(Flashback)
(1 yıl önce)
Evin iççinde deli gibi koşturuyordum. Mizu'nun sesini bile duyamayacak haldeydim. Henüz üç aylık olan kedim açlık mırıltıları çıkarıyordu.
"Bekle tatlım, babanın önce hazırlanması gerek."
Biricik ev arkadaşımın başını okşadıktan sonra dolabın karşısına dikildim. Mükemmel görünmem gereken bir gündü. Kanghyun'un konserine gideceğim için heyecandan ölebilirdim.
"Bugün beni göreceksin hayatımın aşkı. Bir kez de olsa göz göze geleceğiz. Buna gerçekten inanıyorum."
Kanghyun'un posterine öpücük kondurup hızla üzerimi değiştirdim. Yeni boyadığım saçlarımı pek beğendiğimi söyleyemezdim. Fakat onun dikkatini çekeceğime kesinlikle emindim.
Son kez aynada kendimi kontrol edip kapıya koştum. Son beş saniyedir biri parmağını zilde unutmuş gibiydi ve bu en yakın arkadaşımdan başkası olamazdı.
"Hoş geldin!!!"
"Çekil şuradan Giwook. Awww~ Mizuuu~"
"Bir an için gerçekten bana geldiğini sanmıştım Myeong."
"Tabi ki Mizu için geldim. Tanrım... Keşke bu tatlı varlığı da konsere götürebilsek."
"Keşke, ama minik dostumuz orada korkar."
"Haklısın."
Kucağında Mizu'yla odamdaki koltuğa yerleşti.
"Hazırlanmayı bitirdin mi?"
"Bitti sayılır. Dongju gelmeyecek mi?"
"Harin'in de geleceğini biliyorsun, değil mi?"
"Onun evine mi gitti?"
"Evet, konsere onunla gelecekmiş. Orada buluşabileceğimizi söyledi."
"Oysa Harin'in seninle gitmek isteyeceğini düşünüyordum."
"Anlamadım?"
"Hiç... Boşver..."
Her şey tamamsa çıkalım mı? Belki konser alanına girmeden onlarla buluşabiliriz."
Telefonum çalınca koşarak oturma odasına gittim. Telefonumu güç bela bulup yanıtladım.
"Yah! Yonghoon! Nerede kaldın!"
"Konsere girmeden önce buluşuruz. Sanırım Harin Dongju'yla yalnız kalmak istemiyor. O yüzden beni yanına çağırdı."
"Peki, orada buluşuruz."
"Görüşürüz tatlı velet."
"Görüşürüz~"
Telefonu kapatıp Mizu'nun mamasını hazıladım ve kapıya ilerledim. En sevdiğim spor ayakkabılarımı seçip ayağıma geçirdim.
"Hazırım Myeong, çıkabiliriz."
"Tanrı'ya şükür..."
Arkadaşlarımızla buluşana kadar ona Kanghyun'u anlattım. Bir ara yüzüme boş bir ifadeyle bakıyordu. Artık dinlemekten beyni gerçekten yorulmuştu.
Arkadaşlarımızla buluşmak onun için kurtuluş olmuştu. Harin ve Dongju'nun yanına gidip benden kurtuldu. Ben de Yonghoon'un sırtına atlayıp, kaldığım yerden Kanghyun'u anlatmaya devam ettim.
"İn bakalım, içeri girmemiz gerek."
"Söz ver, beni konserde de sırtına alacaksın."
"Tamam, tepeme çıkıp onu izlemene izin vereceğim."
"Teşekkür ederim!"
Sırtından inip heyecanla sıraya koştum. Benim için hayatımın konseriydi. Çünkü gerçekten kalbimde farklı şeyler hissediyordum. Onunla göz göze geleceğime inanıyordum.
"Bugün çok tatlı olmuşsun."
"Teşekkür ederim Dongju. Sanırım şu an içimizdeki en tatlı sensin~"
"Yaaa~Giwoook~"
Konser alanında Dongju'yla ikimiz adeta kendimizden geçmiştik. Tepinmekten ter içinde kalmıştık. Her zaman olduğu gibi harika bir Kanghyun konseri geçiriyorduk.
"Senin şarkını söyleyecek, omzuma çıkmak ister misin?"
"Gerçekten mi?"
"Gel bakalım."
Yonghoon'un omzuna çıkıp elimi kalbime koydum. Onun sesi beni büyülüyordu.
"Eğleniyor musunuz?!!!"
Sorusuyla aynı anda bağırdık.
"EVEEET!!!"
Gülümseyerek şarkıya devam ederken gözlerini etrafta gezdirdi. Gözlerimiz buluştuğunda Yonghoon'un omzundan düşmemek için sıkıca tutundum. Resmen gözlerime bakıyordu ve yedi saniye olduğu halde başını çevirmemişti.
O an kendime yemin ettim. Evet, görünmez bir ressamdım. Kendimi gizliyor, kendi adımı kullanmadan üretiyordum. Fakat onun bakışları, ilk kez kendimi görünür hissetmeme sebep olmuştu.
İçimdeki aşktan asla vazgeçmeyecektim. Bir gün, her ne olursa olsun ona ithaf edeceğim bir sergim olacaktı. Kendime daha fazla güvenecek ve onun karşısına çıkacaktım. Belki sarılabilirdim bile, kim bilir?
(flashback end)