4 || Ayna, ayna... || 4

89 28 22
                                    


Sadece rüzgarın götürdüğü yere gidiyorum, karar veremiyorum. Her zaman kafamın içinde mahsur kalmışım.

Ve ne yaparsam yapayım beni zincirler içinde tutmaya çalışıyorlar.

Mind İs A Prison- Alec Benjamin


(90'larda Bir Zaman

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(90'larda Bir Zaman... Eugene 15 yaşındayken)

\\\

Gerçek olanı hayallere itti.  Aynalar bilinçaltının karanlığındaki ufak ışığı keskinleştirip yansıttı, gözünü kamaştırırken görülerdeki damla kadar gerçeklik de gitmiş olmalıydı. Üç pencereli bir kapısız bir odanın içinde olduğunu ışıklar yüzünden önünü bulanıkça görse de biliyordu. Rüyalardaki bilinçli bilinçsizlik kafanın arkasına vuran yaz güneşi misali uyuşturuyor onu, bu fırtına öncesi değil de, sonrası sessizliğin içinde. Dindiğini biliyordu şimşeklerin, güneşin bulutların ardına sığınırken havada asılı kalmış yağmur damlalarının hüznü pekiştirdiğini biliyordu. Öyleyse, nedendi bu kör edici ışık, sağır eden sessizlik? Hüzün melodiden çıkmış korku dolu bir müzik parçasına dönmüştü adeta. Ne hissettiğini ve ne istediğini bilen Mark ya da melodramayı başına taç olarak takmış Eugene neredeydi şimdi? Hiçbirisi yoktu. Rüyaların içine çekilmişken kim olduğunu bilmiyordu, isimsiz beden. Işık gibi yayılıyor, keskin ışık huzmesini cam gibi saydam bedeninden yumuşatarak geçiriyordu. Bir çok tezat kavram vardı zihninde. Gerçeklikte hissederken, rüyalarda hissizleşebilir ya da tam tersi olabilirdi. Ama, bir hiç misali oradan oraya savrulmak değişmeyen tek şeydi ; savruluyordu, aynı zamanda da yerinde sayıyordu. Nereye gittiğini em bilmiyor hem de çok iyi biliyordu sanki. Adımladı. Boşlukta yankılandı. İkinci bir adım... Bu sefer boşluk yutmayı tercih etti. Seçim hakkı olmayan hayatlarda bilinçaltının hala seçim yaratma, kurtulabilme çabası; boşluğun içine gizlenmiş sayısız tezatlık kadar ironikti. İsimsiz beden yanlara dizilmiş diktörtgen aynalara bakmadan geçip pencerenin önüne geldi. Ve aynaların aksine yansımasız kalan gözleri isyan etti. Artık cam gibi yansıtamıyordu o gözler. Kirlenmişti. Bir insan zaten batağa batmış, kire bulanmış hissetmesine karşın en ufak bir leke mahiyeti anıda kirli hissetmeye devam edebilir miydi? Ederdi, alışmasına rağmen.

Bu insan, yaşadıkları doğrultusunda bilinçaltında penis canavarları, gölgelerden oluşmuş detaylı karanlıktan korkmak yerine kendi yansımalarından korkmasının nedeni kendini objeleştirdiği için objeleştirilecek canavarlar kalmadığı içindi belki de, bastırılmış pişmanlık oklarını tek canavar olarak görünen kendine çevirdiği içindir.

Kendine söz verdi. Yatıştırıcı bir sözdü bu. Her şey daha da berbat olmadan kaçıp gideceği konusunda verilmiş bu söz yatıştırıcı görünen ama yanıltıcı olandı aslında. Gidecek bir yeri olmadığını kendisi de biliyordu.  Sabaha kusmak için kalkacağı tuvaletli lavabo onun değildi, bu zevk de öfke de ona ait değildi sanki. Ona ait olan tek şey kirli bir pişmanlıkmış, evinin yolunu unutmakmış gibi hissediyordu. Hissettiklerinin bilincindeydi, ancak şuana kadar bilincinde olduğu şeyleri unutmuştu sanırsa.

━  𝐌 𝐄 𝐓 𝐑 𝐔 𝐊    𝐄 𝐕 𝐈 𝐍    𝐌 𝐄 𝐓 𝐑 𝐄 𝐒 𝗟 𝐄 𝐑 𝐈  ━Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin