Bölüm 2/ Umuda Bir Adım

534 68 21
                                    

"Herkesten, her şeyden ve kendimden nefret ediyorum!"

28 Mart 2017

O kurşunu kendi kafama yemiş gibiyim yıllardır. Hiç kabuk bağlamayan yaram, yoklukta kanıyordu. Bu yarayı iyileştirecek tek ilaç annemdi. Fakat babam o ilacı nehre atmış ve batışını zevkle izlemişti.

Korkunç cinayetin üzerinden yıllar geçti. Her ne kadar zamana dur demeye çalışsam da bunu başaramadım. Zamanın durmasını istedim çünkü annemin ölümünden sonra, günlerin geçmesini istemiyordum. Sanki her geçen gün ondan daha da uzaklaştığımı hissediyordum. Soğuk bedeni her geçen gün daha da soğuyordu. Ona yakışmayacak kadar derin bir soğukluk vardı bedeninde.

Ama bu imkânsızdı.

Anneler ölümsüz değiller miydi? Sevgi hep kalıcı, mutluluk sulandıkça büyüyen çiçek... Bunların hepsi yalandı, hepsi acı. Ama en acı olan şey, annemin kuş tüylerinden oluşan bulutlar kadar saf bir yerde olması gerekirken karanlığın en zifiri noktasında gözlerini yummasıydı. Ben her zaman çamurda -her ne kadar azar işiteceğimi bilsem de- yuvarlanmayı severdim. O kahverengi yerkürenin kokusunu bile severdim; tadı ne kadar kötü olsa da. Fakat o bile bana ihanet etmişti. İçinde barındırdığı zifiri karanlığa, annemi hapsetmişti. Onu kucaklamış ve sevmişti. Bense o zamanlar her şeyden nefret etmiştim. Gerçekler yüzüme tokatlar patlattıkça öfkeyle dolmuştum. Sonsuz ve hiç dinmeyecek olan hırçın bir nefretle beslemiştim kendimi. Bu öfkem, nefretim ve hırsım babam için büyümüştü içimde. Cemil Balaban içindi. Benden her şeyimi söküp alan cani katile... O her zaman soğuk ve iğrenç bir adamdı ve asla değişmeyecek biri olmasını bilmeme rağmen, içimdeki lanet olası Defne hep bir şans vermişti ona. "İyi biri olabilir ve belki seni sevebilir." demişti minik kalbime. Beklenilenin aksi bir şey olmadı, sevmedi beni. Ben o gün kahverengi yerküreye annemi emanet ederken babam olacak o alçağı da hapsetmiştim karanlığa. Benim artık öyle bir babam yoktu. Benim artık kimsem yoktu. 

Günler, aylar, hatta yıllar annem olmadan geçmeye başlamıştı. Annemin çektiği acıların bu kocaman evde nasıl küçük kaldığını artık daha iyi anlayabiliyordum. Cemil Balaban'ın annemin vücudunda bıraktığı çürükler ve morluklar miras olarak bana kalmıştı. Vücudumun her yeri morluklarla dolmuştu. Küçük bedenim yok oluşlarla kaybolmuştu. Yüreğim korkularla büyümüştü. Anneme yaptığı şeyi bana da yapmasından korkuyordum. Daha yeni tanıştığım ölümün, siyahtan daha koyu kırmızı beneklerinden delicesine korkuyordum. Yatağıma yattığımda, annemin sevgi dolu kucağını arıyordum. Geceleri bana masal anlatan annemin sesini, burnuma gelen o tatlı kokusunu özlüyordum. Fakat bunların hepsi geride kalmıştı. Artık bunlar sadece annemin bana anlattığı gibi bir masal olarak kalmıştı. Artık her gece bir masal ile sonlanmıyordu. Gözlerimi kapatıp annemin hayalini kurarak uykuya dalıyordum. Sabahları uyandığımda gün benim için aymıyordu. Her yeni bir gün doğumunda, daha çok karanlığıma gömülüyordum. Beni eve hapsetmişti ve sadece okula gitmeme izin veriyordu. Onun dışında dışarıya çıkmama asla izin vermiyordu. Utanç kaynağı olarak gördüğünü düşünüyordum ilk başlarda. Beni sevmemesinin ve hatta nefret etmesinin nedeni olarak görüyordum bunu. Ya da içimdeki Defne böyle görmek istiyordu. Ölüme boyun eğmeyen Defne, o adamı hala iyi biri olarak görmek istiyordu. Umutla doldurmak istiyordu avuçlarını. Fakat avuçlarını dolduran tek şey topraktı.

Yaşantım cehennem gibiydi. Okuldan eve, evden okula... Kısır döngüm bu şekilde devam ediyor ve bende elimden geldiğince nefes almaya çalışıyordum. Bazen ödevlerimi yapmama bile izin vermiyordu. Bunun yerine beni dövüyor ve üstüne üstlük bundan zevk alıyordu. Çünkü sadist pisliğin tekiydi. İlk zamanlarda her darbesi kalp duvarlarımı titretirdi. Her yumruğu, tokadı ya da tekmesi, tüm bunlar minik kalbimi ve bedenimi yıpratırdı. Zaman geçtikçe alışmaya başladığımı düşündüm. Çünkü her dayak sonrası ağlayan ben, artık ağlamıyordum. Dayak yedikten sonra, artık kocaman olan kalbim nefretle büyüdüğü için hiçbir şey hissetmiyordu. Artık kalbimin duvarları, taştan bile daha sertti. Şiddeti bedenimde hissettiğim her an babama olan nefretim katlanarak artıyordu ve hâlâ böyle bir adamın kızını sevebilme ihtimalini düşündüğüm için kendimden bile nefret etmeye başlamıştım. Herkesten, her şeyden ve kendimden nefret ediyorum!

UMUDA FISILDAYAN NOTALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin