Bölüm 8- GERÇEKLERİN ÖTESİNDE

501 12 1
                                    

-LUHAN-

ilkbaharın ısıtmaya çabalayan güneşinin altında Minseok ile her zamanki yerimizde ormanın az biraz ilerisindeki merdivenli yolda saatlerce oturmuştuk. Minseok'un beni öptüğü gerçeğini -ve bundan her ne kadar hoşlansam da- tercihlerimi sorgulatacak bu davranışını hatırlamamaya çalışıyor, ama bir yandan da bu hareketin verdiği sarhoşlukla düşüncelerimi toplamakta zorlanıyordum.  Ben  her zaman kendini, erkekliğini (!) korumaya uğraşmış Luhandım. Ama ucube saçlının biri gelmiş her şeyi darmadağın etmişti. Beni yine düşüncelerimden koparıp gözleriyle buluşturan bu yabancı ellerini ellerimden bir an olsun çekmemiş, sürekli zavallı kalbimin bir kuş gibi kanatlanmasına neden olmuştu.
Üstelik kafamı karıştırmakla kalmamış, sürekli beni  sözleriyle tedirgin etmişti
''Saatlerdir tek laf etmediğine göre sanırım söylediklerim konusunda çok da haksız sayılmam'' Böyle diyerek ne demeye çalışıyordu acaba? İçimdeki ses ''Hadi ama Luhan basbayağı biliyorsun'' diyip benimle dalga geçse de ben onun için beslediğim duyguların gerçekliğine inanamıyordum.
Hayır onu sevemem, sevmiyorum anlıyor musun? diye inleyerek kıvrandım yatağımın içinde... Bu seslerim Lay'in yanımdaki yatakta huzursuzca kıpırdanmasına sebep oldu. Kendimi toplayıp el yordamıyla yanımdaki masadan bardağımı alıp bir  yudum su içtim. Uykularımı kaçıran o insanı yarın tekrar karşımda görmeye yüreğim nasıl dayanacaktı? Hep böyleydik. Bir adım ileri, iki adım geri, bu döngüyü yaptığı hareketlerle olumsuza çeviren hep Minseok oluyordu.
 Herşeyin ardından beynim biriktirdiği düşüncelerin ağırlığına dayanamayıp kendini uykunun kollarına bırakıverdi.
***
Sabah dersliğe giden patika olduğundan çok daha ıssızdı. Minseok  erkenden konuşmak istediği için sabahın beşinde kalkmıştım. Buna kendim bile şaşırsam da gerçekten şu an yürümeyi kesmiş onun mesajında belirttiği yere gelmiştim.
Binanın en altı katı.. Kullanılmayan eşyaların durduğu koridor.
Vicudum gerim gerim gerilmiş, dudağımın üst derisini soyana kadar uğraşmıştım. Şimdi orada küçük bir kan pıhtısı sızmaya hazır bir şekilde bekliyordu. 
 Birden ensemin bir kaç cm uzaklığında sıcak bir nefes hissedince bir çığlık basarak hızla arkamı döndüm.
Oh Sehun.. günlerdir kayıp olan sehun. Daha da beyazlaşmış teniyle karşımda duruyordu. Bakışları yüzüme  kenetlenmiş, karanlık bir hal almıştı.
Elimin tersiyle dudağımdaki çatlaktan sızan kanı temizledim. Geri geri ilerlerken bir adım sonraki koşup kaçma planımı devreye sokmak için çabalıyordum
Sehun dedim. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. Üstüme doğru yürümeye başlayınca hızlanan adımlarımla konuşmaya çalışmam birbiriyle uyuşmadı. Yine de devam ettim.
B-Biz arkadaştık, ben sana ne yaptım ki bana bu şekilde yaklaşıyorsun? Üstüme geldikçe ses tonumu alçaltıyor adımlarımı sıklaştırıyordum. Koridorun sonuna geldiğimizde artık tek şansım buradan kaçıp kurtulmaktı. 
İyice üzerime geldiğinde onu şiddetle ittim. Zayıf kollarım vicudunda hiç bir etki yaratmamıştı. şimdi tamamen nefesi yüzümde dolaşıyordu ve bu bana o dehşet verici geceyi hatırlatmaktan başka bir şey yaşatmıyordu.Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
Beyin fonksiyonları durmuş, aç, gözü dönmüş bir kurta benziyordu bu haliyle. 
''Gerçekten sana Minseok'un mesaj attığını sanacak kadar safsın'' dedi. Yüzünü yüzümden uzaklaştırarak...  ''Ve maalesefki bir daha onu göremeden benim zaferimi kazanamama neden olacaksın.'' Bunları dedikten sonra gözümün önünde beliren insandışı uzvuyla dudaklarıma kenetlenerek beni nefessiz bıraktı.
***

Uyandığımda yattığım yerden yarım metre uzağa fırlattım kendimi. Ellerimle yüzümü, dudağımı kontrol ettim. Sıcak kan akışının yerine damla damla ter süzülüyordu boynumdan aşağıya doğru... Üstüm sırılsıklam olmuş, nefesimi bir türlü düzene sokamamıştım. Hepsinin bir rüya olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Ama rüya olamayacak kadar gerçek, inanamayacağım kadar yakındı. Sanki o yanıbaşımda gibiydi.
Yataktan kalkıp, cep telefonuma baktım. Mesaj kutum boştu. Kendimi tekrar yatağa attım. Her şeyin bir cevabı olmalıydı ve hissettiklerim gerçekliğin ötesinde rüyadan ise çok uzaktaydı.
 Sabah  derse girdiğimde Minseok solgun ve endişeli görünüyordu. Hemen bir mesaj çekerek konuşmak istediğimi yazdım. Kafamı kurcalayan bu sorulardan kurtulmalıydım.
Ders bitiminde her zamanki gibi sessizce yan yana yürüyorduk. Lafa girmek bu gergin havayı dağıtmak istedim.
Bir rüya gördüm dedim direk konuya dalarak öncesinde ne söyleyeceğimi kestirememiştim. ve sehunla ilgiliydi. Her neredeyse ve neyin peşindeyse bu beni gerçekten korkutuyor. ve nede-- diye konuşmaya çabalarken tek bir el hareketiyle beni susturmayı başardı.
''Benim de seninle konuşmak istediklerim var'' dedi. ''Hiçbir şey bilmeden kendi kendine kuruyorsun yalnızca''.
Ama  ne bilmem gerekiyor ki? dedim eğer senin şu gizemli okul- tapınak hikayesiyle ilgiliyse anlarım. Uzun zamandır. üzerinde konuşamadık.
Minseok yüzüme sanki karşısında beş yaşında bir çocuk varmış gibi bakıyordu. Bir acıma, üzülme hissettmiştim bakışlarında..
Anlamıyorum Minseok dedim onun tekrar birşey söylemesine fırsat bırakmadan, sehun benim arkadaşımdı. Sonra ansızın bir gece bana saldırdı. ve kendimi o günden beri kötü hissediyorum. etrafımda bir sürü olay dönüyor ama ben bunların neresindeyim bilmiyorum. sadece eğer yanlış bir şey yaptıysam....
Minseok'un kasılan boyun damarlarını görünce susup cevap isteyen bakışlarla yüzüne baktım. Ama o benim bakışlarımı görmezden gelip sadece bulunduğumuz yerde ileri geri yürümeye başladı. 
Bu çok karışık dedi ''söylemek istemiyorum ama eninde sonunda söylemek zorunda kalacağım''
benimle konuşur gibi değildi de sadece hızlı adımları arasında kendi kendini telkin ediyor gibiydi. 
MINSEOK! dedim. Ne söylemek istiyorsan bir an önce söyle! sesim öylesine öfkeli çıkmıştı ki, minseok birden kendini durdurarak tam önüme geldi.
Bak dedi. ''Ait olduğum dünya sandığın gibi bir yer değil. ve ben de öyle... başından beri her şeyi bilerek geldim ve tek hedefim sendin''
Bir an durdum. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. N-neden dedim. Beni nasıl önceden tanıyabilirsin ki?
Yüzündeki ifadeye bakılırsa gerçekten çaresizdi. 
özel birisin luhan dedi. ve bize lazımsın. Her şeyinle..
Böyle şifreli konuşmasından sıkılmıştım. Neydim ben, kimdim.. ona göre kimdim?
ne diyorsun allahaşkına dedim. Bilmediğim bir yanım mı var acaba? ya da biz derken neyi kastediyorsun? Şu bir türlü çözemediğin sır için tüm beynimi, kitaplarımı alabilirsin. Ama gerçekten bana söyle artık.
Minseok'un gözleri karardı ve  ve sonra  aniden kırmızıya döndü. Hiçbiri dedi. Bize sadece kanın lazım.
***

**Flashback

 Dün akşam Saat 19:30 Büyük meclis toplantısı..
kim Junmyeon bakışlarını Minseoka dikmiş ona söylediklerini kabul ettirememenin siniriyle kendinden geçmişti.
''Ya bugün o çocukla konuşup dediğimi yaparsın, ya da artık gerçekten Sehun'u onun üzerine salarım dedi. Biliyorsun o artık bizden biri ve çaylaklığına rağmen bazılarımızdan çok çok daha yetenekli''
Kelimeleri öyle baskılı söylüyordu ki, taşı delip geçebilirdi bu sözleri.. Minseok korkusuzca bir adım daha yaklaştı karşısındakine...
''Bu şekilde olmayacak dedi. Luhan bunu öğrenmeyecek. Ona bunu yapamam''
Junmyeon gözlerini devirerek bir kahkaha savurdu boşluğa
''Ne demek bunu ona yapamazsın sersem. Şu lanet olası duyguların sinirimi bozmaya başladı artık. Sen söylemezsen eğer kendini nasıl bize kurban edecek. İstemesi lazım biliyorsun ve sen de bunun için iyi bir sebepsin.''
Minseok junmyeon'u sert bir hamleyle itip arkasını dönüp gitmek için bir adım attığı sırada Kim Junmyeon tekrar konuştu:
''Sen bilirsin yine de, sevdiğin insanın cansız bedenini bulunca pişman olmayacağın bir şey yapıyorsundur umarım ne de olsa atalarımızı kurtaracak''
Minseok bunu duyduğu anda yutkundu ve derin nefes alarak.. '' üstüme düşeni yapacağım dedi ama sen de o canavar çaylağını luhan'dan uzak tutacaksın''
 sonra da Kim junmyeon ve sürüsünün sessiz  kahkahalarının arasında oradan hızla uzaklaştı

**Flashback sonu**


Yalan söylüyorsun değil mi? dedim. Sadece dalga geçiyorsun. Fantastik olaylara düşkünlüğüm vardır evet ama bunlara inanacak kadar salak değilim. Başından beri yalan söylüyordun şimdi de yalan söylüyorsun nasıl birisin sen nesin? 
O kadar hızlı konuşuyordum ki söylediklerimi ben bile takip edemiyordum. Nasıl bu kadar sakindi Anlayamıyordum. Onu öldürmek kalbini yerinden çıkarmak istiyordum. Beynim hemen fantastik moduna almıştı kendini...
''Gördün'' dedi Minseok ''gözlerimi, insana benzemeyen her uzvumu.. senin gibi değilim hayatımı devam ettiriş şeklim de senin gibi değil.''
Şaşkındım ve hiçbir zayıflık belirtisi göstermemeye uğraşıyordum. Ama göz pınarıma yerleşen ve büyüdükçe büyüyen gözyaşı damlaları arasında 
Yani sen şimdi dedim vampir misin? dedim.
Sessizce kafasını salladı. Ama ben insan öldürmüyorum. Belirli yöntemlerim var ama bunları söyleyemem.
Bunun üzerine öyle teoriler öne sürerdim ki ama halim yoktu. Bu gerçekliği kabul etmeyi bırakın anlamaya çalışmak bile istemiyordum. 
ve sana anlatmak istediklerim bununla sınırlı değil dedi yeniden..
Tek bir kelime daha duymak istemiyordum.
''Her şey senin bir damla kanına ve ağzından çıkacak bir cümleye bağlı dedi Minseok. Bunu yapmanı istemiyorum. Ama yapmazsan da başına geleceklerden korkuyorum. Seni her zaman korumaya çalıştım. Ama birgün bu anın gerçekleşeceğini biliyordum.  O yüzden hiçbir zaman içimden geldiği gibi davranamadım.''
Beynim söylemeye çalıştığı şeylerle boğuşuyordu. Neden bu kadar duygusaldı? bir vampirin (!) bu kadar insancıl olması normal miydi? Tanrım neler düşünüyordum ben böyle? her şeyi kabullenmiş bir de üzerine dalga geçiyordum. Yüzüne bakarak yani? dedim.
Yanisi şu ki sen seçilmiş kişisin dedi. Gerçekten üzgünüm diye de ekledi.
Beynimin gerçeklikle ilgilenen bölümü bu cümleyi reddetti.
Alaycı bir şekilde gülerek yüzüne baktım. Sana neden güveneyim ki? dedim.
Güvenmekten daha fazlası gerekecek dedi. Bana şu rüyanı tam anlamıyla anlat ilkönce çünkü bu işin içinde o işe yaramaz herif de var.
Rüyamı anlatıp Sehun'un nelere karıştığını öğrenince artık bu kadarını taşıyacak gücüm kalmamıştı.
Demek bu yüzden o kadar gerçekçiydi dedim. Bunların hepsini hissetmiş olmalıyım.
 fakat Minseok son sözlerimi duymayıp, konuşmaya devam etti. ve ''daha da önemlisi bir damla kanınla  yapılacak olan ritüelde bize kendini kurban ettiğini söylemen gerekiyor'' dedi.
kocaman açılmış gözlerimle ''ne'' diye bağırdım. Bu gerçekten çok fazlaydı.
Minseok bu tepkimin üzerine yine aşırı sakin görünüyordu. ''Bunun olmasına tabiiki izin vermeyeceğim'' dedi. Bir planım var. 
Şimdi herşeyi unut ve beni dikkatlice dinle çünkü bundan başka kurtuluş yolu olmayabilir...


*** Uzun bir aradan sonra merhabalar arkadaşlar... son yazdığım  bölümün notunda derslerden ve ödevlerden dolayı biraz geç dönüş yapacağımı söylemiştim. Ama bu gerçekten de benim düşündüğümden de uzun bir ara oldu. bu yüzden so sori^^ Bu bölümde de artık finalin sinyallerini vermeye çalıştım biraz. Son iki bölüm kaldı. Sonunu  da kafamda netleştirdim sayılır.
Yorumlarınızı ve önerilerinizi esirmeyin. Onlar benim için çok değerli
Sevgiyle kalınnn ^^

 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 20, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ENDLESS LOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin