakat güldüğünü gördüğünde, züleyhâ'nın da yüzünde kocaman bir gülümseme yarandı. yol boyunca da bunu yüzünden hiç eksik etmedi.
yusuf anlatımını nihâyetleştirmedi, yüzünü züleyhâ'nın yüzüne dönüp adımlarını duraksattı.
"züleyhâ," dedi, "unut söylediklerimi şimdi.." yutkundu, ardından elini züleyhâ'nın saçlarına götürüp eliyle kulağının arkasına iliştirdi. fakat çekmedi elini yüzünden.
züleyhâ gözlerini yumup, bir damla yaş akıttı hisslerinin ağırlıyla. içinde yığılan hissleri o kadar ağırlaşmıştı ki ansızın, nefesinin kesildiğini hissetti bir daha. yusuf'un eli usulca, züleyhâ'nın kapattığı gözlerinden akan yaşa kaydı. parmağının ucuyla sildi gözyaşını, içi titreye titreye gözlerini açtı züleyhâ.
yusuf, elini ayırdı yavaşça züleyhâ'nın yüzünden. yusuf iç çekti, züleyhâ ise titreyen dudaklarını araladı ve gözlerini gözlerine değdirdi yusuf'un.
"yusuf," dedi, "hâni dedin ya bazen..adımlarım sendeler ansızın. benim ise her akşam içim üşür,yusuf. sen her akşam, içimi üşütürsün ansızın."
14 yanvar,2021-10:05
#13 dənizin intiharı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
neresinde yanıldık biz bu yaşamın züleyhâ?*
Short Storykısa hikâye, tamamlandı. yıl 1983'dü, aylardan ağustos, günlerden 23'dü ve züleyhâ o akşam ansızın yusuf'un göğsüne düşüvermişti./23