⁰¹

182 18 27
                                    

"Bu saatte dışarı çıkmak istediğine emin misin Yixing?"

Montumu giyerken Yifan'ın sorusuyla durdum ve ona döndüm.

"Merak etme. Sadece birkaç tane fotoğraf çekip döneceğim. Başıma ne gelebilir ki?"

"Bilmiyorum. Bu aralar çok fazla cinayet haberi veriyorlar televizyonda. Hepsi de civarda gerçekleşmiş oluyor. Acaba Junmyeon'u mu çağırsan seninle gelmesi için? Yalnız gitmeni istemiyorum."

"Peki. Arıyorum."

Aradığımda Junmyeon'dan cevap alamadım. Telesekretere düşüyordu.

"Açmıyor Yifan."

"Gitmesen mi? Sonra çekersin fotoğrafları. Ya da ben geleyim seninle?"

Oflayarak koluna girdim ve onu salona doğru ilerlettim.

"Rahatla biraz. Evde dur ve dinlen. Yoksa bacağındaki alçı uzun bir süre seninle kalır. Apollon da olmadığına göre birden iyileşmesini de bekleyemezsin."

Güldü.

"Yine mitolojiye girdik."

"Evet. Neyse ben çıkıyorum, sen de dinleniyorsun. Anlaştık mı?"

"Anlaştık."

Ona gülümseyip arkamı döndüm ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Fotoğraf makinemi de aldıktan sonra evden çıktım.

Fotoğraflarını çekmek istediğim yapıya gelince içeri girdim ve yavaşça ilerlemeye başladım. Bir yandan da etrafı inceliyordum. Burası... Burası kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi.

Biraz daha ilerleyince bir ses duyup durdum. Aynı ses tekrar gelince geldiği tarafa doğru ilerlemeye başladım. Daha önce fark etmediğim bir yer altı bölümüne gelince durdum. Ses şimdi daha yakından geliyordu. Birkaç adım daha attığımda sesin sahibini gördüm. Ama bu... Junmyeon'du!

Sessizce köşeye geçip dinlemeye başladım.

"O olmayan aklınla beni tuzağa düşürdüğünü falan mı sandın?"

Junmyeon adamın yüzüne doğru eğilip sorduğunda cevap alamamıştı. Sinirle gülüp arkasını döndü. Sonra silahını çıkarıp adama tek el ateş etti. Adamın işi bitmişti, ölmüştü.

Ben yanlış görmüş olmalıydım. Junmyeon böyle biri değildi. O yapmazdı. Ama beynim yavaş yavaş bunu onun yaptığını kabul ettiğinde korkuyla elimi ağzıma kapattım. Ama bunu yaparken elim yanımdaki kutuya çarptığı için ses çıkmıştı ve Junmyeon da bu sesi duymuştu. Olduğum tarafa döndüğünde bu sesi umursamaması için içimden Tanrı'ya yalvarıyordum. Ama Tanrı bu yalvarışlarıma karşılık vermemişti. Junmyeon'un sesi taş duvarlarda yankılandı.

"Gidin getirin onu! Hades'i gözetlemek neymiş öğrensin!"

Ben doğru mu duydum az önce? O gerçekten kendine hades mi dedi? Ölülerin ve Yeraltının Tanrısı...

Bunları bir süreliğine göz ardı edip olduğum yere sindim. Ama bir işe yaramamıştı. Adamlardan biri beni görmüştü. Yanıma gelip kolumdan tuttu ve çekiştirmeye başladı. İlk başta dirensem de ensemde hissettiğim soğuk namlu ucuyla yutkundum ve direnmeyi bıraktım. Adam kolumdan tutarak beni Junmyeon'un yanına getirdi.

"Patron, bulduk onu."

Junmyeon'un arkası dönüktü. Bize doğru dönmeden önce ağzından tek bir kelime döküldü.

"Güzel..."

Döndüğünde ise şaşırdığını yüz ifadesinden anlayabiliyordum.

"Yixing? Ne işin var burada?"

"Aynı soruyu sana soracaktım."

Sıkıntıyla nefes aldıktan sonra konuştu.

"Görmemeliydin. Hiçbir şey görmemeliydin. Sevdiğim çocuk beni böyle görmemeliydi."

"Haklısın. Ben de sevdiğim çocuğu böyle görmek istemezdim."

Az önce başka tarafa bakarken şimdi yine bana bakıyordu ve yüzünde şeytani bir sırıtış vardı. Korkmama neden olacak kadar şeytani...

"O zaman Kore olmaya var mısın Yixing?"

        
         
         
       
Sorular varsa alabilirim.

𝑯𝒂𝒅𝒆𝒔 ✎ 𝑺𝒖𝒍𝒂𝒚 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin