1. Bölüm

55 18 4
                                    

Attığım her adımda bacaklarım biraz daha uyuşuyor, endişem katlanarak artıyordu. Zar zor kontrol ettiğim nefesim zihnime doluşan düşüncelerle kesilecek gibi oluyordu. Bir yandan nefesimi düzene sokmaya çalışırken bir yandan da etrafa göz gezdirmeyi denedim. Etrafımız heyecan ve endişe içinde ama her an tetikte olan yüzlerce asker ve belki birkaç görüntü yakalarım, bu destansı ana tanıklık ederim diyerek ellerinde kameralarla gezinen gazetecilerle doluydu. Alana sivilleri almamışlardı. Yalnızca özel izne sahip olanlar kurulan büyük çadırın önünden olanları büyük bir merakla izliyorlardı. Yüksek rütbeli olduğunu düşündüğüm bir asker çömez görünümlü, genç ve çelimsiz olan askerlere bağırarak emirler veriyor bunu yaparken de elleriyle bir yerleri işaret ediyordu. Genç askerler panik ve korkuyla işaret edilen yerlere gidiyor ve kendilerinden istenilenleri yapmaya çalışıyordu. Gözlerimi askerlerden alıp benimle birlikte listede ismi yazan 21 kişiye çevirdim. Hemen hemen hepsi benim yaşlarımdaydı. Her birinin yüzleri, boyları, saç ve ten renkleri birbirinden farklıydı ama gözlerindeki korku aynıydı. Hepimiz oldukça senkronize bir şekilde yürüyor hizayı bozmuyorduk. Sıranın en önünde ve en arkasında ikişer türk askeri bize eşlik ediyor ve yönlendiriyordu.

Birkaç saniye içerisinde büyük bir toz bulutu ve tiz bir ses eşliğinde bizi ana gemiye çıkaracak olan araç görüş alanımıza girip daha önceden belirlenen bölgeye iniş yaptı. Geminin dış görünüşü ana gemiye benzer şekilde metalimsi bir maviyi şekli bilye benzeri pürüzsüz bir küreyi andırıyordu. Görünürde ne bir kapı ne de bir pencere vardı. Üzerine yansıyan güneş ışınları adeta bir ayna gibi yansıtıyor, görüşü azaltıyordu. Attığım her adımda gemiye biraz daha yaklaşıyor, yaklaştıkça son iki haftada yaşadıklarımızın ve şuanki durumumuzun gerçekliğini sorgulama isteğiyle tekrar ve tekrar karşılaşıyordum. Nasıl olmuştu bütün bunlar? Neden kimse sesini çıkarmamıştı? Neden evrenin diğer ucundan gelmiş bu canlılara teminat göstergesi vermek zorundaydık? İçeride bizi ne bekliyordu? Aklımda yüzlerce soru vardı ama bunlara verebilecek en ufak bir cevabım, mantıklı bir açıklamam yoktu. Bir başkasının da olduğunu sanmıyordum. Önümdeki çocuğun durmasıyla düşüncelerden sıyrılıp neler olup bittiğine dikkat etmeye çalıştım.

En önde yürüyen askerler durmuş sıranın başındaki kızlara bir şeyler anlatıyor, kızlarda karşılık olarak kafalarını sallıyordu. Bu burdan sonrasını yalnız devam edeceğimiz anlamına geliyordu. Konuşmasını bitiren askerler kenara çekilip biz yanlarından geçerken, hazır ol pozisyonunda bizi selamladılar. Hepimiz geçtikten sonra arkadaki askerlerde diğer iki askere katılıp selam durdular. Kısa süre sonra metalımsı küre 2 yana doğru açılmaya başladı. Açılan kısımdan rahat geçişi sağlamak amacıyla bir merdiven aşağıya indirildi. Bu görüntü karşısında kalbim göğüs kafesimi parçalamak istercesine atmaya, gözlerim istemsizce dolmaya başladı. O sırada omzuma dokunan bir elle irkildim. Hemen yanımda duran benim boylarımda , kahverengi uzun kıvırcık saçları, minik suratına ters ölçüde kocaman gözleri, doğal olduğuna inanamayacağım kadar şekli düzgün olan burnu ve dolgun dudaklarıyla oldukça güzel duran ve ilk görüşte türk olduğunu düşündüğüm kız yavaşça koluma uzanıp beni sakinleştirmek istercesine, kendi endişesini gizleyerek gülümsedi. Şaşkınlığımı bir kenara atıp ona karşılık verdim. Yavaşça kulağıma eğilip kendi dilinde bişeyler söyledi. Ne dediğini net olarak anlamadığım için gülümsemekle yetindim. Durumu anladığından mı yoksa ayak uydurduğundan mı bilmiyorum ama oda aynı şekilde gülümsedi ve önüne döndü. Birinden destek almak beni kendime getirmiş korkumu bir nebze de olsa hafifletmişti ama tamamen yok etmemişti. Merdivenlerin başına geldiğimde tereddüt edercesine durdum ve diğerlerinin beni geçmesine izin verdim. Yanımdaki kız durumu farkederek yine aynı gülümsemeyle elime uzanıp sıkıca tuttu. İçimden bir ses onunda buna ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Birbirimizden destek alarak merdivenleri tırmanmaya başladık.

Yukarıda bizi kim yada ne bekliyordu bilmiyorduk. Kapıdan en son giren bizdik. Hızlıca etrafa göz gezdirdim. Tahmin ettiğimin aksine bizi karşılayacak biri yada birileri yoktu. İçeride bizi geminin dışına kıyasla daha küçük gibi ama dış yüzeyiyle aynı renk olan duvarlar ve merdivenlerin bitiminden başlayarak neredeyse 40'ar santimlik arayla yan yana dizilmiş koltuklar karşıladı. Koltuklarda herhangi koruma amaçlı birşey yoktu. Bir kaza olabilir yerlerimizden savrulabiliriz diye endişeyle içimden geçirdim. Yanımdaki -daha adını bile bilmediğim ama içten içe beni rahatlatan- kız kolumdan tutarak kapının hemen karşısındaki yan yana 2 koltuğa oturmamızı sağladı. Herkes oturduğunda kapı kapandı ardından nerden geldiğini anlamadığım şekilde kemerler çıktı ve çapraz şekilde bağlanarak koruma sağlandı.

Birkaç dakikalık sessizlik kemerlerin çözülmesi ve kapının açılmasıyla son buldu. Kapının açıklığından içeri giren hafif soğuk hava beni kendime getirmişti. Hiçbir sarsıntı veya ses hissetmemiştim ama buradaydık ana gemide. Kimse ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Birkaç saniyelik sessizlik hoparlörlerden gelen cızırtıyla bozuldu. Yavaşça yerlerimizden kalktık, kapıya, sesin geldiği yöne yöneldik. Burda bizi tamamen beyaz, oldukça geniş bir oda ve devamında büyük çoğunluğu karanlığa gömülmüş bir koridor karşıladı. Bütün herkes odaya geldiğinde giriş yaptığımız kapı ve koridora açılan kapılar kapandı. Yukarıdan, alttan ve duvarlardan ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız serin, renksiz bir sıvı fışkırarak her yerimizi kapladı. Bağırışlarımıza ve yaşadığımız paniğe kıyasla kısa süren sıvı akışı sıcak tatlı bir rüzgarın esmesiyle son buldu. Birkaç dakika içinde sıcak havanın da kesilmesiyle koridor tarafındaki kapılar tek tek açılmaya başladı. Kapının hemen üstünde kırmızı renkte yanan ok işaretini dikkate alarak açılan kapıya yöneldik. Kapıların açılmasıyla aydınlatmada çalışmaya başladı. Koridorda oda gibi sadece beyazdı herhangi bir gösterge yoktu. Temkinli adımlarla yürümeye başladık. Bir kaç dakikalık yürüyüşün ardından ilk girdiğimiz odaya benzeyen ama daha küçük olan başka bir odaya vardık.

Odada bizi koruma kıyafetleri içerisinde biri kaşıladı. Kıyafetler içerisindeki kişi yada şey yüzü gözükmeksizin -henüz onun ne olduğunu bilmiyorduk- dıştan tıpkı bizim gibi görünüyordu. Yanımdaki kıvırcık kız yine elime uzanıp beni kendi yanına çekti bunu yaparken gözleri koruma kıyafetli kişideydi. Bu kişi bizi üzerinde bizim adlarımızın yazdığı kutuların olduğu bir masaya yönlendirdi. Kutuların her birinin içinde kişisel temizlik malzemeleri, temiz çamaşırlar, havlu ve bileklik benzeri metal bir şey vardı. Koruma kıyafetli kişi, elinde bizlere verilen kutudan çıkan metal bilekliğin aynısından alarak bileğimize nasıl yerleştireceğimizi ardından o aygıtı nasıl kuracağımızı bir kaç tekrarda gösterdi. Bütün kurulum işlemlerinden sonra bir tuşa bastı ve konuşmaya başladı.

"Öncelike hepiniz Santum'a hoşgeldiniz. Benim adım Xia. Görevim burada geçireceğiniz süreyi en iyi haline çevirerek zevk almanızı sağlamak. Şuan da kolunuza takmış olduğunuz bu bilekliler yalnızca benim türümle değil aynı zamanda kendi aranızda olan iletişimide kolaylaştırmak amacıyla özel olarak üretilmiştir. Bunun anlamı karşınızdaki kişi hangi dili konuşuyor olursa olsun siz kendi dilinizdeki karşılığını duyacaksınız. Devam etmeden önce size verilen kutulardaki ürünleri kullanarak duş almanızı ve varsa ki ben olduğunu düşünüyorum önyargılarınızı bir kenara bırakıp rahatlamanızı tavsiye ediyorum. Ardından turumuza ve bilgilendirme işlemine tabiiki sorularınızıda cevaplayarak kaldığımız yerden devam ederiz"

Xia konuşmasını bitirir bitirmez bize duşların yerini gösterdi. Masadan üzerinde adımın yazdığı kutuyu hızlıca uzanarak aldım. Hemen arkamızda yürüyen kızların aralarındaki konuşmalarını görmezden gelerek yeni kıvırcık arkadaşımla duşların olduğu tarafa yürümeye başladık. İçimden sıcak bir duşun ne kadar iyi geleceğini düşünmeye başladığım sırada bana eğilen kıvırcık arkadaşım;

"Rüya" Diyerek lafa girdi. Gülümsedim

"Talia"

Spektrum Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin