(3 ay sonra)
Saçlarımı düzeltip anahtarımı çıkardım. Kapının önündeki paspas kaydığına göre, birileri benden önce eve elmiş olmalıydı. Ona çirkin görünmeyi asla göze alamazdım.
"Ben geldim!"
İçerden ses gelmeyince oturma odasına koştum. Mizu da, Hyungu da ortada yoktu.
"Gelmedi mi acaba? Ama her seferinde paspası yamuk bırakıyor."
Omuz silkip odama ilerledim. Üzerimi değiştirmek için dolabın önüne dikildiğimde, gördüğüm şeyi idrak ettim. Hyungu, kucağında Mizu'yla yatağımda uyuyordu.
Dolaptan kıyafetlerimi alıp içerde giyindim ve koşarak odama döndüm. Yatağımın yanındaki rahat koltuğuma yerleşip ona döndüm. Epey yorulmuş olmalıydı.
En çok hayret ettiğim şey ise, Mizu'nun onunla uyuyor olmasıydı. Genelde birileri uyurken üzerinde tepinmeye bayılırdı. Fakat onun huzurla uyumasına zin veriyordu.
İç çekip yüzüne baktım. O gerçekten insan olamayacak kadar güzeldi. Bu dünyaya nereden geldiğini bilmiyordum, ama bana kendimi cennette gibi hissettirdiğini söyleyebilirdim.
Gözlerimi kapatıp tebessümle başımı koltuğa yasladım. Bu noktaya nasıl geldiğimizi bilmiyordum. Evimin anahtarını ona vermenin çılgınlık olduğunu biliyordum. Fakat hissettiğim şeyin hayranlık olmadığını anladığımdan beri, kendimi kontrol edemiyordum
"Giwwok? Ne zaman geldin?"
Heyecanla gözlerimi açtım.
"Çok olmadı. Biraz daha uyuyabilirsin."
"Sadece seni beklerken uzanmak istemiştim. Tavandaki posterlerime bakmak için..."
"Şey... Onları çıkaracaktım, ama orada olmalarını seviyorum. Hayal kurmak için bana ilham veriyorlar."
"Benden ilham alıyor olman, hayallerinin benimle ilgili olduğunu gösterir, değil mi?"
"Sayılır."
Yataktan kalkıp koltuğa geldiğinde Mizu da peşinden gelip aramıza sıkıştı. Benim kedim olmasına rağmen, onu benden kıskanıyor gibi davranıyordu. Tanrım...
"Ne demek sayılır? Oysa benim son zamanlarda bütün hayallerimde sen varsın."
"Huh?"
"Ani mi oldu?"
"Biraz."
"Hala böyle mi düşünüyorsun?"
"Kanghyun ben..."
"Hyungu."
"Tamam, şey... Ben biraz korkuyorum."
"Ama bana karşılık vermiştin."
"Utanıyorum."
"İlk tanıştığımız günden beri sana karşı ilgim olduğunu belli ediyorum. Sen de kalbini bana karşı açık tutacağını söylemiştin. Yani beni istemiyor musun?"
Kollarını önünde birleştirip başka yöne baktığında doğruldum.
"Yapma ama, milyonlarca hayran tarafından öldürülecek olan sen değilsin."
"Sana kimse bir şey yapamaz Giwook. Benim olana kimse bir şey yapamaz."
"Senin o-olana?"
Gözlerime baktığında nefesimi tuttum. Tam üç gün önce, bana yine böyle bakmıştı. Eli, tıpkı şimdi olduğu gibi yanağıma dokunmuştu. Sonra bana yaklaşmış ve...
"Bu kez kaçmana izin vermeyeceğim."
"N-ne?"
Geçen sefer onunla öpüştüğümde koşarak oradan uzaklaşmıştım. Fakat şimdi benim evimdeydik ve kaçabilecek hiçbir yerim yoktu.
"Sana aşığım Giwook. Seni çok seviyorum."
Dudaklarımızı birleştirdiğinde son söyledikleri beynimde yankılanıyordu. Ona her bir hücremle aşıktım ve ona karşılık verirken, kalbim patlayacak gibi atıyordu. Bu tam olarak ne anlama geliyordu?