1.2

593 64 10
                                    

Ayaklarım beni gitmemem için geri geri sürüklese bile bu kapıdan girmek zorundaydım.

Derin bir nefes alıp kafamı kaldırdım ve evin dışını incelemeye başladım. Dışı siyah, büyük bahçeli bir malikaneydi.

Zorla ilerleyip kapının önünde durdum. Kapının üstünde küçük bir Thompson yazısı vardı. Soğuktan titreyen elimi kaldırıp kapıyı tıklattım.

Bu en başından beri kötü bir fikirdi.

Kapıyı ablamın açması ile bir kaç saniye bakıştık. Önce şoka girdi. Sonra gözleri doldu, hatta neredeyse ağlayacaktı. Gerçek olup olmadığımı çözmeye çalışıyordu.

"Saçmalama Lydia," Dedim ve yanına yaklaşıp sarıldım. "Sakın ağlama." O da yarı ağlar bir biçimde kollarını bana sardı. Sarmaktan daha çok boğuyordu.

"Salak!" Dedi omzuma vurarak. Hıçkırdı. "Niye hiç
gelmiyorsun? Neredeyse 1 buçuk yıl geçti!" Omuz silktim, "Annem gelmemi isteseydi gelirdim, Lyd!" Burnunu çekti, "Boşver onu." Kıkırdadım. "İçeri gel." Kenara çekilmesi ile içeri girdim.

Annem evin dekorasyonunu değiştirmişti, bazı yerler zümrüt yeşili mermere dönüşmüştü. Duvarlar ise hala siyahtı. Bu ev ne kadar asi dursa bile içimi baymaktan başka bir şey yapmıyordu.

Ablamla birlikte uzun koridordan geçtikten sonra evin büyük salonuna vardık. Girmeden önce son kez ablama bakıp kapının önünde belirdim.

"Ne?" Diye mırıldandım. Fısıldayacağım şeyleri ağzımdan sesli kaçırmak gibi kötü huylarım da vardı. Bu da sesli kaçmış olacaktı ki annem de Lucius da beni anında fark etti.

Annem yüzünde oluşan ifadeyle şaşırdığını barizce belli edip oturduğu yerden ayağa kalktı. Lucius da yavaşça ayağa kalkıp bana döndü.

"Linda," Siyah topukluları mermerde yankı yaparken yavaşça yanıma geldi. Çekinerek elini omzuma koyduktan sonra "Geldin," Dedi.

Omzunun arkasından Lucius'a bakarken "Yoldaymışım gibi bir halim mi var, anne?" Anne kelimesini bastırmıştım.

Elini geri çekip çok da umursamaz gibi tekrar koltukların oraya döndü. "Lucius," Dedi kapıyı göstererek. Lucius kafasını onaylarca salladı, "Sonra görüşürüz Ellie." Koltuğun yanından ayrılıp yanımdan geçerken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Lucius Malfoy," Diyip bana elini uzattı. Elini sertçe sıkıp "Sizi tanıyorum. Linda Thompson," Anneme döndüm.

"Sonunda tanıştığımıza sevindim, Linda." Şaşkınlıkla tekrar Lucius'a baktığımda ne zamandır tanışmaya ihtiyaç duyduğumuzu sorguluyordum.

Sahte bir gülümseme ile arkamı dönüp annemin yanına gittim. Bir koltuğa oturup kapıya döndüğümde sadece ablam duruyordu.

O da Lucius'un arkasından bakmayı bırakıp umursamaz bir tavırla yanıma oturdu. Kulağına eğilip "Bu adamla ne zamandan beri buluşma ihtiyacı duyuyor?" Fısıldadım. Anlamamış gibi baktığında "Annem." Dedim tekrardan.

"Bilmiyorum. Bakanlıkla alakalı olduğunu söyledi," Kaşlarımı kaldırıp geri çekildim.

Annem yerine oturdu, "Çok uzamışsın." Kadehine bir şeyler doldurdu. "Biraz," Taşlı lambaya bakarken "Niye beni çağırdın?" Dedim.

"Kızımı illa bir şey için mi çağırmalıyım?" Alaycı bir tavır ile "Yapma anne. Sen beni durduk yere çağırır mısın hiç?" Gözlerimi devirdim.

Boğazını temizleyerek etrafa bakınmaya başladı. Kadehindeki içkiden bir yudum aldığında "Lucius burada ne yapıyordu?" Dedim. "Onu nereden tanıyorsun?" Bakışları beni buldu.

𝐉𝐔𝐒𝐓 𝐅𝐑𝐈𝐄𝐍𝐃𝐒, cedric diggoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin