"Demek yeni tutsak sensin?" Dedi kahverengi saçları perçem perçem alını süslemiş olan adam. Roseanne Park, ona öyle bir baktı ki, adam korkmuş gibi yapmakla yetindi.
Bu kadın da nereden çıkmıştı öyle?
"Evet. İstersen katlan, istersen katlanma." Roseanne Park, düzgün cümle bile kuramadığını fark ettiğinde yutkundu ve susmaya karar verdi.
"Titriyorsun." Dedi adam, gülümseyerek. "İlk defa falan mı hapis cezası yedin? Acemi bir suçlu bile olabilirsin! Ama dur, şu an Alcatraz'dayız. Söylesene, kimi öldürdün?"
"Avusturalya Kralını." Dedi Roseanne. "Kraliyet ailesinden birkaç kişiyi daha, ondan önce beş iş adamını, on iki tane de esnafı ve altı tane mafyayı. Tabii bunları hallederken bana karşı gelenler de var ama, birçoğunu hatırlamıyorum."
"Avusturalya Kralını mı öldürdün?" Dedi adam. "Buraya gönderilmeden önce hedeflerimden biriydi."
"Ailemi sürgün etti." Dedi Roseanne. "Ne yapsaydım? Onlar açlıktan ve susuzluktan, bilmem kaç derece soğukta ölürken intikam planları kursam bile, sadece dursa mıydım? Adalet yerini bulmalıydı."
"Ama bu kez de sen burada öleceksin." Dedi adam, kaşlarını çatarak. "Buradan kaçmak imkansız."
"Denedin mi?" Dedi Roseanne. "Hem, ben ölsem ne olacak ki. Kahraman gibi öleceğim."
Adam, buruk bir tebessüm sundu ona. "Olabilir, bizim gibi kahramanlara kimse saygı duymadı."
"Bu onların sorunu." Dedi Roseanne. "Bir gün buradan kurtuluşum, herkes tarafından anılacak. Emin olabilirsin."
"Asıl sen emin olabilirsin, kurallara alışma süreci diye anlatılan sekiz yıllık süreyi bile kaldıramadan intihar edeceksin. Kimse buradan kurtulamaz. Kaçış hikayeleri ve başarısızlıkları herkes tarafından anlatılıyor."
"Baya bir umutsuzluk dolmuşsun." Dedi Roseanne. "Kimsin? Ne kadardır burada kalıyorsun? Ve, ne yaptın da buradasın?"
"Kanını dondurmak istemem." Dedi adam. "Ama merak ediyorsan söyleyeyim. Ben Jeon Jungkook. Bu kadarı yeterli sanırım." Roseanne'in teninin -sanki mümkünmüş gibi- daha da solduğunu fark ettiğinda güldü. "Yetermiş."
"Hayır." Dedi Roseanne. "Senin hakkında anlatılanlardan sonra yetmez. Biz, katillerin lideri olarak görülüyorsun."
"Evet." Dedi Jungkook. "Biliyorum. Ve biliyor musun? Ben de senin hikayelerini dinliyorum." Roseanne'in kaşları çatıldı, dudakları aralandı.
"Ve, aslında gerçekten de korkutucusun. Yani öyleydin. Burada savunmasızsın. Biri gelse, bir bıçakla sırtını parçalasa, veya iskeletine kadar kesse, ya da suda boğsa, söylesene, ne yapabilirsin?"
"Sen!" Dedi Roseanne. "Kes sesini."
"Güçsüz olmaya katlanamıyorsun." Dedi Jungkook. İlerledi ve ellerini Roseanne'nin saçlarında dolaştırdı. "Kaç gündür taramıyorsun?"
"Şu an." Dedi Roseanne. "Gerçekten konumuz bu mu?"
"Evet," diye fısıldadı Jungkook. "Bana, senin hakkındaki her şeyi anlat Roseanne. Her şeyi. Senin hakkında, her şeyi bilmek istiyorum."
"Benden uzaklaş." Dedi Roseanne, sertçe. Jungkook aralarındaki iki adımlık mesafeye bakıp gülümsedi ve geriledi. Karşısındaki oldukça güzel kadını izlemeye başladı.
Aradan belki dakikalar, belki de saatler geçti. Ne Roseanne isimli katliamcı konuştu, ne de Jungkook adındaki bu garip adam.
Roseanne, daha yeni geldiği bu hapishanede, Jungkook'un nasıl hayatta kaldığına bir kez daha şaştı kaldı. Bu yer hakkında korkunç efsaneler duysa da, kaçışın her zaman mümkün olduğunu düşünüyordu. Hala da öyleydi, ama burada kaçmak için herhangi bir hamle yapmadan durmak da imkansız olmalıydı.
İnsan biraz dursa bile psikolojik olarak zaman algısını bile yitiriyordu! Jeon Jungkook kim bilir ne kadardır buradaydı!
"Jungkook, ne var biliyor musun?"
Roseanne, gülümsedi ve giydikleri tulumu gösterdi. Üzerine her bir suçlu hakkında isim, soy isim, ceza yıl sayısı yazıyordu, her suçlununki siyahtı ama Roseanne, kadın suçlu olduğu için mavi bir tulum giyiyordu.
Tulumun fermuarını zor da olsa açtı. Beyaz tişörtünü gösterdi. Kendisine çok büyük gelmişti, Jungkook giyse ona bile çok bol olurdu.
Tişörtteki büyük cebi gösterdi bu kez de. Elini cebe soktu, çıkardığı şey-
Tamam, pek de iç açıcı bir şey değildi. Siyah, normalden biraz uzun bir tükenmez kalemdi. Biraz da fazla kalındı sanki ama sadece normal bir kalemdi.
Roseanne'in bunu yanında getirmesi bile saçmalıktı.
"O kalemi ne yapacağız-" Roseanne hızlıca Jungkook'un ağzını kapattı. "Sessiz ol."
"Roseanne, henüz yeni gelmiş olsan da, hemen delirmişsin. Kalemle ne yapacağız? Alcatraz'dan falan mı kaçacağız?"
"Aslında," dedi Roseanne. "Tam da öyle yapacağız." Kalemin kalem ucunun çıkması için basılması gereken düğmeye bastı. Kalem, aslında kalem değildi.
Bu bir çakıydı.
"Roseanne, saçmalama!" Dedi Jungkook. "Nasıl kaçacağız bununla?"
"Bir çakı, bir polis demektir. Ve bundan iki tane var." İkincisini de çıkardı.
"Ama hala nasıl kaçacağız aklım almıyor!"
"Bekle."
"Ne?"
"Bekle. İki ay kadar bekle. Sonrasında buradan kurtulacağım. İstersen yanımda gelirsin, istemezsen de kalırsın."
"Saçmalama! Tabii ki geliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
alcatraz's award ✔
Fanfictionroseanne park, yalnızca en tehlikeli suçluların bulunduğu alcatraz hapishanesinden jeon jungkook'la birlikte kaçar. 🗣️ portakalda vitaminken yazdığım bir kitap, mantık hatalarıyla dolu. okumak size kalmış 🤷🏻♀️