Gerçekten şu an ne yaptığını sanıyorsun? diye sordu luhan kendine... Hakkında hiçbir şey bilmediği bir yabancının yanında oturmuş onun kestane pişirmesini izliyordu sessizce. Oturdukları yer garip bir ormanın ortası gibiydi. Soğuk havaya rağmen üşümüyordu. ve ateş onu güçlü bir şekilde sarıp sarmalıyordu Ne garip bir çocuk diye düşünüyordu sürekli, saçları niye bu renk? kolları delik bir mor kazak ha? ve ocak ayında hangi deli şort giyer? gerçekten anlamıyordu. Çocuk kestaneleri ateşten alıp tahta bir tabağa koyarak onun yanına oturdu ve adının üstünde vurgu yaparak yemesi için onu teşvik etti.
''Adın Luhandı değil mi? Neden yemiyorsun? Hadi?''
Luhan önce kestanelere sonra da çocuğa baktı ve bir tane kestaneyi eline alıp evirip çevirdi.
''Adım Kim Minseok'' dedi çocuk eğer yememenin sebebi buysa artık yiyebilirsin''
Luhan onunla bu şekilde konuşmasından hiç hoşlanmadı. Bu nasıl bir halttı ki onunla dalga geçiyordu. Siniri içine yapıştı kaldı Hiçbir zaman insanlara göstermediği bir şey de buydu işte. Onun sinirlenmiş halini görmek kırmızı karın yağmasıyla eşit olasılıktaydı. En sonunda kestaneyi soyup ağzına attı. Kum gibi ağzında eriyen kestaneyi hissederken, Minseok belki 10. kestanesini mideye indiriyordu.
''Neden konuşmuyorsun lu-ge dedi çocuk birden''
Luhan sadece ''lu-ge mi?'' dedi. Bu da neydi böyle?
Minseok'un keyifli görünüyordu. Evet lu-ge dedi ''Sana böyle dememden hoşlanmadın mı yoksa? Ah ya da sadece burada ne işim var mı diyorsun?'' gözleri ateşin gölgesiyle değişik bir renk almıştı.
Luhan sadece önüne bakmakla yetindi. Ama minseok'un durmaya pek niyeti yoktu.
''Bu ad senin bebeksi yüzüne çok yakıştı''
Bu kadarı da yeter ama dedi luhan içinden bebeksi yüz mü? ne demeye çalışıyor bu çocuk, benim bir erkek olduğumu görmemezlikten gelerek neyi amaçlıyor?
Tüm cesaretini toplayarak ''bebeksi bir yüze sahip olduğumu düşünmüyorum dedi'' ve ardından oturduğu yerden kalktı.
''Üzgünüm gitmek zorundayım''
Minseok tüm sinsiliğiyle giden çocuğun arkasından bakıp gülümsedi ve ellerini ateşe tutup ısınmaya devam etti.
***Luhan o o eve götüren yolu bu kez bambaşka düşüncelerle yürüyordu. Az önce ne olmuştu öyle? Tanıştığı kişi gerçekmiydi? Yoksa Luhan'ın beyninde kurguladığı bir hikayenin kahramanı mı? Bunları düşünmesi bile öyle anlamsızdı ki... Neden onu düşünsündü ki? ama ne kadar uğraşırsa uğraşşın midesinde oluşan karıncalanmayı geçiremiyordu. Sanki az önce tam oraya bir tekme yemiş gibi ya da her nasıl tanımlanırsa artık sanki birisi ona az önce büyü yapmış ve onu tamamen o eve bağlamıştı. Tam o anda düşüncelerinden sıyrılıp gerçek hayata döndü. Saatine baktı ve yurdun çoktan kapandığını farketti. Saat o hiç de farketmeden 12 olmuştu ve bu saatte yurda girmesine imkan yoktu. Daha 2. haftadan odasında olmamasını nasıl karşılarlardı acaba? Oda arkadaşını da rayamazdı daha öyle bir samimiyetleri yoktu henüz. Zaten çocuk uykucunun tekiydi. Başında top patlatsan yine uyanmazdı. O da yurdun yakınlarında bir parka gitmeye karar verdi. Bir salıncağa oturup ağır ağır sallandı. Elbet sabah olcaktı.
Sabahım ilk ışıklarıyla yurdun kapıları açılır açılmaz içeri süzülüverdi Luhan, son bir haftadır rahat uyku yüzü göstermeyen horlamalar yine kulaklarını tırmalıyordu. Birden horlama sesi kesildi ve çocuk yatakta doğruldu.
Luhan yavaş hareketlerle ''ah günaydı lay dedi'' tek amacı esas konunun açılmamasıydı.
ama lay son derece açık bir merakla ona bakıyordu. Gözlerindeki uyku bile buna engel olamamıştı.
değişik aksanlı sesiyle ''dün gece neredeydin dostum?'' dedi
Luhan ne diyeceğini şaşırdı ''şey sanırım yolumu kaybettim. Gelmeyi başardığımda ise kapılar çoktan kapanmıştı.''
Lay inanmışa benziyordu. Şanslısın dün kontrol olmadı diyip tekrardan kafasını yastığa gömdü.Yemekhanin gürültüsü, yalnızlığını en iyi bastıran şeydi Luhan'ın, en köşede oturur kimsenin onunla uğraşmamasını dileyerek yemeğini yerdi. Yani önceki okulunda böyle yapardı. Şimdi de durum bundan farklı değildi. Oda arkadaşı hep onu grubuyla birlikte yemeğe davet etse de o bu teklifleri hep kibarca redderdi. Çünkü birilerinin onunla konuşmaya çalışmasından hoşlanmazdı. Korede yaşamaya alışmak, Katı bir okulda eğitim görmek ve anadilinin kimse tarafından bilinmemesi luhan'ı zorluyordu. O yüzden Luhan kısa cümlelerle ya da daha çok sözcüklerle kendini anlatmaya çalışaktansa hiç konuşmamayı tercih ediyordu. Ama yine de o zorluklara alışkındı. Dış görünüşünden dolayı yıllardır uğramadığı haksızlık kalmamıştı. Tek suçu fazla güzel bir yüze sahip olmasıydı. Bundan dolayı onu kız sananlar, zorbalık yapanlar hatta erkeklerden çıkma teklifi edenler bile olmuştu. Her seferinde ben erkeğim demekten nefret ediyordu. Dünkü yabancı da en hassas noktasına basmıştı. Onu tekrardan aklına getirmemek için yemeğini yemeğe devam etti luhan
Derse girmeden bahçeye çıktı. Ders aralarında yapılan futbol maçlarını izlemek keyif veriyordu ona bir banka oturup etrafı izlemeye koyuldu. Fakat bahçenin diğer köşesinde duran bir çocuk gözüne takılmıştı. Bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden? Fazla düşünmesine gerek yoktu. Kim olduğunu anladığı an hortumla ıslatılmışçasına terlemeye başladı luhan... Ama bu nasıl olabilirdi? onun sadece bir hayal olduğu düşüncesiyle yaşıyordu dünden beri... o insana bile benzemeyen garip çocuk nasıl onun okulunda olabilirdi? Her şey tesadüf olmaktan o kadar uzaklaşıyorduki ve artık bazı soruların cevaplarını düşünmek için çok geçti. Çünkü Minseok tam karşısında duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENDLESS LOVE
FantasyTANITIM: Luhan maceraperest, fantastik kitaplara düşkün ve gerçekliğe pek inanmayan bir çocuk. ... Yağmurlu bir günde tüm hayatı yıkık dökük bir evde değişir. Orada karşılaştığı yabancı... ''Kimsin sen? Kim böyle bir evde saklanır ki? Hem bu üzerind...