Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
•••
Değişim varlığın kaçınılmaz gösterisiydi.
Her madde bir devinim içinde farklılaşır ve şimdiki zamana bağlı olarak yaşardı. Geçmişte veya gelecekte yine aynı madde gibi görünsede değişim cilvesini belli etmeden gösterir, bazen de belli ederek gösterirdi. Bu yüzdendir ki Herakleitos: "Aynı nehre iki kere girilmez." derken değişimin mutlak olduğunu kastediyordu. Bir saniye önceki Jungkook ile bir saniye sonraki Jungkook bir değildi. Kalbi bir saniye öncesine oranla bir kere daha atmış, düşünceleri bir saniye öncesine göre farklılaşmış ve vücudu bunun gibi bir çok fiziksel ve ruhsal değişime uğramıştı. Varlığının bir yanılsamadan ibaret olduğunu ancak bu söz ile kavrayabilmişti. Gerçek olanın, mutlak olanın değişim geçirmesi olanaksızdı. Değişimi yaratanın değişimden bağımsız olması gerektiği görüşündeydi. Onlarca ülke gezmiş, Dünyada gözlerini gezdirmediği yer bırakmamayı hedeflemişti. Gözleri mutlak olan gerçeği bıkmadan usanmadan ararken bulamayacağının bilincindeydi. Zira mutlak gerçeklik denilen şey yanılsamalar dünyasında hiç var olmamıştı. Onu mutlak gerçek yapanda bu yanılsamadan tamamen bağımsız olmasıydı.
Boğazını yakan sıvıdan bir yudum daha alırken gözleri bu sefer Dünyayı gezdiği bunca zaman boyunca bu fani hayatında gördüğü en güzel manzaradaydı. Bu küçük yaylada Dünya'nın tüm güzelliklerinden bir parça vardı. Güneş kızıldı, gökyüzü şu zamana kadar gördüğü en güzel pembeliğini taşıyordu. Etrafta bir sürü beyaz kelebekler vardı. Gözleri ise sonu görünmeyen papatyalardaydı. Ufuk çizgisine kadar uzanan papatyaların sağ kısmında dağdan gelen bir şelale bulunuyordu. Suyun çarpış seslerine kulak kesilirken burnu etrafa yayılmış olan papatya kokusu ile ödüllendirilmişti. Huzurun tanımını ruhuna işlerken gözlerini yumdu. Zihni büyük bir boşluğun içinde dans ediyordu. Düşünceler silsilesinden sıyrılmış ve anın tadını çıkarmayı iyi bilen benliği şuana odaklanmıştı.
Ne kadar öyle kaldığını bilmiyordu, gecenin geç saatlerine kadar orda kalmayı hedeflerken kulaklarına bir kıkırtı sesi geldi.
Şelale sesine karışan neşeli kıkırtı ile gözlerini açıp yavaşça sesin geldiği yöne baktı. Papatyaların arasında elindeki kelebeğe gülümseyerek bakan çocuk, burnuna konan beyaz kelebek ile susmuştu. Kelebeğe bakmaya çalışırken gözleri şaşı olmuş, Jungkook tepkisiz bir şekilde büyük çınar ağacının altından kendisini fark etmeyen çocuğu izlemeye devam etmişti. Kelebeklerin yoğun olduğu bölgede oturduğu için bir kaç kelebek yumuşak ve dalgalı olan çikolata kahvesi saçlara konuyordu. Çocuk kelebekleri parlayan vücudunda misafir ederken kendi kendine kıkırdıyordu. Suratındaki kare gülümsemesine odaklanan Jungkook, kaşlarını çattı.
Derin derin nefesler alırken doğa ile iç içe geçmiş bedeni izliyor ve vücudunun çeşitli yerlerinde oluşan karıncalanma hissini anlamaya çalışıyordu. Dünyanın her bir köşesinde bulunan eşsiz yerleri gezmiş ve dilinin tutulmasını sağlayacak manzaralara şahitlik etmişti. Hiçbir insan, hiçbir varlık, karşısında kıkırdayarak kelebekler ile oynayan çocuğa bakarken hissettirdiklerini hissettirememişti. Ayaklarına küçük küçük kramplar girmiş, derinleşmiş nefesleri ciğerlerini sıkmaya başlamıştı. Papatyaların arasında oturarak dudaklarına yerleştirmiş olduğu ilahi gülüşle suratında güneşin son harelerinin dolaşmasına izin veriyordu.