"Masmavi gökyüzünü asla karanlığa sürükleme."
Guruldayan karnımın sesiyle uyanmıştım. Midem açlıktan uyuşmuş, susuzluktan ağzımda tuhaf bir tat vardı. Hemen yatağımdan fırladım. Pencereden dışarı baktığımda yine her şey dünün aynısı olsa da hayallerime doğru attığım adımlar duygularımı bir nebze olsun etkilemeyi başarmıştı. Bugün içim kıpır kıpırdı ve güne böyle başlamayalı yıllar olmuştu. Umutlarım yüreğimin en ücra köşesinde, kimsenin ulaşamayacağı kadar derin bir sandığın içinde saklıydı. Onları sandıktan dışarı çıkaramıyordum, çünkü korkuyordum. Eğer ortaya çıkarırsam gözlerini bile kırpmadan yok etmeye çalışacaklardı. Ama bugün her şeyi geride bırakıp mutlu kalkmıştım bu yataktan. Her ne kadar, "Kimse benim moralimi bozamaz." desem de bu kurduğum cümleye kendim bile inanmakta zorluk çekiyordum. Az sonra kahvaltıya indiğimde, her gün görmek zorunda olduğum katilin yüzünü görecektim. Bu da moralimin bozulması için yeterli bir sebepti. Onun suratını görecek olmanın düşüncesi bile içimdeki tüm beyazlığı içine çekiyordu.
Karnımın gurultusuna daha fazla dayanamadım. Bir an önce banyoya gidip ellerimi ve yüzümü yıkadım. Soğuk suyun yüzümde bıraktığı serinlik hoşuma gidiyordu. İçimdeki sönmek bilmeyen ateşe ilaç gibi geliyordu. Kahvaltıya indiğimde sofra her zamanki gibi muhteşem görünüyordu. Fakat ne yazık ki sofrada benim için bir tabak yoktu. Ümran ablam bu duruma çok üzülüyordu ve babamdan gizli bir şekilde bana mutfakta servis açıyordu. Çünkü Bay Balaban'ın özel talimatı vardı. "Defneye servis açma." Bu evde kurallara uymayanın canına okuyordu. Ama bugün zincirlerimi kırıp inadına o masaya oturacaktım. Mutfakta bana hazırlanan servisi alıp salona geldim. Elimdeki tabağı sertçe masaya bıraktıktan sonra gergin bir şekilde oturdum. Bu babam ve benim için bir ilkti. Çok tuhaftı, annemden sonra babamla yıllar sonra ilk kez aynı sofrada oturuyorduk. Garip hissediyordum. Normalde olsa bu cesareti gösterip asla onunla aynı sofrada yemek yemezdim. Hem ondan tiksindiğim için hem de devamlı laf sokmaları mideme inen her lokmanın tekrar boğazıma çıkmasını sağladığı için... Ardından babamın gözlerini bana dikip "Ne işin var bu sofrada?" demesiyle boğazımda koca bir yumru oluştu. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Aklıma gelen ilk şeyi, korkudan titreyen dudaklarımdan aktardım.
"Ait olduğum yerdeyim." diyerek karşıdan gelecek olan iğneleyici lafları bekledim. Fakat herhangi bir cevap gelmedi. Bu kısa konuşmadan sonra ilk defa huzurlu bir kahvaltı yapacağımı düşünerek çilek reçeline uzandım; fakat bunu düşünmüş olmam bile tam bir aptallıktı. Babam çayından bir yudum aldıktan sonra dün girmiş olduğum sınavı sormuştu. Bende acaba ne zaman başlayacak bu sorgu diye bekliyordum. Vakit kaybetmeyi sevmezdi; tıpkı annemin başına dayadığı silahı, hiç beklemeden ateşlediği gibi.
"Ne oldu? Bütün bir yıl aptal gibi bir sınavın peşinden koşturup durdun. Kazanamadın değil mi?" İğneleyici ses tonu midemde iğrenç bir hareketlenme sağladı.
"Senin adına üzgünüm; çünkü sana göre aptal gibi bir sınavın peşinden koşturmam, başarılı olmamı sağladı. Büyük ihtimalle bir hafta sonra sınav sonuçları açıklanır, ben de senden ve bu iğrenç evden kurtulurum." Sinirlendiğim zaman vücudumun titremesine engel olamazdım. Titreyen parmağımı, tehditkâr bir şekilde babama doğru tutarak sözlerime devam ettim.
"Bu dipsiz çukurdan çıkaracağım kendimi ve maalesef bu mutluluk dolu evinde seni yalnız bırakacağım Cemil Balaban." Bastıra bastıra ismini söyledikten sonra, şeytani bir şekilde sırıtarak sofradan kalktım; arkamda sinirli bir Cemil bıraktığımı bilerek. Onu sinirlendirdiğim zaman içimde tarifi inanılmaz bir mutluluk ve korku oluşuyordu. Arkamdan bağırmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDA FISILDAYAN NOTALAR
Teen FictionMarketten aldıklarımızı, dolaplara yavaş yavaş yerleştirmeye başladık. Âmâ kavga seslerinden dolayı, bir türlü dikkatimi toplayamadığım için poşettekileri düşürüyordum ve sürekli kollarımı bir yerlere çarpıyordum. Kalbim olduğu yerden çıkacakmış gib...