Değişim ve bilinmezlik insanı korkuturdu.
Aramıza giren seneler ikimizi için de farklılıklar getirmişti. Birbirimize söz verdiğimiz zamanlar daha yirmi yaşında bile değildik. O yaşadığı farklı şehirde kendine öğrettiklerini katmıştı; ben kendi kabuğumdan çıkmadan yeni şeyler öğrenmiştim.
Birbirimize yabancılaşmıştık.
Şimdi o karşımda oturmuş yaptığım keki yiyordu. İştahla yiyor olmasına tebessüm ettim. Lise zamanlarında tarçınlı kek için peşimde dolanırdı. Neymiş benim yaptığımın ayrı bir tadı varmış. Tabi benim de hoşuma gittiği için ikna olmam biraz uzun sürüyordu. O zamanlarda, şimdi olduğu gibi en sonunda oturup tebessüm ile izliyordum.
Çatalını kenara bırakarak peçete ile ağzını temizledi. "Yıllardır değişmeyen tek şey senin şu lezzetli tatlıların." Arkasına yaslanıp elini abartılı bir şekilde karnına koydu. Ovalamaya başlaması ile gülmeden edemedim. "Gitti o kadar kas, spor." İkimizde gülerek birbirimizi izledik.
"Abartıyorsun Doğan..." Şımarıkça saçlarımı geriye savurdum. İçten içe beğenmiş olması hoşuma gitmişti. Netice de bir erkeğin kalbine giden yol muhakkak midesinden geçiyordu.
"Ee nasılsın Papatya?" Ellerimi masanın üstünde birleştirdim. Aramızda bir git gel vardı. Bir yandan sarılmak, göğsüne sığınmak istiyordum bir yandan şu an oturduğumuz mesafe iyi geliyordu.
"İyiyim yani sen geldin sonuçta." Cümleyi kurarken bile heyecanım sesimden belli oluyordu. Bu hoşuma gitmiş olmalı ki genişçe gülümsedi. "Sen nasılsın peki? İstersen dinlen, o kadar yol geldin."
"Hayır hayır iyiyim ben." Derin bir nefes aldı. "Papatya neden uzak duruyorsun? Gelsene yanıma." Afallasam da sandalyeyi geriye itip daha yakınana getirdim. Şimdi diz dizeydik.
Elleri usulca yanağıma tırmanmış severken bu hissi özlediğimi fark ettim. Dokunuşu daha iyi, daha tanıdık hissettirdi. Gözlerimi yumarak ona ayak uyurdum. Sol elimle onun boştaki elini tuttum. Onun elini sevmeye başladım.
"Önceden de böyleydin." Gülerek bir nefes verdi. "Hep ilk adımı benim atmamı beklerdin. Geçen yıllar senden pek bir değişiklik yaratmamış, ne dersin?" Cümlenin şaşkınlığı ile ne diyeceğimi bilemezken bir de burnumun ucunu parmağı ile sıkıştırmıştı.
Huysuz bir tavırla parmağından kurtulmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordum. "Ya, çocuk muyum ben ya!" O gülerken bende daha fazla huysuzluk yapmadan ona uydum. Öylece birbirimize dalmışken tabi ki geç bile kalan annem mutfağa giriş yaptı.
"Doğan, oğlum hoşgeldin." Coşkulu sesi ile hızlıca toparlandık. Annemin arkasından Hatice annenin de gelmesiyle utanmıştım. Hani anne uzun uzun bilgilenecektin sen?
Doğan ayağa kalkarak annemin elini öptü. "Hoşbuldum Gülseren Teyze. Sende hoşgeldin." Annem, Doğan'ın anne diye seslenmemesine bariz bir şekilde bozulsa da bir şey dememişti. İlk gün olduğundan içinde tuttuğuna emindim.
"Hoşbuldum Doğan ama teyze mi kaldı? Darılırım vallahi." Doğan rahatsızlıkla yerinde kımıldandı. Bir anda ortama yaydığı negatifliği hepimiz hissetmiştik.
"Tabi öyle Gülseren Teyze de biraz zaman lazım." Annem bir şey demeden bana dönüp baktıktan sonra Hatice anneye döndü. "Bizde gidelim dünürüm. Evde yapacak tonla iş var. Hadi kızım." Annem tavırla mutfaktan çıkmış bende ayaklanmıştım.
"Oğlum teyze mi kaldı artık? Bak kadın vallahi darıldı." Doğan ellerini cebine sokup umursamaz bir şekilde gözlerini devirdi.
"Anne Allah aşkına geleli kaç saat oldu? Bir bırakın da alışayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANILGI
RomansaHer masal da bir prens bir de prenses vardır. Prens, prensesi kötülerin elinden kurtarır, onu düştüğü yerden kaldırırdı. Ve masal sonsuza kadar mutlu biterdi. Papatya'nın masalı başlamıştı. Kötülerin elinde, üzüntü çukuruna düşmüştü fakat onu kurta...