on altı

308 42 50
                                    


kimjoon: iyi misin

kimjoon: konuşabilir miyiz

Okulun revirine kaldırılmam,açlıktan ve stresten tansiyonumun düşmesi ve Jennie'den bir güzel azar yemem ve sınavların bitmesinden bu yana iki gün geçmişti. O gün neler olduğunu pek hatırlayamıyordum ama kızların söylediklerine göre Namjoon ve Jiho beni revire götürmüş. Yoongi,Namjoon'u yanımda görünce tartışmışlar ve Jiho Namjoon'u götürmüş. Bunları duyunca utançtan Yoongi'nin yüzüne bakamamıştım. Resmen en yakınıyla benim için arasını bozmuştu. Şu an evde,tek başıma dizi izliyordum. Dönem bitmişti ve babam Lia'yı kafasını dağıtmak için Kanada'ya göndermişti. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki hayatımda ben arkasında kalıyordum olayların.

Namjoon mesaj atalı bir saat oluyordu ama hala cevap verecek gücü kendimde bulamamıştım. Hiçbir şey olmamış gibi rahatça yazabiliyordu. Onunla yakın olduğumuz dönemler cidden bir kalbinin olabileceğini düşünsem de şu an ona kırgındım. Kızgın değildim çünkü bir anlık sinir geçip gidebilirdi ama parçalara bölünen kalbim bunu unutmazdı. Planımıza göre biz Jennie'lerde toplanacaktık ama ben bayılınca bizde durup benle vakit geçirmek istemişti kızlar. Şimdi de onları bekliyordum. Nayeon Jackson ile havaalanına gitmiş,Jennie ise Yoongi'ye hediye bakıyordu. Arkadaşlarım mutluydu,onlar en iyisini hak ediyordu. Onlar iyi hissettiği için ben de mutluydum veya kendimi kandırıyordum. Elim telefonuma gitti ve mesajın üzerine tıkladım. Sanki çok absürt bir şeye bakar gibi birkaç dakika daldığımı gelen bir diğer mesajla anlamıştım.

kimjoon: görüldü atma diyemem ama en azından iyiyim veya kötüyüm diyebilirsin

kimjoon: merak ediyorum

jisookim: hangi yüzle yazıyorsun

jisookim: namjoon beni çok merak ediyorsun madem

jisookim: neden o gün yalnız başımaydım neden senin kollarında değil de bacaklarıma sarılarak ağladım

jisookim: git namjoon

jisookim: kalan değerin daha da düşmesin

jisookim: gerçekten seninle mutlu olacağımı düşünmek benim hatamdı

kimjoon: benim de kafamı toplamak içij zamana ihtiyacım vardı

jisookim: hyejinle mi topluyorun kafanı

jisookim: beni o gün ne kadar aciz hissettirdin farkında mısın

jisookim: benim kalbimi bir hiç gibi buruşturan çocuk bana iyi olup olmadığımı soruyor

jisookim: cevap vereyim o zaman

jisookim: bok gibi hissediyorum seni sevdiğim için kendimden nefret ediyorum

Ne ara geldiğini bilmediğim gözyaşlarım eşliğinde Namjoon'u engelledim. Zil çaldığında hemen ellerimle gözlerimi silip kapıya koştum. "Biz geldik!" Jennie ve Nayeon aynı anda bağırınca az önce ağlayan ben değilmişim gibi güldüm. "Geçin içeri,çok soğuk." Ellerindeki poşetleri alıp mutfağa götürdüm. Nayeon çoktan yukarı çıkmış ve üzerini değiştiriyor olmalıydı. Jennie ise ellerini yıkıyor bir yandan da laf yetiştiriyordu. "Yoongi de gelecekti,Nayeon sağlam küfür etti çocuğa." Gülümseyip içeri gittim. Çok geçmeden ikisi de yanıma gelmişti. "İyisin değil mi?" Kafamı salladım. "Tabii ki de. Neden üzüleyim ki?"




"Hadi ama,haksızlık bu!" Klasik şişe çevirmece oyununu oynuyorduk fakat bir farkı vardı. Şişe ucu kime gelirse numarasını gizlemeden rastgele bir numarayı aramak zorundaydı. Nayeon üst üste iki kez kendinde olmasına sinirlenmişti. Kahkahalarımın arasında zar zor konuştum. "Bizim suçumuz ne ya! Belki yakışıklı birileri çıkar." Jennie omzumu yıkarcasına vurmuş ve olduğu yerde haykırmıştı. Oyunu bulduk bulalı hep yaşlı insanlara denk geldiğimizi hepimiz biliyorduk çünkü. Nayeon tuşlara rastgele bastı ve beklemeye başladık. Telefon birkaç kez çalınca pes edip kapattık. Şişeyi tekrar çevirecekken Jennie mesaj sesiyle telefonuna baktı. "Kim o?" Merakla sorduğumda sırıttı. "Yoongi,yalvarıyor gelmek için."

everything i wanted|namsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin