Bölüm 1

185 37 40
                                    

Ruhumun karanlığı beni baştan ayağa sarıp sarmalarken kalemimdeki mürekkebin pembe çiçekli yazılar yazması pek muhtemel değildi. Evet sevgili okur şimdi size içimdeki karanlığı sunuyorum keyfini çıkarın. Şunu da belirtmekte fayda var size hüzünlü bir aşk hikayesi anlatmayacağım size mutlu bir aşk hikayesi de anlatmayacağım bu kitap ne yazık ki aşkın sağından solundan bile geçmiyor. Bu yüzden eğer hayatınızdan memnunsanız ve akıl sağlığınızın yerinde olduğunu düşünüyorsanız bu kitabı hemen elinizden bırakın arı kovanına çomak sokmayın durduk yere. Bu kitap daha çok hayatla, insanlarla ve en önemlisi kendisiyle sonsuz bir savaşta olanların okuması gereken bir kitap. Yazar bu savaştan galip mi çıktı? Pek sanmıyorum o da herkes gibi yenildi işte.

Tam olarak ne zaman başladığını bilmemekle birlikte 2018 yılının yazında gittikçe ağırlaşan depresyonumun bilmem kaçıncı yılında intihar etmenin 100 farklı yolu adlı araştırma harikası yazıyı annemin evinin balkonunda salona yenisi alınınca eskileri balkona itilen koltuk takımlarının üstünde okurken bir aydınlanma yaşarcasına ölmenin çok zahmetli olduğuna karar verip yaşamak için kendime bir şans tanıdım. İşte her şeyin o gün başladığını tahmin ediyorum. Siz de hak verirsiniz ki asıl zahmetli iş nefes almakla başlayıp harekete geçmektedir. 2018 yılında o intihar yollarını mavi gökyüzünün altında balkonda kuş cıvıltıları eşliğinde uzanırken değil de kasvetli evimin karanlık salonunda bir kış günü okusaydım belki yaşamak fikri düşmeyecekti aklıma ve işler bu kadar sikik bir noktaya gelmeyecekti. İşte burada söz edilmesi gereken asıl mesele zamanın ve mekanın eylemlerimizi ve dolaylı olarak hayatımızı nasıl etkilediğidir. Yaşamaya karar verdiğimde atladığım küçük bir detay vardı ben deliriyordum ve kendim dışında herkes bunu anlamaya başlamıştı. Delilik bir kanser gibi tüm benliğime yayılıyor ve beni ele geçiriyordu. Benimle oynuyor beni kandırıyor beni olmayan hayallere sürüklüyordu gece uyuduğum yatakta uyanmak yerine kendimi bilmediğim yerlerde saçma sapan kıyafetler ve tanımadığım insanlarla buluyordum. Uzun bir süre uyurgezer olduğumu sandım hatta tedavi olmaya bile karar verdim. Ama tedaviye başladığımda bunun bir uyurgezerlik sorunu olmadığı ortaya çıkmıştı. Durum düşündüğümden çok daha vahimdi.

Delirdiğimi kabul etmeye başladığımda kuş gibi hafifledim beni sorumluluklarımdan kurtaracak yegane çözüm ayaklarıma gelmişti artık mutlu olabilirim diye düşündüm ama nerden bilebilirdim delirmenin sırtıma yepyeni sorumluluklar yükleyeceğini. Sanırım bu noktada ilk kabul etmemiz gereken şey insanın yaşadığı sürece sorumlulukları olduğudur. Her ne kadar öyle görünmese de yaşamak istiyorsak en başta nefes almakla sorumluyduk tam buradan başlıyordu bu. Nefes almak da sorumluluk olur muymuş demeyin lütfen. Bazen öyle anlar vardır ki insan yaşadığı şok karşısında nefes almayı bile unutur. Tüm hayatımızın en başta bu basit reflekse bağlı olduğunu düşünürsek nefes almak çok büyük bir sorumluluktur. Biz nefes aldıkça vücut sistemimiz doğru bir şekilde çalışır ve basit bir ağızla yaşamımızı devam ettiririz. İşte her sorumluluğun özünde yaşamı devam ettirme arzusu vardır. Yaşamak herkes için farklı anlamlara geldiği için herkesin yüklendiği sorumluluklar farklıdır. Benim nazarımda, yaşamam için delirmem gerekiyordu. Delirmenin sırtıma yüklediği sorumluluk basit bir yaşam arzusundan çok daha karmaşık olsa da işin özünde bir anlam arayışı olduğunu varsayabilirdim. En azından başlarda böyle sanıyordum. Ama her delilik gibi bu da zor yollardan geçmiş yıllarca ince ince işlenmiş bir emeğin ürünüydü. Delirmek öyle sanıldığı gibi kolay bir iş değildir en başta bu konuda bir anlaşalım. Deliler saygı duyulması gereken kişilerdir hayır bunu sırf ben de delirdiğim için söylemiyorum onların geçtiği yollardan geçtiğim için söylüyorum.

SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin