1

2.9K 203 113
                                    

[Taedium vitae: Yaşamın amaçsızlığını, hayatın boşluğu, yaşam bıkkınlığı, hayattan usanma anlamına gelebilen Latince bir söz öbeğidir]

Başladığınız tarihi yazabilirsiniz

••••


Çağımızın asıl sorunu gerçek düşüncenin yokluğudur. İnsanın nesneleştirildiği bir çağda mutluluktan söz edilemesi ise olanaksızdır. İnsan yaşamın öznesidir fakat toplum içinde kaybolmuştur. Çünkü toplum insanı yaşamın bir aracı haline getirmiş ve onu makinenin dişlisi olmakla ödüllendirmiştir. İnsan kendisi için en önemli soruyu, varlığın anlamı sorusunu unutmuştur. Varlık ile varoluş arasındaki ilişki anlaşılmadıkça yani insan merkeze alınmadıkça, insanlık yurtsuz yaşayacaktır. Yurtsuz insanlarda yabancı bir dünyada olmalarından dolayı sürkeli yalnızlık acısıyla kavrulacaklardır.

Sigarasının zehirli nefesini ciğerine ev sahipliği yaptıran Jeongguk, yurtsuzdu. Gözleri yağmurun bile temizleyemediği kirli sokakta aheste aheste dolaşıyor ve düşünceleri ile beynini kemiriyordu. Yalnızdı, bağımsız ve tarafsız. Aklında bu dünyadan kimsenin omuzuna çarpmadan geçip gitmek geçiyordu. Kimsenin hayatına dokunmadan bu sahneden gitmek istiyordu. Sanki hiç var olmamış gibi, sanki yaşadığı evrenin gerçekliğinden uzaklaşmış gibi sadece izliyordu. Kavga eden insanları, birbirlerinden nefret edip yine de belli etmeyerek gülümseyen insanları, sapkın düşünceli olduğu halde dışardan sakin görünenleri, dünyada en çok acıyı çekmiş gibi intihar edenleri sakin bir şekilde izliyordu. Herkesin etrafını zehirli sinekler kaplamıştı. Halbuki Jungkook'un yazgısı zehirli sinekleri kovmak değildi ki. O bu dünyada rol almak istemeyen bir seyirciydi.

Ciğerine son kez zehirli havayı dolduran Jungkook, gözlerini yağmurlu gecede ölesiye dövüşen ikiliden çekti. Yaslandığı kirli duvardan sırtını ayırıp sokaktan çıkmak için hareketlenirken yağmurun üzerine yağışından kaçmadı. Yağmurdan sadece korkaklar kaçardı. Onun korktuğu hiçbir şey yoktu çünkü o hiçbir şeye sahip değildi. O kayıp edebileceği hiçbir şeye sahip değildi. Bu yüzden özgürdü ama özgür olmadığını biliyordu. Özgürlük Jungkook için yaşama gelmeden önce de kendi iradesiyle seçebilme haklıydı. Özgürlük aileni seçebilmekti, özgürlük bu evrenden ayrılınca nereye gideceğini bilme hakkıydı. Tanrının bencilliği ise burada başlıyordu. Determinizmi yaratan Tanrının ona göre en büyük kusuru buydu. Onun için Tanrısı bile kusurluydu.

Sokak lambasının ışığı her zamanki yüz ifadesini aydınlatırken suratına gelen damlaları zihninde ağır çekimde hissediyordu. Ayrı ayrı her bir damlanın vücudunda bıraktığı hissiyatı seviyor ve hepsine ayrı özeni gösteriyordu. Bu onun ibadet şekillerinden biriydi. Tanrının yarattığı doğaya tapıyor fakat yarattığı insanoğlundan nefret ediyordu. Kusurlu Tanrısı bu evreni karalamak için insanları yaratmıştı. Doğanın güzelliğini örselemek için onların ufkunu açmıştı.

Sokak lambasının direğine sırtını yaslayıp yere çökerken hisleri tamamen yağmur damlalarına odaklanmıştı. Verdiği ayine şahitlik eden sadece kendisi ve bulutlar vardı. Aklını bulandıran sorular beynine nüfus ederken şiddetli bir şimşek çarptı. Kapalı gözleri şimşeği kaçırmak istemez gibi hemen açıldı. Gökyüzünü aydınlatan ışık şölenine bakarken dudakları kıvrıldı. Şayet Tanrı onu bir insan yapmasaydı bir şimşek olmak isterdi. Hızlı, birden parıldayan ve sanki hiç var olmamış gibi yok olan bir şimşek olmayı tüm benliği ile istedi. Dünya onu tatmin etmiyordu, gözleri her zaman yüksekte, yüksekte ve yüksekteydi.

Ne kadar sürdüğünü bilmiyordu fakat yağmur dinmiş, yağmurun beraberinde getirdiği koku onu mayıştırmıştı. Zaten insanların belirlediği zaman kavramının dışındaydı. O insanların belirlediklerinden hep kaçardı. Etrafını zehirli sineklerin sarmasına izin vermez zamanı ise doğaya göre konumlandırırdı. Sırılsıklam üstüne aldırış etmeden ağır adımlarla sokağın sonundaki arabasına ilerledi. Yaklaşık olarak bir hafta öncesinde çaldığı arabayla yeni bir rotaya doğru gidecekti. Buraya neden geldiğini dahi bilmiyordu, her zaman yaptığı gibi hiç bilmediği bir yere gider ve oraya bağlanmadan başka bir yere giderdi. Bu dünyada her zaman misafirdi. Ev kelimesine yabancıydı, bir hafta önce çölün ortasında güneşe karşı en güzel savaşlarından birini verirken bir hafta sonra adını bile bilmediği bir şehirde şimşek gösterisini izleyebilirdi. Şimdi ise dünyanın farklı bir köşesini keşfetmek istiyor ve o köşesinden dünyayı görmek istiyordu. Oraya düşüncelerini bırakmak, oradan sadece doğanın efsunlarlığını alıp ruhunu dinlendirmek istiyordu.

Arabasına atlayıp üzerine yapışmış olan kıyafetlerinden kurtulmaya başladı. İlk olarak üzerine geçirmiş olduğu siyah deri ceketi rastgele arka koltuğa atmış bir çırpıda da siyah tişörtünü çıkarmıştı. Arka koltuğunda bulunan gri sweatshirtü üzerine geçirirken, altına da bir eşofman geçirmiş ve yağmur kokusunun dolduğu şehirden hızla ayrılmıştı. Yolculuğu belki saatler sürecek belki de haftalarını alacaktı. Fakat vardığı yerde inzivaya çekilirken başına geleceklerden habersizdi.

Ruhunu dinlendirmek için gittiği yere ruhunu bırakacağından oldukça habersizdi.



teARMY

teARMY

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Taedium vitae  [Taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin