0.4

930 84 21
                                    

"Cedric?" Hermione'nin kapıyı açmasını beklediğinden dolayı beni yavaşça süzdü.

"Linda?" Yüzüne hafif bir sırıtma yayıldı ve çantasından bir kitap çıkarttı. "Hermione'den kitap ödünç almıştım, onu verecektim."

Hermione'ye döndüğümde Mione oturduğu sandalyeden kalkarak yanımıza geldi. Önce şaşkınlıkla 'Burada ne arıyorsun' dercesine Cedric'i süzse bile sonrasında elindeki kitabı gördüğü gibi gülümsedi. Genelde insanlar kitaplarını Hermione'ye geri getirme zahmetine girmediği için minnettar bakışlarla "Sağol, Cedric." Dedi. Ona yeniden hafif bir gülümseme bahşedip elinde kitabı ile tekrar içeri geçti.

"Yule Balosu kombini mi?" Eliyle üstümü işaret etti. Kaşlarımı çatarak "Asıl soruyu sorayım, sen Gryffindor yatakhanesine- hem de kızların yatakhanesine nasıl sızabildin?" Düşünmek için biraz duraksadıktan sonra "Benim de Gryffindor'da arkadaşlarım var. Anlarsın ya Thompson?" Dedi. Gülümsedim. "Tabii." Kapının kenarına yaslanıp derin bir nefes aldı. "Yarın ders çıkışı Hogsmeade'e gitmeye ne dersin? Kaymak birası içebiliriz."

"Kaymak birası? Bence güzel bir plan." Dediğim anda gülümsedi ve yaslandığı yerden çekilip "Güzel," Dedi.

"Görüşürüz o zaman," Kapıya elimi koyduğumda "Ah, tabi. Görüşürüz Thompson." Eli ayağına dolanmıştı. Tatlı gözüküyordu, içimdeki gülme isteğini bastırmak için alt dudağımı ısırıyordum. Yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirip tekrar odaya girdim.

"Oof, Merlin'in sakalı aşkına." İçeri girer girmez ayağımdaki rahatsız topukluları çıkarttım.

"Ne dedi ben gittikten sonra?" Dediğinde bir yandan elbisenin fermuarını bulmaya çalışıyordum, "Yarın bir şeyler yapalım falan dedi."

***

"Ron!" Beni sırtına almış, buz tutmuş zeminde koşturuyordu. "Düşeceksin diyorum sana! Birlikte düşeceğiz hat-" Harry'nin bize kar topu- pardon. Resmen koca bir buz kütlesi atması ile Ron dengesini kaybetti ve bir çığ edasıyla yere düştük.

"Yok, sen gerçekten salaksın." Kara gömülmüş Ron'un üstünü temizleyerek kalkmasına yardımcı oldum. Ben de üstümdeki kar yığınıyla yardıma muhtaçtım ama bu halimle bile ikimizin de kalkmasına yardımcı olmuştum.

Botlarıma eğilmiş gibi yaparak büyük bir kar topu hazırladım ve dönüp Harry'e attım. Yüzüne gelmesi ve beresinin düşmesi ile gülmeye başladım.

Sonrasında Hermione ve ben takım olup Harry ve Ron'u vurmaya başladık. Kar çok güzel yağmıştı, hava da dondurucu soğuk derecesinde değildi. Yani, 3 kat giyindiğim için böyle konuşuyor da olabilirdim. Kar yağdıktan ve yeterince oynanacak dereceye geldiği zaman Hermione'nin odasında olduğum için anlık heyecan ile Hermione'nin kalın giysileri ve yedek eldivenlerini alıp çıkmıştım; ve Merlin, bu eldivenler gerçekten inceydi.

Birkaç dakika sonra aramıza Susan da katıldı, fakat kendisi Harry ve Ron'un takımına geçti. Bunu tabii ki bir ihanet olarak algılayarak karşı tarafa vurmaya devam ettim, artık daha çok Susan odaklı vuruyordum.

Harry'nin yine yanlışlıkla yüzüne isabet ettirdiğim kar topu ile koşarak yanına gittim. Hermione hala arkamda Ron'u vurmakla meşguldü. "Harry, bunu gerçekten bilerek yapmadım," Derken eldivenlerimi çıkarmış, soğuktan titreyen ellerimle yüzündeki karları temizlemeye çalışıyordum. Zaten eldivenliyken hissettiğim soğuk ile şu an hissettiğim soğuk çok fark etmiyordu. Yüzünde soğuktan oluşan kızarıklar ile çok komik gözüküyordu.

Harry'nin halini herkes yeni fark etmişken ufak bir gülme krizine girdik. Ardından aramızdaki minik savaş devam etti. Cedric'in yanıma gelmesi ile durmak zorunda kaldım. Artık yanıma gelmek için bahane aradığını düşünmeye başlıyordum. Şu çocuk yüzünden egoistliğim tutuyordu.

"Selam," Dedi, soğuktan yerinde duramıyordu. Bir ileri bir geri hareket ediyordu, "Selam." Boğazımı temizledim, "Yani yeniden." Güldü, "Ben de katılabilirim umarım. Bu," Bir ad takmaya çalışıyordu. "Ufak çaplı savaşınıza." Kıkırdadım. "Tabii," Dedim. Çoktan yerden kar toplamaya başlamıştı bile. Elinde top haline getirdiği kütleyi Harry'e fırlattı.

Harry her saniye hedef olmaktan bıkmıştı ve arada söyleniyordu, gülerek üçüne de kar topu fırlatmaya devam ettim.

***

Büyük Salon'da oturmuş, Dumbledore'un yemeği başlatmasını bekliyorduk. Bugün Susan sevgilisiyle oturacağı için ben de Oliver'ın yanına oturmaya karar verdim. Şansıma en iyi arkadaşlarım hep Gryffindordandı.

Karşımda Ron, bir yanımda Oliver ve diğer yanımda Hermione oturuyordu. Harry ise Oliver'ın karşısındaydı.

Ron yaklaşık 3 dakikadır acıktım diye isyan ediyor, Hermione ona susmasını söylüyor, Harry ise Dumbledore'un açıklamasını dinlemeye çalışıyordu. Oliver'ın tek yaptığı şey bana boş boş bakmaktı, ben ise tam tersine o hariç herkese bakıyordum.

Yemek başladıktan sonra Ron dahil neredeyse herkes hızlı yiyordu. Ron'a şaşırmamak gerek tabii ki.

Hepimiz yedikten sonra şişmiş bir şekilde Ginny ile yemekhaneden çıktık.

"Baloya kiminle gidiyorsun?" Dedim. Bazı yerler buz tutmuştu, kaymamaya çalışarak şatonun karşı tarafına ilerliyorduk.

"Bilmiyorum. Sen Oliver ile gidiyorsun sanırım," Kafamı hızla aşağı yukarı salladım. "Aranız nasıl, yani.. Hala bir aptal gibi davranıyor mu?" Astronomi Kulesi'ne ulaştığımızda yükseklik korkum yine ortaya çıksa bile temkinli bir şekilde etrafı izliyordum. Dudaklarımı araladım, "Dün özür diledi. Bilmiyorum." O da yanıma geçince iç çektim.

"Bir daha böyle davranırsa ayrılacağımızı söyledim." Kule gerçekten çok yüksekti ve aşağı bakınca ister istemez daha da korkuyordum. "Çok da umrunda olduğunu sanmıyorum." Dedim gülerken.

Biraz daha sohbet ettikten sonra havanın soğuması ile yatakhanelerimize dağıldık.

***

Şu an Hagrid, Harry, Ron, Hermione sohbet ediyordu ve ben sıkıntıdan ne yapacağımı şaşırmıştım. Sohbet etmeyi çok beceremezdim, bir köşedeki koltukta onları dinliyor ve Hagrid'in bana doldurduğu balkabağı suyundan içiyordum sadece.

Hagrid'in kulübesi minik ve şirin bir yerdi, ama kenarda boş boş oturmak çok da eğlenceli sayılmazdı. Hermione balkabağı suyuna bayıldığı için bardak bardak içiyordu, Ron ise şeker yiyordu. Harry zaten sadece sohbet etmekle meşguldü.

Aklıma gelen şey ile balkabağı suyu boğazımda kaldı. Bu boğazında kalma sahnesini neredeyse her gün filmdeymişiz gibi yaşıyorduk. Biraz daha temkinli davranmazsam 2 gün daha dayanamadan boğulacaktım.

Hepsinin bakışları bana döndüğünde birkaç defa öksürüp "Boğazıma kaçtı sadece, bir şeyim yok." Bardağı kenara bırakıp üstüme montumu geçirdim ve "Bir yere gitmem lazım, aklıma yeni geldi. Görüşürüz Hagrid," Dedim Hermione'ye imalı bakışlar atarak. Anlamış olacak ki kafasını salladı.

Hızlıca kulübeden çıktım ve yatakhaneye koşmaya başladım. Odaya girdiğimde Susan yatakta uzanıyordu.

Hiçbir şey demeden dolaba yaklaştım ve rastgele bir kot pantolon ile sweatshirt alıp üstüme geçirdim. Saçımı biraz dalgalandırıp parfüm sıktım. Çok vaktim olmadığı için makyaj olarak hafif renkli bir mat ruj ve rimel sürdüm.

"Nereye?" Susan'a döndüm. 15 dakikanın sonunda nereye gideceğimi yeni merak ediyordu sanırım. "Susan, kaç dakikadır dibinde koşuşturuyorum." Makyaj malzemelerimi yerine geri koyduktan sonra "Cedric ile Hogsmeade'e gideceğiz." Dinlenme amaçlı kapattığı gözlerini anında geri açtı. "Aman tanrım Linda," Yanıma geldi. "Yoksa çıkıyor musunuz?" Koluna vurdum.

"Sus artık Susan!" Hızlıca montumu giydim. "Sadece arkadaşça olduğunu düşünüyorum, birbirimizi daha iyi tanıma amaçlı." Dediğim şey ile oflayarak yatağına geri geçti. "Size iyi eğlenceler o zaman. Sadece arkadaşça," Göz devirip botlarımı giydim. Kapıyı açıp son kez bir şey unutup unutmadığımı kontrol ettim ve odadan çıktım.

Hava birazdan kararmaya başlardı, çok geç olmadan gidip geri dönsek iyi olurdu. Ortak salonda oturmuş Cedric'in gelmesini bekliyordum. Umarım geç kalmamışımdır diye düşünmeden edemiyordum.

Aklımda saçma sapan düşünceler dönerken arkamdan gelen hızlı adım sesleri ile o tarafa baktım.

𝐉𝐔𝐒𝐓 𝐅𝐑𝐈𝐄𝐍𝐃𝐒, cedric diggoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin