6

1.1K 149 23
                                    

Felix gecenin bilmediği bir saatinde bacaklarını karnına çekmiş sokak lambalarının duvara vuran gölgesini izliyordu.

Birkaç saat önce ellerini tutan elleri, soğuk havada içini ısıtan hisleri düşünüyordu. Kendini boşluğa bakıp gülümserken bulunca utanmıştı.

Daha erken olduğunu hissediyordu. İçinde Hyunjin'e karşı arkadaşlıktan daha fazlasını beslediğini fark etmişti lakin ağırdan almak, güzel anıları zamana yaymak istiyordu.

Bu kadar özel bir insanı birkaç hafta, birkaç ay içinde tanıyabilir miydi? Hyunjin 21. yüzyılda bulunması güç bir insandı. Hyunjin çağının gücünü, eskinin sakinliği ve sevgisini, çağ ötesinin farkındalıklarını taşıyordu.

Dostoyevski kahramanlarının ateşli ruh hali idi kimi zaman. Felix onunla sürüklendiğini hissediyordu.
Kimi zaman Dickens'ın sessizce akıp giden dünyasında idi.

Felix mutlu düşünce dünyasında Hyunjin'e bir yer hayal ederken uykunun kucağına yuvarlanıp gitmişti.

Aynı gecenin bir başka saatinde Hyunjin, ellerini birleştirdikleri banktan tebessümlerle kalkışlarını, mahçup bakışlarla birbirlerine el sallayıp iki ayrı yöne dağılışlarını gözünün önüne getiriyordu.

Ardına her döndüğünde Felix'i de ona bakar bulmak, kocaman gülümsemek ve bunu en az 8 kere tekrarlamak içini ısıtmıştı.

Felix'i tanıdıktan sonra ondan başkası ile olamayacağını biliyordu. Lee Felix çok üstün bir sanat anlayışına, çok düşünceli bir kalbe sahipti. Bu da yetmezmiş gibi heykeltıraşın elinden çıkmışcasına gözüken yüzü her şeyi daha zor kılıyordu.

"Evet." dedi Hyunjin kendince,
"Bir gün gerçekten aşık uyanacağım."

•••

1 haftalık tatilin ardından aynı çekim odasında buluştular. Bu ellerini tutmalarının ardından yüzyüze geldikleri ilk gündü. Hafta sonunu kendi içlerinde geçirmişlerdi.

"Selam!" diye fırladı Hyunjin Felix'in karşısına.

Çok mutlu ve enerjikti. Ancak suratı düşmüş Felix'i görünce endişeye kapıldı.

"Neyin var senin?" diye sordu ilgiyle.

Felix duygularını yüzüne bu kadar yansıttığı için üzülmüştü. Ancak Hyunjin'e karşı açık olmak istiyordu. Ondan akıl almalı, onunla sohbet etmeliydi.

" Çekimden sonra konuşalım, olur mu?" diye sordu. Hyunjin elbette kabul edecekti.

•••

Çekimin ardından Felix'in evine gittiler. Salonda, kitaplık olmadığı için yerden yükselen kitap kuleleri, rahat ve pofuduk bir kanepe ve içilmiş kahve kupaları ile kaplı bir masa vardı.

Hyunjin'in aklından battaniyeye sarılıp Felix ile kitap okuma fikri geçti ancak şu an sevimli hayallerin sırası değildi.

"Kahve yapıp geliyorum." diye mutfağa yöneldi Felix. Ancak Hyunjin onu durdurmuştu.

"Sırası değil sanıyorum. Kötü görünüyorsun. Hadi, gel anlat."

Kanepenin ortasına kuruldular. Birbirlerine dönüklerdi, dizleri birbirine değiyordu.

"Hyunjin, ben bırakıyorum. Artık mankenlik yapmak istemiyorum." dedi hızlıca. Hyunjin güven veren bakışlarla Felix'e bakıyordu.

"Ben üniversitemi açıktan okumak istemiyorum. Mankenlik yapmayı çok seviyorum lakin ben, ben öğrenci olmak istiyorum."

Felix içini dökmenin rahatlığı ile kendini bıraktı. Sırtı koltuğun yumuşaklığına gömüldü.

Hyunjin gülümsedi.

"Sana kötü hissettiren seçim yapmak mı?" diye sordu.

" Hâlâ mankenlik yapmayı da istiyorsun, değil mi?"

Felix kafasını salladı. Seçim yapmak onun için her zaman zordu. Neyi seçerse seçsin,onu yine de kötü hissettiriyordu.

"Dinle Felix, hala fotoğrafçılık okuduğumu biliyorsun. Ancak mesleğime başladım ve buna başlarken aklımda kendi şirketimde kendi fotoğraflarımı çekmek fikri vardı. Bu yakın zamana yönelik bir plan değildi ancak, bunu biraz daha yakına çekmenin bir zararı olmaz."

Felix ilgiyle Hyunjin'i dinliyor ve Hyunjin de tane tane anlatıyordu.

"Eğer istersen, sadece iki kişilik bir ekip oluruz. Manken olmayı çok seviyor ve bırakmak istemiyorsan, benim mankenim olabilirsin. Dediğim gibi,eğer istersen?"

Felix, Hyunjin'in hararetle fikirlerini anlatırken tuttuğu ellerine baktı. İki kişilik bir ekip olmanın, Hyunjin'in kendi mankeni olmanın kulağa hoş geldiğini düşündü.

"Çok isterim."

Hyunjin mutlulukla kocaman sarıldı Felix'e. Çenesini Felix'in başına yaslamıştı. Sarı sacları dudaklarına değiyor, kokusu burnuna doluyordu.

Felix Hyunjin'in boyun girintisinde idi. Sıcacık ve şefkat dolu kucaklaşmanın kalbini nasıl kıpır kıpır ettirdiğini fark etti. Ferah ve hafif kokunun içinde gözleri kapalı, dudakları tebessümün etkisiyle gergindi.

Ayrıldıkları vakit ikisinin de gözlerinin içi parlıyordu. Hyunjin çocukluk hayalini Felixle gerçekleştireceği için ölesiye mutluydu.

"Sanat tarihi okuyorsun değil mi? Fakültelerimiz çok yakın, derslerimiz aynı saat olduğunda birlikte gider geliriz. Ardından küçük çekimler yaparız, dergilerle anlaşırız. Ajansın nazını çekmez, hep kafamıza eseni yaparı-"

Nefessiz kaldığı için devam edemeyip öksürmeye başlayan Hyunjin, Felix'in kahkahalara boğulmasına sebep olmuştu.

•••
onları hep banka oturtuyorum sokakta gezdiklerinde çünkü yaşadığım şehirde bir ırmak var ve bu ırmak boyunca da yukardan ırmağı seyredebileceğiniz banklar var. Üzgünüm ancak o bankları seviyorum ve Hyunlix'i oraya yerleştirmekten çok hoşlanıyorum. yani bolca bank göreceksiniz, tekrardan üzgünüm~











Photographer • HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin