Sarı bir gömlek be altına siyah bir pantolon giydim.
Birkaç dakika sonra Merry beni çağırdı. yavaşça yemek masasına yöneldim. Tabağımı doldurup yerime geçtim. Ethan'da yanıma oturdu. Merry, Sean'ın yanına oturdu ve kulağına bir şeyler fısıldadı.
Yemeğimizi yerken birkaç barış muhafızı yanımızdan bir adam geçirdiler. Adamla birlikte barış muhafızıları koridorun başında durdu.
Artık yemeğimi yemiyordum. Dikkatim tamamen oraya kaymıştı. O adam... Sanki onu tanıyordum.
Sean barış muhafızlarının yanına giderken merakla ayağa kalktım ve
- Sean? dedim. O kim?
- Seni ilgilendirmez.
- Sean o kim?
- Sadece bir avox.
- Adı ne?
- Rose...
- Cevap ver!
- Rose...
- Adı ne dedim?!!!
Artık adeta bağırıyordum.
- Rose...
- Adı ne?!!!
Artık avox da bana , beni tanımaya çalışırmış gibi bakıyordu. Ve birden gözleri fal taşı gibi açıldı.Sorumun cevabını alamadığım için Sean'a o kadar sinirli bakıyordum ki gözlerim artık alev saçıyordu. Merry bana korkuyla bakıyordu. Ethan ise bize anlamayan gözlerle bakıyordu.
- Adı ne?!!!
Avox adam artık barış muhafızlarını aşmak için bütün gücünü kullanıyordu.
- Adı... Mark.
Bu adı tanıyordum. Evet evet kesinlikle tanıyordum.
- Peki soyadı?
- Rose...
- Soyadını sordum!!!
Bir iç çekti ve cevap verdi.
- Mark... Haventsbee.
İçimde kaç türlü duygu dönüyordu bilmiyordum. O adama baktım. Daha doğrusu babama... Ağlamaya başladım.Onun yanına gitmeye çalıştım. Ama ne Sean ne de barış muhafızları buna izin verdi. Çığlık atmaya başladım.
- Bırak beni!! O benim babam!! Hayır!!!
Birden arkamda küçük bir acı hissettim. Sean bana uyumam için iğne batırmış olmalıydı. Ardında yavaşça yere doğru kaydım. Hala ağlıyordum.
Sonra derin bir uykuya daldım.Uyandığımda Ethan karşımda duruyordu. Bana soru soran gözlerle bakıyordu.
- Babam, ne oldu ona?
- Hala hayatta, diye cevapladı.
Doğruldum ve
- Nerede? diye sordum.
- O konuda bir fikrim yok
Tekrar arkama yaslandım ve gözlerimi ovuşturdum.
- Ne kadardır baygınım?
- Sadece bir gece.
- Tamam, dedim ve ayağa kalkmaya çalıştım.
- Hayır. Biraz daha dinlen.
- Yo yo ben iyiyim
- Bugün stilistlerimiz ile tanışacağız. Yani biraz daha dinlenmende sakınca yok.
- Ethan, ben iyiyim. Sadece biraz kafamı toparlamam gerek.
- Tamam.
Ayağa kalktım ve Ethan'a
- Yanımda kaldığın için teşekkür ederim, dedim. Sonra ona sarıldım. O da beni sardı. Ama sanki sırtında birkaç yara filan vardı. ayrıca dokununca acıyla inledi. Sanırım biraz yara vardı ama bu konuya değinmedim.
- Bir şey değil. dedi.
Birlikte koridora yürüdük. Sean bizi bekliyordu. Kızgın bir sesle,
- Ne oldu? diye sordum.
- Sana anlatmam gereken bir şey var. Ethan bizi biraz yalnız bırakır mısın? dedi.
- Tamam. diye cevap verdi ve odasına yöneldi.
Sean beni bir koltuğa oturdu ve başladı:
- Senin tahmin ettiğin gibi o senin baban. Ve bir sebep yüzünden avoxa çevrilmiş.
- Babamı benden küçük yaşta ayırmak için nasıl bir sebep olabilir? diye sinirle mırıldandım.
- Rose sadece o değil bu kuralı çiğneyen herkese böyle davranılıyor. Senin baban yasa dışı avlanıyordu.- Ailemiz için yaptığına eminim.
- Ne için olduğu Capitol'ün umurunda değil. Yasaları çiğnedi ve onu gören barış muhafızları onu alıp buraya getirdi. Ve onu bir avoxa çevirdiler.
Yine gözyaşlarına boğuldum ve titrek bir sesle,
- Biraz yalnız kalmak istiyorum, dedim.
- İyi. Ama yarım saatin var. Sonra seni stilistin ile tanıştıracaklar, dedi.
Kafamı tamam anlamında salladım ve odama gittim. Arkamdan Sean seslendi,- Ha bu arada... O kolyeye iyi bak. Onu ablana baban vermiş. Ablandan da sana geçmiş. Sakın kaybetme.
Odama girince yastığıma gömülüp gözyaşlarına boğuldum. Birkaç dakika sonra kapımı biri çaldı. Ethan olduğuna emindim. Ağzımdan sadece "Yalnız kalmak istiyorum." çıktı. Ve tekrar yatağıma gömüldüm.