Kulübedeydik. Onların evinde kalacağımızı düşünüyordum ama evlerinden yürüyerek ulaşamayacağım kadar uzak bir kulübedeydik. İçerisi çok geniş değildi ama kapının hemen çaprazında tek kişilik yatak, onun hemen karşısında da iki kişinin yan yana oturabileceği genişlikte bir masa bulunuyordu. Biraz çekinerek içeriye girdim. Ellerim titriyordu hafifçe, çok gergin hissediyordum.
''Bu kadar ürkek olma. Gel hadi.''
Bunu söylerken çoktan ayakkabılarını kapının yanındaki paspasa bırakmış, amerikan tarzı mutfağa ilerlemişti.
''Hemen gelmezsen aralık kapıdan yılanlar gelebilir, söylemedi deme.''
''Lanet.'' Ardımdan kapıyı hızlıca kapattım. Çatık kaşlarımla sinirlice ayakkabılarımı çıkarıp paspasa dağınık bir şekilde koyarken etrafta dolanan adama baktım.
''Ne yapıyorsun?'' dediğimde, ''İçecek bir şeyler hazırlıyorum.'' demişti.
Bir şey söyleme gereği duymadan ufak adımlarla içeride dolandım. Oturabileceğim sadece minderler vardı, tercihim yataktan yana olmuştu. Sırtımı tahta duvara yaslayıp bağdaş kurdum. Dakikalar sonra elinde iki kupayla uzun olan yanıma gelmişti.
''Kendi evin gibi.'' diyerek yayılmamla dalga geçerken omuzlarımı silktim. Cebimdeki telefonu çıkarıp çekip çekmediğine bakacakken parmaklarımın arasından kayan telefonla gözlerim aralanmıştı.
''Ne yapıyorsun?'' dediğimde telefonumu, küçük mutfağındaki yüksek raflardan bir tanesine yerleştirmiş, tekrar yanıma gelerek benim gibi bağdaş kurmuştu. Kupalar yatağın yanındaki minik komodinin üzerindeydi. Sadece düz bir ifadeyle onu izliyordum. Bana hiçbir şey olmamış gibi karşılık verirken oflayarak önüme döndüm.
''Neden buradayız?'' dedim. Omuzlarını silktiğini hissetmiştim. Gergin hissediyordum.
''Burayı görmeni istedim.''
''Neden?''
''Baekhyun, sakin olmanı istiyorum.''
Cevap vermedim. Bir süre sonra, ''Hangisi benim?'' diye sordum. Bana sağdaki kupayı gösterdiğinde, soldaki kupaya uzanmış, soğumuş kahveden ufak bir yudum almıştım.
''Nasıl da yedin ama.'' diye gülmeye başladığında ikinci şokumu yaşamıştım. Şaşkınlıkla ona bakarken, karnını tutarak kahkaha atıyordu. Kupayı tekrar komodine bıraktım.
''Tamam'' dedim. ''Yeter bu kadar. Gidiyorum ben.''
Yataktan kayarak yere inmiş, yürümeye başlamıştım. Akıllanmış olmalıydı ki, elimi tutup beni yanına çekmemişti bu sefer. Fakat önüme geçmiş, omuzlarımı tutmuştu dikkatlice. Yüzünde hala bir tebessüm vardı ama bu sefer daha ciddiydi.
''Bu sondu, düzgün duracağım.'' Dediğinde, ''Köylü.'' diye iç geçirmiştim. Parmaklarıyla saçlarımı karıştırmasının üzerine tekrar yatağa geçmiştik. En azından yer yatağı değildi ve sırtımı ağrıtmıyordu.
''Burası neden var?''
Oluşan sessizlik sonrası sorma gereği duymuştum. Merak ediyordum, böyle bir yerin ona ait olması beni şaşırtmıştı. Küçüktü ama gayet zevkli döşenmişti. Eski tarzdaydı fakat garip şekilde modern ve kaliteli görünüyordu.
İletişim kurabilmek için ona doğru döndüm. Başımı yanımdaki tahta duvara yaslamıştım. Gözlerim üzerindeydi. Fakat önceki günler kadar rahat sataşamıyordum ona artık. İster istemez daha ciddi duruyordum. Yaşadığımız yakınlık geliyordu aklıma her saniye. Aslında onu bunca zaman sonra ilk kez gerçek bir erkek gibi görüyordum. Ezilecek bir insandan çok, ilgi alanıma giriyor ve dikkatimi çekiyordu. Rahatsızdım bu durumdan. Kaçmak istiyordum ama gözlerimi üzerinden çekemiyor, çekemediğim gibi de sürekli aynı sahneleri zihnimde baştan yaşıyordum. Yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Kralın Bir Soytarısı Vardır | Chanbaek
Fanfic''Benimle savaşmak için çok küçüksün. Sana merhamet etmem için yalvarmalısın.'' Dedi. Kaşlarımı çattım. ''Köylü.'' dedim ona. Biraz tavırlı söyledim. Yakaladığı bileklerimi başımın üzerine sabitlerken tekrar etti. ''Merhamet etmemi iste.'' dedi. ''T...