Jehan Barbur, Öylesine.
züleyhâ gözleri dolu dolu evden çıktığında, yusuf'a doğru yürümeye, hatta koşmaya başladı. adımları titriyordu. yusuf'un olduğu tenhâ sokağa saptığında, yusuf'u gördü. bir elinde sigara, gözleri uzakları seyre dalmış oturuyordu.
züleyhâ ondan epey uzaktaydı, fakat yüzünü seçebiliyordu. titreyen ince parmaklarını dudaklarına kapattığında, gözlerinden bir damla akıverdi usulca. o an dudakları, elleri, ayakları, içi titriyordu züleyhâ'nın.
yarım saat kadar durdu orda öylece. yusuf ardı ardına sigara yaktı. züleyhâ dolu gözleri ile izledi onu. sanki yusuf ömrünün sonuna kadar otursa, züleyhâ onu ömrünün sonuna kadar izlerdi.
kendini toparladığında gözlerini sildi, derin bir nefes alıp, omurgasını dikleştirdi. ardından yavaş, usul adımlarla yusuf'un yanına gitti. yusuf öylesine dalgındı ki, farketmedi.
ansızın züleyhâ, “içme o zıkkımı.” diye mırıldanıp, gözlerini yusuf'un üzerine dikene kadar.
yusuf afalladı, gözlerini kaldırdığı gibi züleyhâ ile gözgöze geldi.
yutkundu, dudakları titredi. elindeki sigaranı yerdeki taşın üzerine bastırıp, söndürdü.
züleyhâ eteğini toplayıp onun yanında yer edinen taşın üzerine oturdu. bir süre durdular öyle.
yusuf gözlerini züleyhâ'nın yüzüne dikmiş, öylece bakıyordu. züleyhâ, bakışlarını yere eğmişti.
züleyhâ kaldırdığı başını yusuf'a çevirdi. gözgöze geldiklerinde ikisi de nefesini sakındı. züleyhâ'nın gözleri doldu, dişlerini dudağına geçirip titreyen nefesine aldırmadan, “ne işin var burada?” diye mırıldandı.
yusuf göğsünün ortasında yer edinen ağrı ile öylece baktı yüzüne. aheste aheste “bilmiyorum,” dedi. züleyhâ bakışlarını kaçırdı.
yusuf devam etti, “özlemişim çehreni, züleyhâ.” yutkundu ardından. bakışlarını yere indirdi.
gözlerini züleyhâ'nın nişan parmağına indirdi. “evlenmişsin,” dedi usulca. züleyhâ başını sallayıp, gözlerini yusuf'a değdirdi.
“evlendim.”
yusuf gülümsedi. “tebrik ederim,” durdu, bekledi biraz. “ne kadar oldu?”
züleyhâ yüzüne değinen güneş ışığı ile tebessüm etti. “sekiz,” dedi, “sekiz yıl oldu.”
“geç kalmışım,” yusuf'un yüzünde züleyhâ'nınkinden daha ağır bir tebessüm yeşerdi. “yani..tebrik etmeye.”
züleyhâ gözlerini yusuf'un gözlerinden ayırmadan “geç kaldın,” diye mırıldandı, “yani..tebrik etmeye.”
züleyhâ eteğini toplayıp ayaklandı. yusuf da onunla birlikte hemen kalktı.
“gideyim ben yusuf, çocuklar merak eder.”
yusuf başını önüne eğip, “evladın da vardır tabii, muhakkak.” diye mırıldandı kendi kendine. züleyhâ işitmedi.
yusuf gözlerini kaldırıp, “oğlan mı, kız mı?” diye sordu ansızın.
“ikiz oğlan,” dedi züleyhâ tebessüm ederek.
“seviyordun oğlan çocuklarını, allah gönlüne göre vermiş,”
“öyle ya, öyle..gideyim ben,”
yusuf'un yüzüne vuran güneş gözlerini kısmasına sebep oldu. züleyhâ gözlerini yüzünden ayırmadan, onu izledi öylece. ardından sırtını yusuf'a dönüp, bir kaç adım attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
neresinde yanıldık biz bu yaşamın züleyhâ?*
Kısa Hikayekısa hikâye, tamamlandı. yıl 1983'dü, aylardan ağustos, günlerden 23'dü ve züleyhâ o akşam ansızın yusuf'un göğsüne düşüvermişti./23