“bulutların rengini yitirdiği yerlerde buluyorum seni, fakat susuyorum. susmak, enine boyuna içimi ağrıtıyor yusuf. yıllardır her akşam eteğine diz çöküyorum ve sevdâm, beni bile şaşkına uğratıyor. sözcüklerin göğsümü sıkıştırıyor, yüzüme karşın kurduğun cümleler öyle ilişiyor ki boğazıma, ben nefes alamıyorum yusuf. düştüğüm yer, senin yanın. inan, ne dediğimi bilmiyorum. fazlaca utanıyor, allah'a duâ etmekten başka bir çare bulamıyorum. iki gün oldu, evden çöle adımımı atamadım. yirmi üçün yüreğime bıraktığı ağırlıkla kalakaldım, yusuf. bağışla, ben yine elimi kolumu koyacak yer bulamıyorum. unut bunları..kirpiklerinden öpüyorum hâyli. iyi bak kendine n'olur.
seni ömrü yettiğince sevecek olan, züleyhâ.
-yirmi beş ağustos, 1983.”
katladığı mektubu diğerlerinin yanına yerleştirdi.. kalemi kâğıdı bırakıp, pencerenin karşısına geçti züleyhâ. pencereyi açtığında ağustos rüzgârı, yüzüne çarptı usul usul. yüzünü göğe çevirip, ellerini allah'a açıp duâ etmeye başladı..uzun uzadı anlattı, anlattıkça ferâhladı göğsü.
“sen sevdâyı ellerimizden eksik etme ya rabbim.”
içine yayılan rahatlama ile, gözlerini açıp durdu biraz. ardından penceresinin kenarında duran yeşil kâğıt parçası değindi gözüne. avuçlarına aldığında, yüreği telâşlandı.
“yarın saat sekizde, ahşap evin önüne gel..lütfen, seni görmek istiyorum,züleyhâ
yusuf.”
kâğıt parçasını tutan elleri titredi, yüzünde seyrek bir tebessüm seğirdi. pencereyi kapatıp, elini yüzüne örttü.
“onu pencereme nasıl koydun koca oğlan!” diyerek kıkırdadı.
ardından çekinip, “allah'ım,” dedi, “sen biliyorsun.”
heyecandan uyuyamadığı iki saatin ardından, yorgunluğuna yenik düşerek yatağına kıvrıldı. yusuf'u düşündükçe tebessüm etti, tebessümü yüzünde kurudu.
sabah saatleri yetişiyordu, günün ağaran saatleriydi ve züleyhâ ansızın uyandığı uykusunu yusuf'u düşünerek dağıttı. hoş bir heyecan göğsünü basmış, tebessümü artmıştı.
saat sekize varıncayadek, züleyhâ kardeşi ile oyunlar oynamış, annesine yardım etmiş ve kitap okumuştu. züleyhâ severdi ailesini, annesine secde eder, babasının ellerini gözünün üstünde taşırdı.
saat sekize geldiğinde züleyhâ, babasının evde olmamasından gelen hafif rahatlıkla en güzel elbisesini giyinmiş, bu sefer saçlarını toplamış bir kaç telin örtüsünden çıkmasına izin vermişti.
yusuf, tinin yanında hiç kimsenin uğramadığı çökük bir evin önünde gözlüyordu züleyhâ'nı. yüzündeki ciddi ifadesi, züleyhâ'nı uzun elbisesi ile ona geldiğini gördüğü zaman dağıldı. yüzyüze geldiklerinde, züleyhâ elbisesinin kolunun uçlarını avuçlarına toplayıp, dipden kesildiği için kanayan tırnaklarını avcuna geçiriyordu.
yusuf, yüzünde ince bir tebessümle, “çok güzelsin, züleyhâ.” diye mırıldandı.
züleyhâ utandı, yusuf gözlerini kaçırıp, gülümsedi.
-
koskocaman bir yıl geçti, üçyüzaltmışbeşgünü sığdırdılar avuçlarına. 1984'ün 23 ağustosuydu. züleyhâ ile yusuf önünde dikildikleri eski harabeyi küçük, güzel bir eve çevirmiştiler gizlice. züleyhâ'nın elleri her akşam ellerine değerdi yusuf'un. titrerdi bazen, üşürdü züleyhâ. yusuf bazen güler, bazen kederlerini toplayıp giderdi usul usul. adımlarını izlerdi züleyhâ'nın adımları. arkasından yürür, gitmezdi yanına. ve yusuf kendi içinde gezmekten yorulduğu ân, züleyhâ elleri ile yusuf'un dizlerini tutar, düşse bile dizi ağrımasın diye avuçlarını kanatırdı.
yusuf, züleyhâ'nı ellerinden başlayarak severdi ve züleyhâ her akşam ellerini yusuf'un gözlerine dikerdi. bazen ağlar, bazen öyle yüksek sesle gülerlerdi ki; züleyhâ tam o an allah'a, yusuf'un gülüşünü ondan esgirgememesi için binlerce kez yalvarırdı.
ve yusuf züleyhâ'dan bir adım giderdi bazen. o bir adım, iki defa züleyhâ'nın göğsünü ağrıtırdı.
yusuf her döndüğünde, kendini incitmiş, kederleri boğazından asılmış gibi dönerdi züleyhâ'ya.
bir defasında yusuf, en ağır günlerinin birinde züleyhâ'nın ellerini avuçlarına almış, “züleyhâ,” demişti, “sana ândım olsun ki, gittiğim yer hiç bi'zaman kendimden başkası olmayacak. ve ne olursa olsun,” züleyhâ'nın ellerini öpmüş, dolu gözleri kocaman cüssesine ağırlık veriyormuş gibi gözlerini yumup, “şu dünya dönmeyi bıraksa bile,” demişti, “sana döneceğim.”
15 yanvar, 2021-10:57
sağ qal-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
neresinde yanıldık biz bu yaşamın züleyhâ?*
Contokısa hikâye, tamamlandı. yıl 1983'dü, aylardan ağustos, günlerden 23'dü ve züleyhâ o akşam ansızın yusuf'un göğsüne düşüvermişti./23