8. Şehvetin sonu

138 5 0
                                    

- Ama ben sana herşeyi anlatamam. Çünkü... sana güvenmiyorum.

Bunu söyledikten sonra Nihal kalkıp gitti. Behlül hayretle arkasından baktı. Bu neydi şimdi? Bir kadeh içki içip merdivenlerden yukarı çıktı. Geçerken gözü Bihterin odasının kapısına takıldı. Acaba o uyuyor muydu? Merdivenlerden en üst kata doğru ilerlerken başka birinin ayak seslerini duydu. Ses çıkarmadan aşağı doğru gidiyordu. Bihter onun yatmasını mı beklemişti? Karşı karşıya kalmaya cesareti yoktu demek. Egosunu okşayan bu düşünceyle sırıttı. Soyunup yatağına girerken Bihterin ince bir gecelik içindeki hayaliyle uykuya daldı.

Öte yanda Bihter balkonda biraz serinlemeye çalışıyordu. Bu gece çok içi sıkılıyordu. Bir türlü uyuyamamıştı. Ama aşağıda Nihal ve Behlülün oturduğunu bildiği için oraya gidememişti. Adnan uyur uyumaz odasının kapısının ardında yukarı doğru çıkan ayak seslerini dinlemişti. Nihalin merdivenlere işkence eder gibi  ayaklarını sürüye odasına gidişini duymuştu. Çok geçmeden ardından
Behlülün gittikçe kısılan ıslık sesi gelmişti. Biran duraklayıp sessiz devam eden ağır adımları, onu beklediğini bildiği izlenimi yarattı genç kadında. Bunun huzursuzluğuyla kendini odasından dışarı attı. Aşağı indiğini duymuş muydu? Şimdi birden çıkıp gelse... Neden bu düşünce onu bu kadar heyecanlandırıyordu. Balkon püfür püfür olmasına rağmen tenine ateş basıyordu. Kalbinin kıpırtılarını engellemek ister gibi elini oraya bastırdı.
Gözlerini kapatıp temiz havayı içine solurken kendini rüzgara bıraktı. Tenini soğuktan ürperten dokunuşları içindeki yangını hafifletir gibiydi. Geceliğiyle oynayan, tenini okşayan bu havanın ete kemiğe buründüğünü hayal etti. Boynunda sıcak bir nefes, belini arkadan sımdıkı saran güçlü kollar... Yanağı yanağına yapışırken, elleri belinden kalçalarına doğru...
Nefesi kesilirken ani bir refleksle gözlerini açıp arkasına baktı. Kimse yoktu. Hayal kırıklığının üstesinden gelmeye çalışırken avcunu ağzına alıp dişledi. Dişlerinin arasından utanç içinde tısladı:
- Ah Behlül! Sen bana ne yaptın?

Ani bir kriz geçirir gibi içini bir titreme aldı. Ve birden zihnine çılgın bir fikir musallat oldu. Bu delilikti, ama karşı koyamıyordu:
- Allahım dayanamıyorum!

İçeri girip balkon kapısını kapattı. Geceliğini iyice üstüne sararken, kararlı adımlarla Behlülün odasının yolunu tuttu. Odasının kapısına dayandığında hiç tereddüt etmeden kapı tokmağı sarılıp kapıyı yavaşca itti. İçeri girip sakince kapıyı kapatıp Behlülün yatağına yanaştı. Uyuyan genç adamı uzun uzun seyrederken birden sanki derin bir hipnozdan uyanmış gibi etrafına baktı. Buraya nasıl geldiğini, içeriye nasıl girdiğini hatırlamıyordu. Ama hatırladığı birşey var ki o da bu adamın onu çıldırtıp şimdi huzur içinde uyuyuşuydu. Her kadını kendine çeken hınzır gülüşü uykusunda bile yüzünden silinmemişti. Allahım bu çekicilik! Ona daha yakından bakmak, yanına sokulmak istiyordu. Ona daha fazla kapılmamak için elleriyle yüzünü kapattı. Burda olmaması lazımdı. Ya Adnan bey uyanıp onu yanında göremeyince ortalığı ayağa kaldırır...
Başını inkarla sallarken ellerini yüzünden çekip kapıya yöneldi. Tek bir adım daha atarsa dışarı çıkıp selamete kavuşacaktı, ama onu dürten içindeki şeytan son adımı ona attırmıyordu
- Dön bak! Ardında bıraktığın adama bak!

Ona kulağını tıkıyabilse... Kararsız bir halde yerinde durup kaldı. Son bir bakıştan ne zarar gelirdi? Mantığına kim hükmedebilirdi? Ama yanıp tutuşan bir bedenin karşısında çelik bir iradenin bile erimeye mahkum olduğunu öğrenecekti. O tertemiz saf duygularla buraya gelmiş bir kadın değildi. Onu zaafları bu adama sürüklemişti. Bile bile ateşe yürüyüp yanmamak olmaz. Behlüle son kez bakıp çıkmak için başını ona doğru çevirdiğinde dönüşü olmayan bir yola saptığının farkında değildi. Usulca yatağa sokulup gözleriyle onu sevdi. Şu an elini tutmayı, saçlarının arasında parmaklarını gezdirmeyi istiyordu. Sadece bir kere tattığı dudaklarının tadını unutamıyordu. Tenine dokunma hevesiyle yanıp tutuşuyordu. Kendine bir söz verdi. Yanağına minik bir öpücük kondurup çıkıp gidecekti. Yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Nefesinin  dudaklarının arasından uçup genç adamın yüzüne değerek onu uyandırdığının farkında değildi.
Behlül üstünde hoş bir sedayla gözlerini açtı. Nefesiyle yüzünü okşayıp göğsünün üstünde gümbür gümbür atan kalbin sahibinin tam gözlerinin içine bakarken kolları kendiliğinden onu sardı. Bu şekilde bir süre birbirine baka kaldılar.
Behlül içinden muhasebe ediyordu. Bihter burda, o çağırmadan, zorlamadan onun yatağındaydı. Üstelik onu kollarının arasında hapsetmesine  rağmen kurtulmak için hiçbir çaba sarfetmiyordu. Belki de şoktaydı. Gözlerinde ne bir korku ne de bir çekingenlik gördü, sadece onunkine benzeyen derin bir şehvet vardı. Biraz daha böyle dururlarsa yanmadan kül olacaklardı. Şayet birbirine değen yerleri cayır cayırdı. Boynunu tutup dudaklarına uzandığında genç kadın ona karşılık verdi. Yılan gibi birkaç kez kıvrılıp üst üste alt alta geldiler. Dudakların yangını biraz hafiflediğinde üstlerindeki herşey ağır gelmeye başladı. Bir yandan soyunuyor diğer yandan açıkta kalan her yeri deli gibi sevme isteği vardı. Tenlerini koparmak istercesine öpüşleri, emmeleri... Zevkten inlemeleri yükselecek gibi olduğunda birbirinin ağzını tutup susturuyor, yatıştırıyorlardı. Bu gecenin up uzun olması için herşeyin sesiz kalması lazımdı. Bunun bilincinde olupta,  yaptıkları şeyin utancını olduğunca ertelemek için kendilerine bir an için bile düşünmek için izin vermediler. Birbirinin teninde kaybolmaktan başka birşeyin önemi yokmuş gibi delicesine seviştiler. Birinden biri geri çekilmeye kalksa diğeri onu karşı konulmaz konuma getiriyor, devam etmesi için cesaretlendiriyordu. İçlerinde biriktirdikleri tüm arzularla birbirinin duvarlarını defalarca yıktılar. Aşk denen iksirden kana kana içtiler. Sabaha doğru nefes nefese uyuya kaldılar.

******

Bihter gözlerini açtığında gün başlamak üzereydi. Az sonra tamamen aydınlık olacak, gecenin üzerini karanlıkla örttüğü her şey apaçık görünecekti. Genç kadın yataktan fırlattığı gibi dağılmış  çamaşırlarını toplamaya başladı. Geceliğinin düğmesi kopmuş bir omzu yırtılmıştı. Kendilerini nasıl kaybettilerse, etekleri paramparçaydı. Yatakta karın üstü ölü gibi kıpırdamadan yatan adama baktı. Yorgan sırtından aşağı inmiş, yunan heykellerini andıran çıplak vücudunu çömertce sergiliyordu. Bir an yine onun hayaline daldı. Üzerine uzanıp, onu kumral saçlarından kendine doğru çekip öpme isteğiyle yanarken nerde olduğunu, ne yaptığını hatırladı. Panik halde iyi kötü giyindi ve odadan arkasına bakmadan çıktı. Kendinde odasına çıkma gücü bulamıyordu. Nasıl hiç birşey olmamış gibi gidip kocasının yanına uzanacaktı? Pişman mıydı? Yaptığının yanlış olduğunu bildiği halde buna cevap veremeyişi onu endişelere sürüklüyordu. Utanç ve yüzsüzlük  arasında bir yerde sıkışmıştı. Başına saplanan ağrıyla temiz hava ihtiyaç duyarak balkona çıktı. Orada bırakmış olduğu sabahlığını görüp sevinerek onu üzerine giydi. Dün gece yaşananlar birer birer gözünün önünden geçerken aldığı hazla teni alevlendi. Kendini tamamen o anlara kaptırıp gözlerini yummak üzereyken ayılmak ister gibi başını salladı:
- Hayır! O günah saatlerini düşünmek istemiyorum...

Fakat zihnine kazınmış adamın çehresi buna izin vermiyordu. Dokunuşlarını, öpüşlerini hala teninde hissedebiliyordu. Yarabbi bu neydi? Yanıyordu. Yırtık geceliğini bir nebze kapatmak için üstüne aldığı sabahlığını balkondan aşağıya fırlattı. Kumaş aşağıdaki çepherlere takıldı. Bihter hala serinleyememişti, sıcak basıyordu.  Birde kafasındaki ağrı nefesini kesiyordu. Genç kadın kendini rüzgara doğru tuttu ve birden oracığa yığıldı.

*****
Okumanıza sağlık!

Diğer hikayelerimde uzun uzun bölümler yazıyordum, bunun bölümlerini kısa tutmaya karar verdim. Böylece az zamanda daha çok bölüm paylaşabilirim:)

Sağlıcakla kalın!

Sevgiler❤️

Aşk-ı Memnu Reprise Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin