Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
•••
Yüce mutluluk, genelde serveti en çok olanların sahip olmadıkları ve bilgelerin servetsiz sahip oldukları içsel bir tatmin ve tam bir zihin hoşnutluğudur. Böylece yüce mutluluk içinde yaşamak (vivere beate) tamamen hoşnut ve tatmin olmuş bir zihne sahip olmaktan başka bir şey değildir.
Bundan sonra, bu yüce hoşnutluğu bize verebilecek şeylerin neler olduğu düşünüldüğünde iki tür hoşnutluğun olduğu saptanır: erdem ve bilgelik gibi bizden kaynaklananlar ve onur, zenginlik ve sağlık gibi bizden kaynaklanmayanlar. Çünkü, hiç hasta olmayan, hiç eksiği olmayan ve bununla yoksul, sağlıksız, eciş bücüş olan biri kadar bilge ve erdemli olan soylu birinin, diğerinden daha tam bir hoşnutluktan yararlanabileceği doğrudur. Bununla birlikte, küçük bir çanak daha az likör taşısa da, daha büyük olanı kadar dolu olabilmesi gibi, her bireyin akla göre düzenlenmiş isteklerinin gerçekleşmesinden doğan hoşnutluğunu ele alırsak en yoksulların servetin veya doğanın en şanssızlarının mülklerinden o kadar yararlanmasalar da servet sahipleri kadar hoşnut ve doymuş olamayacaklarından kuşku duymulmamalıdır. Ve burada sözkonusu olan bu tür bir hoşnutluk değildir; çünkü diğeri hiçbir şekilde kendi gücümüze bağlı olmadığına göre bunu aramak faydasız olacaktır.
Oysa Jungkook, yalnızca üç ahlak kuralına dayanan üç şeyi gözlemlemesi koşuluyla, başka hiçbir şey beklemeden kendi kendinden hoşnut hale gelebilir düşüncesindeydi.
Birincisi, bireyin yaşamın tüm beklenmedik olayları içinde yapması veya yapmaması gerekeni bilmek için, mümkün olan en iyi biçimde, her zaman kafasından yararlanmaya çalışmasıdır. Ki buda bir nevi erdemin seçilimini ortaya çıkarır.
İkincisi, tutkularının veya özlemlerinin onu yolundan çevirmesine izin vermeyerek, aklın ona öğütlediği herşeyi gerçekleştirmek için kesin ve değişmez bir kararlılığının olmasıdır; ve kimsenin bunu böyle açıklamış olup olmadığı bilinmemesine rağmen, erdem olarak ele almanın gerektiğine inandığı bu kararlılığın kesinliğidir.
Üçüncüsü, akla göre sahip olmadığı tüm mülkleri elde etmenin kendi gücünü aşan bir şey olduğunu gözönüne alması ve bu şekilde onları hiç istememeye kendini alıştırmasıdır; çünkü hoşnut olmamızı, istek, özlem veya pişmanlığın dışında hiçbir şey önleyemez, ama her zaman aklın bize emrettiği şeyi yaparsak, pişmanlık duyacak hiçbir konumuz olmayacaktır. Daha sonra olaylar hataya düştüğümüzü gösterse bile durum değişmeyecektir, çünkü bu hiçbir şekilde bizim hatamızdan kaynaklanmamıştır. Bu değişimin mutlak bir parçasıdır. İnsanoğlunun kusurlu seçiliminin bir parçasıdır.
Bu üç ahlak kuralına dayanan ve kişinin kendi kendine yetebilmesini sağlayan pek bilinmedik ideoloji doğrultusunda hareket eden Jungkook'un ayakları sekteye uğramış, evren tarafından olmayan yolunu kaybetmesine sebep olan bir varlıkla karşılaşması sağlanmıştı. Erdemi, bilgeliği ve bireyin kendi kendine yetmesini sağlayan tüm o yolların çıkışını sürdürdüğü cevapları bir bedende bulmuş olmanın verdiği huzurla bedenini ve ruhunu kucağında uyuyan varlığa teslim etmişti. Yaşadıkları normal değildi. Nefret ettiği insanoğlunun tüm kusurlarını bedeninden uzakta tutmuş olan Taehyung'un Jungkook'a hissettirdikleri hiç normal değildi. Bedeni tüm benliği ile büyük bir teslimiyetle çocuğun ruhuna karışmıştı. Yaşadıklarını karşılayabilecek tek kavram iradesiz teslimiyetti. Ona bilme gücünü veren aklı, seçimlerini değerlendiren erdemi ve yaşamdaki arayışlarının cevabı tamda kucağındaydı.