"Şuana kadar beni kendine aşık etmek için hep basit buluşmalar seçtiğinin farkında mısın Tom?"
"Ne?"
"İlk önce film izledik sonra beni kütüphaneye götürdün şimdi de bir sanat galerisindeyiz. Evet kaliteli fakat sıradan yöntemler Tommy. Daha fazlasını yapmalısın."
"Ah! Öyle mi?"
Tom duraksayıp Hermione'ye bakarken Hermione karşısındaki tabloyu incelemekle meşguldü. Tom oyun oynayıp oynamadığını anlamaya çalışarak bir kaç dakikasını harcarken Hermione zevkle gözlerini tablolarda gezdirmeye devam etti. Yaptığı şeyleri basite indirgemesi sinirlerini bozmuştu. Fakat bu bile onun için bir ipucu sayılırdı. Daha heyecanlı, kural tanımaz ve zamansız şeylerden hoşlandığını böylece belli etmişti. Hermione, Tom'un aklı ile oyun oynayabilecek biri değildi. Her defasında kendini açık ederken oyunu kazanması mümkün değildi. Zafer o an Tom'a daha yakın gözüktü. Hermione Granger'ın hislerine her defasında bir adım daha yaklaşıyordu. Bu öyle bir sinsilikteydi ki karşısındaki insan bunu fark edemiyordu bile. Kendini yavaşça ona açtığını.
Zaferle gözleri parıldayarak gülümserken başka bir tabloya doğru hareketlenen Hermione'yi kenetlenmiş ellerinden kendine doğru çekti. Vücutları birbirine sertçe çarparken Tom'un kolları Hermione'nin bedenine dolandı.
"Peki Hermione Granger nelerden etkilenir?"
"Bu senin bulman gereken bir soru Tom. Eğer cevaplarsam eğlencesi kalmaz. Değil mi?"
"Haklısın. Ama unutma ki ben bilmecelerde çok iyiyimdir Hermione. Ne kadar karmaşıksa o kadar eğlenceli olurlar."
Hermione ellerini Tom'un boynunda kenetlerken parmak uçlarında yükseldi. Dudakları arasında bir kaç santim kala duraksayıp Tom'a gülümsedi. Olay ilk baştaki iddialaşmadan çok farklı bir hal almıştı. İkisinin de tek bir amacı vardı. Birbirlerini kendilerine aşık etmek ve kendileri aşık olmamak. Hermione bunun kendisi açısından çok da zor bir oyun olmayacağını düşünüyordu. Çünkü onun aksine Tom aşka inanıyordu.
"Peki beni çözmek ne kadar eğlenceli Tommy? Zorlanıyor musun?"
"Şuan ki duruma bakılınca zorlanıyor sayılmam bence güzelim."
Hermione kaşlarını çatıp ellerini Tom'un boynundan çekerken bu yaptıklarını yanlış anlamasının siniriyle oğlandan biraz uzaklaştı.
"Cinsel çekicilik aşk değildir Tom."
"Nedir peki?"
"Sadece cinselliktir. Eğer aşk olsaydı zaten şuan Draco'ya aşık olmuştum ve seninle bu aptal oyuna girmezdim."
"O sarı kafada cinsel anlamda ne bulduğunu anlamıyorum. Eminim ki fazlasıyla yetersizdir."
Hermione dalga geçtiğini yeterince belli edercesine gülerken yavaş adımlarla bir sonraki tablonun önüne geldi. Elbette cinsel hayatını Tom ile paylaşmayacaktı fakat onun rahat bir şekilde bu konuya girip kendince teoriler üretmesi de aptalcaydı. Ama Hermione bunun iyi bir yöntem olduğunun da farkındaydı. Tom'un karşısında rakip olarak göreceği biri olursa eğer saçma kıskançlıklar yaşayabilirdi. Aptal erkeklik egosu bunu kaldıramazdı. Ve Tom, Hermione'nin etrafında pervane olmuşken birden kendini ona aşık bir şekilde bulabilirdi.
"Pekala bu konuyu konuşmayacağım fakat o kadar iyi olduğunu düşünmüyorum."
Hermione omuz silkerken umursamaz tavrıyla bir sonraki tablonun önüne geçerken Tom'un bozulmuş ifadesine zevkle kaçamak bakışlar attı.
"Bu tabloda ki şu kocaman göz de ne?"
Konuyu dağıtmak adına karşısındaki tabloda en dikkat çekici öğeyi sorarken eliyle ensesini kaşıdı. Az önceki ki konudan rahatsız mı olmuştu? Eğer öyleyse Hermione hedefine sadece bir kaç adım uzakta olduğunu hissediyordu.
"Bu Horus'un gözü, Tanrı'nın tekliğini matematiksel ve biçimsel olarak gösteren bir sembol."
"Matematiksel olarak mı?"
"Mısırlıların inançlarına göre şöyle ifade edebilirim; bir bütün ikiye bölündüğünde bir bölü iki elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde bir bölü dört elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, bir bölü sekiz, bir bölü on altı, bir bölü otuz iki ve bir bölü atmış dört elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise altmış üç bölü altmış dört bulunur. Yani bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz. Yalnızca Tanrı bir'dir."
"Tüm bunları nereden biliyorsun? Mitolojiye ilgili olduğunu bilmiyordum."
"Değilim zaten. Hepsi şurada yazıyor."
Hermione işaret parmağıyla tablonun altında ki bilgilendirme notunu gösterirken Tom'a gülümsedi. Yavaş adımlarla gence yaklaşıp ellerini eski konumuna getirerek boynuna doladı.
"Sadece fazla dikkatsizsin."
Hermione dudaklarını Tom'un yeni çıkmaya başlamış sakallarının arasında gezdirip parmak uçların da olabildiğince yükseldi. Dudakları kulağının altında ki boyun girintisine ufacık bir öpücük verdikten sonra geri çekildi.
"Ya da sadece etrafta ben varken böylesindir."
Tom kapanmış gözleri ile Hermione'nin yapacağı hareketleri sabırsızlıkla beklerken ondan uzaklaşan bedenle şaşkına dönüp gözlerini açtı. Beklediği hareket kesinlikle bu değildi.
Hermione'nin uzaklaşan bedenini kolundan çekerek durdururken aklında kalan düşünceyle dudaklarını birleştirdi. Hermione'den beklediği hareketi bu gün ikinci kez kendisi yaparken düşündüğü tek şey uyumla hareket eden dudaklarıydı. Kendileri adına duygusuz bir öpüşme olsada birbirlerine olan açlıkları yavaşça tüm bedenlerini kapladı. İsteksizce ayrılan dudaklarındaki kararmış bakışları, daha fazlası için bağıran bedenlerini es geçerek birbirini buldu. Yeşil gözler kahverengi gözleri delip geçerken Tom soluk soluğa konuştu.
"Kesinlikle sen etrafımdayken böyleyim Hermione."
Belki de Hermione'yi kendine aşık etmenin en iyi ve mantıklı yolu ona aşıkmış gibi davranmaktı. Gözleriyle, hareketleriyle ve sözleriyle bunu ona inandırmak. Karşısındakine bir örnek oluşturma. En iyi öğrenme ve öğretme mantığı. Örnek vermek.
"Başımı döndürüyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible || Tomione AU
FanfictionTom imkansızlıklardan nefret ederdi. Ve Hermione kendisi adına bir çok şeyin imkansız olduğuna inanırdı. Tomione AU 130121 - 130621