Kanghyun yavaş adımlarla perdeye yaklaşırken heyecandan kalbim duracak gibiydi. Myeong'a yalvaran bakışlarımı gönderdim. Ne yapması gerektiğini iyi biliyordu.
Perdeyi aralayıp dışarı çıktığında Kanghyun gülümseyerek adımlarını hızlandırdı.
"Merhaba, Niji CyA, değil mi?"
"Şey... Aslında..."
"Kendimi tanıtmama gerek var mı?"
Gülerek elini uzattığında Myeong dönüp perdeye baktı. Belli etmesinden gerçekten korkuyordum.
"Ben..."
"Benim hayranımsın?"
"Şey..."
"Davetin için teşekkür ederim. Tabi çizimler için de öyle... Sahiden o kadar iyi mi görünüyorum?"
Elinde gitarı ve savrulmuş saçlarıyla gerçeğine en yakın olan çizimimi gösterip güldüğünde nefesimi bıraktım. Bu kesinlikle sıradan bir hayranlık olamazdı.
"Ben... Bunu yapamayacağım."
"Neyi?"
"Ben... Aslında ben..."
Yapmaması için dua ederken tekrar dönüp perdeye baktı. Myeong'un bakışları yüzünden panikle birkaç adım geri gittim. Bir kez daha gürültüye sebep olduğum için bu kez Kanghyun da perdeye bakıyordu.
"Orada biri mi var?"
"Onu anlatmaya çalışıyordum. Ben Dongmyeong, sadece en yakın arkadaş sıfatıyla buradayım. Yani ufak bir yanlış anlaşılma oldu."
"Onu görebilir miyim?"
Ben kaçacak bir yer ararken Myeong sadece güldü ve tekrar perdeye baktı. Kendimi bu karşılaşmaya gerçekten hazır hissetmiyordum. Fakat en yakın arkadaşım perdeyi aniden açarak, kendimi çıplak hissetmeme sebep olmuştu. Tek yapabildiğim bayılmamayı dilemekti. Çünkü Kanghyun'un gülümseyen yüzü kalbimin sıkışmasına sebep oluyordu..