yusuf'un önünde eğildiği taş, züleyhâ'nın hasretiydi.

64 13 16
                                    

1995'in yeşile çaldığı bir ağustos ayıydı ve yusuf'un göğsü züleyhâ için ilk kez bu kadar ağır titriyordu.

yusuf, geçen on yıl içinde harp okulunu bitirmiş, asker olarak görev almaya başlamıştı. omzundan aldığı seyrek yara ile kısa bir süreliğine mezuniyete çıktığında, içindeki amansız vicdan azabı ile boğuşa boğuşa köyüne dönmeye karar verdi. babaannesi bundan beş yıl önce ölmüş, yusuf onun yanına bile bir defa olsun gitmemiş, gidememişti. oraya adım atar atmaz nefesinin göğsüne dizileceğini biliyordu, fakat şimdi amansız bir hasret göğsünü kurşunluyordu.

bir köpeği vardı, tüylü, usul bir köpekti. beş yıldır her gün yusuf'la uyur, yusuf'la kalkardı. bazen oturup günlerce onu beklediği, yusuf döndüğünde ise boynuna atıldığı oluyordu. yusuf evinden ayrılırken ona sımsıkı sarılmış, dostu olan bir komşusuna emanet etmişti. kapıdan çıktığı an, göğsünün daraldığını hissetti.

iki saatten az çekti yolculuğu. köye vardığında akşamın altısıydı. derin bir soluğu içine çekip, gözünü insanların üzerinde gezdirerek yürümeye başladı eski mahallesinde. eğilip taşını toprağını avuçlamak, alnını yere dayayıp toprağı öpmek istedi.

daha avuç kadarken kucağında oynattığı çocuklar büyümüş, sokaklarda cirit atıyorlardı. yusuf bir kaçına bilinçli olarak takılıp geçiyor, ansızın gülüyor, hâlâ yerinde duran esnafların önünde eğilip ellerini öpüyordu. huzurluydu. nereye gideceğinden emin değildi, annesi ile babaannesinin mezarına gitmeliydi. fakat öyle bir gücü bulamıyordu içinde.

derin bir âh çekip, züleyhâ ile eskiden kurup adam ettikleri küçük evlerine doğru yol aldı.

göğsü titriyordu, evin karşısına geldiğinde gözlerinin önünde kendi elleri ile yaptığı evin kalıntılarını gördü. tahta parçaları, kaya gibi büyük taşlar yer edinmiş, usulca dağıtılmıştı. başka hiç bir şey yoktu.

gözlerini karşısındaki dağıntıya dikip, durdu bir süre. “kokun burnumda tütmese, bir hayal olarak kalacakmışsın ha züleyhâ'm. geriye hiç bir şey kalmamış bizden, sen de kalmamışsın ya zaten, ne garip.” diye mırıldandı kendi kendine.

büyük bir taşın üzerine geçip oturdu, cebinden çıkardığı sigarasını yakıp daldı bir yerlere. ciğerine çektiği nefesle başını tenhâ sokağın ucuna çevirdiğinde züleyhâ'nın kardeşi hazar'la gözgöze geldi. görür görmez tanıdığı çocuk, yüzünde ağır bir tebessüm uyandırdı.

fakat hazar, onu görür görmez kaçarak uzaklaştı.

5 fevral 2021-08:46

mənə əllərini lütf elə,

neresinde yanıldık biz bu yaşamın züleyhâ?*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin