Bölüm 5

64 30 7
                                    

" Acınla barış yalnızca o seni ayakta tutabilir."

Düzenli olarak gördüğüm allak bullak rüyamdan uyanıp zihnimi toparlayıp saate baktım akşam sekizi geçeli biraz olmuştu. Yapacak hiçbir şeyim olmadığı için öğleden sonra biraz kestirmeye karar vermiş rüya görecek kadar derin bir uykuya dalmıştım. Uyku düzenimde bir eksiklik vardı uyku ve düzen. Saat kaçta yatıp kaçta kalktığım hiç belli olmuyordu gecem gündüzümle yer değiştirmişti. Ama tabii ki bu sıcak havalarda gündüzleri uyumak çok daha zor oluyordu. Hava boğucu derecede sıcaktı yerimden doğrulup altına hiçbir zaman kullanmadığım küçük bir masa ve karşılıklı iki sandalye iliştirdiğim yatak odamın penceresine doğru yürüdüm bu sıcakta pencere neden kapalıydı acaba. Muhtemelen yatmadan önce kapatmıştım ve şimdi hatırlamıyordum. Pencereye elimi uzattım ve açtım dışardan gelen temiz hava yüzüme çarpınca bir an ürperdim hatta titredim bir saniyede hava nasıl bu kadar soğumuştu. Pencereden aşağı baktığımda donakalıp rüyada mıyım diye düşündüm bir anda her zaman sokağın köşesinde olan market kaybolmuş yerine salaş bir tavernayı andıran önünde ahşap iskemle ve masalar olan sıra sıra insanların gülüşüp sohbet ettiği bir sokak karşıladı beni marketin üstünde daha dört yıl önce yapılan apartman daireleri şimdi yoktu beş yıldır bu evde oturuyordum yapılışına kendi gözlerimle ve ne yazık ki kulaklarımla şahit olduğum bina bir anda ortadan kaybolmuş önümde kocaman bir boşluk duruyordu. Yaz mevsimi olmasına rağmen aşağıda görünen insanlar kabanlara ve atkılara sarınmış tavernanın giriş kapısının önünde bir dubanın içinde ateş yanıyordu. Garip olan sadece sokak değildi insanlar da bir garipti dönem filmlerinden fırlamış gibi duruyorlardı. Birkaç saniye içinde koskoca binayı söküp götürebileceklerine ihtimal versem buranın bir film seti olduğunu söyleyebilirdim. Evet önümde bir dönem filmi oynuyor olmalıydı başka bir açıklaması olamazdı. Aşağı inmeli miydim? Şu an orada ne olduğunu acayip merak ediyordum. Aceleyle üstümü giyinip yanıma paltomu alıp kapıya yöneldim. Kapımın yan tarafında kalan asansör artık yerinde yoktu. Onun yerine boş beyaz bir duvar vardı. Gördüğüm şeyler bir rüya olabilirdi ancak. Bu bir rüya da olsa içine çekildiğim bir gerçekti etrafımın böyle değişmesi merakımı kamçılıyor aşağı inip etrafı izlemek için can atıyordum. Merdivenlere yönelip hızlı adımlarla apartmanın giriş kapısına ulaştım. Kapıyı açtığımda soğuk hava dikenlerini etime batırarak karşıladı beni. Hava serin değil dondurucu derecede soğuktu. Elimde tuttuğum paltoyu sırtıma geçirip. Ağır adımlarla tavernaya doğru yürümeye başladım. Genelde dikkatsiz bir insan olmama rağmen şu an karşımdaki değişimler dikkat çekmeyecek cinsten değildi. Kaldırımlardan çevredeki apartmanlara kadar her şey değişmiş eski moda duruyordu. Asfalt yollar yerini Arnavut kaldırımlarına bırakmış bu aralıklı taşların üzerinde yürümek biraz zor oluyordu. Tavernanın önündeki ateşe yaklaştığımda mekanın girişindeki erkeklerin kıyafetleri dikkatimi çekti bellerinin yukarısında başlayan kumaş pantolonları aşağıya doğru iyice bollaşıyordu içlerine giydikleri gömlekler pantolonlara nazaran biraz daha üstlerine oturuyordu neredeyse hepsi kravat takmış ve pantolonlarına uyumlu birer blazer ceket giymişlerdi. Üstlerinde ise genellikle bol ve dizlerinin aşağısına kadar inen paltoları vardı. Kıyafetlere koyu renkler hakimdi. Çoğunda sakal yoktu. Yüzleri ve üstleri temiz ve özenliydi eski moda olmasına rağmen içmek için değil de iş toplantısına gelmiş gibi bir havaları vardı. Sokağın karşına park edilmiş eski model arabaların markalarını ve modellerini çıkaracak kadar klasik araba bilgim yoktu ama izlediğim dönem filmleri aklıma gelince bu araçların 1960'ların modelleri olduğunu söyleyebilirdim. Arabalar genellikle uzun ve dikdörtgen şeklindelerdi günümüzde olduğu gibi siyah ve beyaz rengin hakimiyetinin aksine önümde kırmızı mavi sarı gibi renkleriyle duruyorlardı. Ama iki tanesi vardı ki ayrı güzel ve parlak görünüyordu ilk bakışta tanımıştım ilki parlak kırmızı bir Chevroletti. Arkaya doğru gittikçe uzayan ve yanlarında şimşek gibi duran metal işlemeli kapılarıyla ışık hızını geçiriyormuş gibi görünen bir yapısı vardı. Karşısında ise açık mavi bir Ford duruyordu Chevrolete kıyasla kasası daha kısaydı koyu kırmızı koltuk döşemeleri arabanın rengiyle bir zıtlık oluşturup araca bir canlılık katıyordu. İki araba da fazla klas duruyordu. Arabaları incelerken sokağın köşesine kol kola yürüyen iki kız döndü. Saçları tepelerinde topuz yapılmış alınlarının gerisine kalın birer bandana takmışlardı. Kızlardan biri pamuklu bir takım giyinmişti. Belinin üstünde biten düğmeli kahverengi ceketinin hemen altından aynı renkte eteği başlıyor ve dizinin altına uzanıyordu. Ellerinde krem rengi eldivenleri ve üstünde eteğiyle aynı yerde biten siyah bir paltosu vardı. Yanındaki kız ise yakalı ve gömleği andıran siyah beyaz ekose bir elbise giyinmiş belinin en ince kısmına bir kemer takmıştı elbise kemerin altından aşağıya daha geniş iniyor ters duran bir gülü andırıyordu. Kadınlara fazla dikkatli baktığım için mi yoksa üstümün başımın bu ortama hiç uymamasından mıdır bana tuhaf bir yaratıkmışım gibi bakıp yanımdan geçtiler. Evet insanların bu özenli havasında şu anki tipimle kesinlikle bir evsizi andırıyordum. Koyu gri kot pantolonumun üstüne giydiğim önü açık bordo gömleğimin içinden siyah tişörtüm sarkıyor. Ayağımda beyaz spor ayakkabılarım ve giydiklerime hiç uymayan siyah paltomla uykudan yeni uyandığım ve aynaya bakıp düzeltme zahmetine girmediğim sakallarıma karışmış saçlarımla ancak bu kadar eğreti durabilirdim. Şu anda yaşadığım şoktan çok neden üstümü başımı düşünüyordum acaba? Bu mekan nedense tanıdık geliyordu. Bu sokak bu arabalar sanki izlediğim bir filmden fırlamış gibiydiler. Sorgulayan gözlerimle etrafı incelemeye devam ederken endişeli düşüncelerimi omzuma konan bir el yarıda kesti.

SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin