08; scissor

592 82 161
                                    

Bu bölüme 60 yorum istesem, sonra bildirimlere girip o 60 yorumu da teker teker cevaplasam... Randomlara bile randomla yanıt versem...

Sonra bu kitapla alakası olan şarkıları da bana söyleseniz...

~

Jungkook, gözlerini araladı. Sabah olmuştu, onca gün geçmişti ama hala gözlerini açtığında gördüğü güneşe, buluta hatta yan tarafta çürümeyi bekleyen yaşlı ahlat ağacına alışamamıştı. Roseanne onun hayatını kurtarmıştı. Ona bir hayat borçluydu.

Yüzündeki gülümsemeye engel olmak için çaba sarf etmeden yatakta oturur pozisyona geldi ve derin bir nefes aldı. Kollarını geriye doğru uzatarak esnedi ve kendince rahatladı. Her ne kadar istemese de birazdan zorla da olsa kaldırılacağını bildiğinden ayağa kalktı ve odadan çıktı.

Pijamalarını -bir eşofman ve yaz geldiği için de Yoongi'nin ona gönderdiği bir tişört- değiştirme gereği duymadan ilerledi ve banyoya girdi. Roseanne ne zaman uyanmıştı da, ne zaman hazırlanmıştı acaba? Bu kız kendini çok yoruyordu, bir gün hasta olacaktı yatağa düşecekti o zaman görürdü gününü ama bunu anlayamıyor, Jungkook'u hiç mi hiç dinlemiyordu.

Yüzünü yıkayıp iyice ayıldığında, serinlemiş olmanın verdiği o harikulade duyguyla beraber yürüdü ve merdivenleri ikişer ikişer inerek mutfağın girişine ulaştı. Duyduğu ama pek de umursamadığı sesler aklından da geçirdiği gibi Roseanne'den geliyordu. Bir yandan kendi halinde dans ediyor, bir yandan da elindeki kaşığı durmadan kapta gezdiriyordu.

Jungkook'un uyandığını en başından beri bilen Roseanne, elindekileri bırakmadan, "Günaydın Jungkook." diye mırıldandı. Düşünceli bir ses tonu kullanması pek alışılması gereken bir şey değildi ama Jungkook bu durumu umursamadı. Yani her zamanki gibi.

"Sana da günaydın, Rosie." dedi Jungkook gülümseyerek. Kızın biraz da olsa gergin, ya da tereddütlü olduğunu düşündü ama iki saniye sonra bunun çok saçma olduğuna karar verdi, Roseanne her zamanki gibiydi; anlaşılmaya açık değildi o kadar.

"Ben senin pek de hoşuna gitmeyecek bir halt yedim." dedi Roseanne birdenbire. Elindeki tabakları masaya yerleştirdi ve Jungkook'a, oturmasını işaret etti. Jungkook, kendi şüphesinin doğru çıkmasına mı yoksa Roseanne'in bir (?) yemesine mi şaşırdı bilmiyordu.

Kızın dediğini yapıp sandalyelerden birini çekerek otururken, "Ne halt yedin Rosie?" diye sordu merakla. Roseanne, sanki daha da gerilmiş gibi yutkunarak Jungkook'un karşısındaki sandalyeye yerleşti ve bardaklardan soldakine uzanarak kendisine meyve suyu doldurdu.

"Ben Lalisa ile Yoongi'yi buraya davet ettim." dedi sanki bu dünyanın en kötü şeyiymiş de, kıyamet yakınmış gibi. Jungkook, Roseanne'in bu kadar gerilmesine istem dışı gülerken karşısındaki mor saçlı kız pek de bu durumdan hoşnut kalmışa benzemiyordu doğrusu.

"Bu yüzden mi bu kadar gerildin, ezildikçe ezildin Roseanne? Ne var bunda? Lalisa ve Yoongi'nin bizi ziyarete gelmesi -ki bence bu çok iyi oldu- konusunda ne gibi bir hoşnutsuzluğum olabilir ya da sorun çıkarabilirim ki?" Roseanne, verdiği tepkilerin saçma olduğunun yeni farkına varmış gibi davranarak kıkırdadı.

"Biraz anormal biri olduğun için gerilmiş olabilir miyim acaba?" diye sordu alaycı bir ses tonuyla. "Sen hayatımda tanıdığım en garip insanlardan biri olabilirsin Jungkook. En garip insan. İnsanların tepkilerini kolayca tespit edebildiğime mutlaka şahit olmuşsundur ama seni anlayamıyorum!"

"Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi?" diye sordu Jungkook.

"Sanırım kötü."

"Sensin kötü." dedi Jungkook.

"Sensin."

"İyi."

"İyi."

"Kes."

"Sen kes."

"Makas ver de keseyim."

"Sen ver asıl."

"Neden sen vermiyorsun?"

"Doğru ya ben vermeliyim."

"Nihayet haklı olduğumu kabul ettin."

"Zaten her şeyi ben yapıyorum ki."

"Her şeyi sen mi yapıyorsun!"

"Tabii her şeyi ben yapıyorum."

"Yok artık diyorum."

"Asıl ben yok artık diyorum!"

"Tamam."

"Tamam."

"İyi."

"İyi."

"Beni tekrarlamayı bırak."

"Sen beni tekrarlarken iyiydi."

"Ben seni ne zaman tekrarladım!"

"Bir önceki kavgamızı ne çabuk unuttun! Tabii ya, işine gelmediği zaman unutursun."

"Sen susacak mısın?" dedi Jungkook bıkkın bir ses tonuyla. Roseanne susmadı ama, dudaklarını kocaman açarak "Sen susacak mısın asıl?" dedi.

"Geçekten." dedi Jungkook şok olmuş gibi. Kadın ne inatçı çıkmıştı! "Demez olaydım sensin kötü diye."

Roseanne dudaklarını büzdü ve adeta küçücük bir çocukmuş gibi 'hıh'layarak ayağa kalktı. Son bir kez Jungkook'a baktı ve yeniden aynı sesi çıkararak merdivenlere yöneldi. Jungkook, peşinden giderdi ama fazla klişe kaçardı. Umursamıyormuş gibi yaptı ve yemeğini hemeye sessizce devam etti.

***

Jungkook, en sonunda yapacak bir şey bulamadığında ve Roseanne de hala aşağı inmediğinde endişelenmiş gibi davranarak merdivenlerden çıktı. Koridor sanki daha da uzamış gibiydi, değil mi?

Odalarına girdiğinde etrafta gezinen gözlerinin Roseanne'i bulması pek de zaman almadı. Kız, gerçekten çocuk gibi kollarını göğsünde kavuşturmuş, dudaklarını büzmüş, kafasını da eğmiş bir şekilde ona bakıyordu.

"Nihayet gelmeyi akıl ettin." dedi normal bir şekilde ama küstüğü belliydi. Jungkook, istem dışı güldüğünde suratını daha fazla buruşturdu. Kollarını çözdü ve ellerini yatağa vurmaya başladı. "Peşimden gelmen gerekiyordu."

"Biliyorum." dedi Jungkook. "Bu yüzden gelmedim."

"İlla ki oyun bozanlık yapacaksın yani."

"Sen de illa ki çocukluk yapacaksın."

"Aynı tartışmaya bir kez daha gireceğimi sanıyorsan çok pis yanılıyorsun." dedi Roseanne sırıtarak. "Hem ben seninle küsme kararı almıştım! Konuşmuyorum seninle." diye ekledi son anda aklına gelmiş gibi. Jungkook bir şey diyemeden ayağa kalktı ve odadan çıkıp gitti.

Bu sırada çalan kapı, Yoongi ve Lalisa'nın geldiğinin habercisiydi.

alcatraz's award ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin