Sabah kahvaltı çok sessiz geçti. Nihal tek kelime etmedi. Herkes bir tarafa dağılırken genç kız müzik odasına çıktı. Piyanosunun başına geçip birkaç parça çaldı. Onlarda teselli arar gibiydi. Sakin başlamışken aklına gelenlerle tuşlara gittikce daha sert basmaya başladı. Notalara adeta eziyet ediyordu. Açılan kapıya dönüp baktı. Sonra içeri gireni umursamayarak aynı asabiyetle çalmaya devam etti. Behlül onunla ilgilenmemesine şaşırarak adını çağırdı:
- Nihal...Genç kız alay eder gibi ona döndü:
- Ah, sen miydin?
- Evet, piyanonu duyunca dinleyeyim dedim.Nihal dalga geçerek:
- Nasıl? Beğendin mi?Behlül gerçek duygularını söyledi:
- Evet, ama çok serseri çalıyorsun.
- O da ne demek?
- Bak göstereyim.Genç kızın arkasına geçip onun ellerini ellerinin içine aldı:
- Şöyle ki tuşlara duyarak basman lazım, sesleri birbirine karıştırmadan, sakin... akışına bırakarak...Bir süre ses çıkarmadan böyle çaldılar. Nihal hiç itiraz etmedi. Bir ara başağrısının verdiği yorgunlukla ona yaslandı. Genç adam mahsun yüzüne baktı:
- Gözlerini kapat ve benim parmaklarımla çal.Dediğini yaptı. Nihalin parmakları Behlülün ellerinin arasında tuşları okşar gibiydi. Ne güzel bir duyguydu bu, onda uçma isteği uyandırıyordu. Başka diyarlara gidiyordu. Behlülün telefonun sesi onu rüyadan uyandırdı. İkiside derin bir uykudan uyanır gibi silkindiler. Nihal ellerini genç adamın ellerinden çekti ve rahassız olmuşcasına ona baktı. Behlül ona gülümseyip telefonuna cevap verdi. Sonra özel konuşma deyip kendini odadan dışarı attı. Nihalinse içi içini yiyiyordu. Ona dargınken nasıl böyle onunla piyano çalmıştı? Behlül sırıtık bir vaziyette içeri girdi:
- Nerde kalmıştık?Masada ki notaları gösterek:
- Şu parçayı çalalım mı?Nihalin eline tutacakken genç kız elini kaçırdı:
- Ben piyano çalarken bana müdahle edilmesinden hoşlanmam, bilmiyormusun?Behlül onun bu kaprislerine o kadar alışıktı ki:
- Yine ne oldu? Ne güzel çalıyorduk. Bu sefer neye kızdık acaba?
- Ne münasebet! Hem senin işin gücün yok mu?
- Şimdi seninle meşgulüm, bu az birşey mi?
- Beni bırak sen, git babama yağ yak. Belki harçlığını yükseltir.Onun taklidini yaparak:
- Amcacım, sizin adınıza çok sevindim. Yengemi görmek için sabırsızlanıyorum.Behlül söylediklerine bozulsa da belli etmedi:
- Ne var bunda? Eve biraz renk gelir. Şayet bazıları burayı karartmaya çalışıyor.Son sözleri üstüne basarak söylemişti. Nihal dudağını büzdü:
- Ben mi karartıyorum? Asıl o kadın gelince göreceksin sen. Bu evi cehenneme çevirsinde bir gör!
- Bu evi yaşanılmaz hale getiren sensin. Nedir o dünden beri ağlayıp sızlanmalar? Yaptığın düpe düz bencillik. Babanı bu hareketlerinle çok üzüyorsun.Nihal dudağını ısırıp ağlamaya başladı. Behlülün söylediklerine içerlemişti. Genç adam derin derin nefes aldı:
- Bak hep böyle yapıyorsun işte. Baban bunu çekmeye mecbur değil, kimse değil. Büyüdün artık. Kendine bir çeki düzen ver yoksa bir gün yanlız kalacaksın.Nihalin gözyaşları sağanak halde yanaklarından aşağı iniyordu. Arada hıçkırıyordu. Üzüntüden değil hırsından ağlıyordu, ona cevap vermekten aciz olduğu için.
Behlül söylediklerinden pişman olmasa da acımıştı ona. Sarılıp teselli etmek istedi. Nihal onu kendine yaklaştırmadı:
- Dokunma! Git, yanlız bırak beni!Genç kız hala kendini mağlup olmuş saymıyordu. Behlül başını sallayıp çıktı. Söyledikleri bir tık fazla olmuş olabilirdi ama haketmişti bunu. Onu zayıf yerinden yakalamıştı. Hala amcasının eline bakıyordu ve bunun bir şekilde hatırlatılması canını sıkıyordu. Gerçi Nihal bunu kastetmemişti. Yinede ona düşündüklerini söyleme fırsatı doğmuştu. Herkes bu şımarık kızın elinde oyuncak olmuştu. Aman Nihal kırılmasın! Aman Nihal ağlamasın! Yeterdi artık! İstemeyerek ona kötülük ediyorlardı. Onu pamuklara sararak kendi ayakları üstünde durmasına engel oluyorlardı. Bu haliyle nasıl da savunmasızdı. Hayatın yükünü çok zor taşıyacaktı. Kendisi bile farkında olmadan bu kızı şımartıyordu. Onda öyle kimseye benzemeyen, kendine has masumane tavırlar vardı ki herkes ister istemez huyuna gidiyordu. Bu küçük kızı ne kadar çok sevdiğini düşündü, Nihalde onu seviyordu. Bu kavgalar hep ondandı. Adını koyamadığı bir sevgiydi bu. Bazen göz göze gelir birbirlerinine ne demek istediklerini sadece bir bakışla anlatırlardı. Nihal piyano başına geçtiğinde zaman durur, birlikte çalar, bazen gürültü bazende de sessizliğe bürünürlerdi. Sohbetler, gülüşmeler sonra didişmeler başlardı. Birbiriyle inatlaşmak onlara zevk verirdi adeta. Birinden biri pes edene kadar hayatı birbirine zehir ederlerdi. Bu onların birbirine düşkünlüklerinin garip bir biçimiydi. Behlül gülümseyerek bir şarkı mırıldandı:
- Benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım...*****
Birkaç gün sonra Adnan bey evinde bir tanışma yemeği verdi. Bu yemeğe Bihterin ailesini davet etmişti. Yemek gayet iyi geçiyordu. Nihal belli etmesede Bihterden etkilenmişti. Onun bu kadar güzel ve hayran olunası olduğunu düşünmemişti. Onunla birlikte herkesi büyüledi. Kardeşi Bülent ilk andan beri neredeyse onun kucağına atlayacaktı. Behlül desen döktürüyordu, bir ikramlar bir iltifatlar. Nihal ağzı açık seyrediyordu. Babası desen zaten Bihterin etrafında fır dönüyordu. Herkes onu unutmuş gibiydi. Bir an Bihteri müthiş kıskandı. Fakat babasının ne kadar mutlu olduğunu görüyordu. Behlülün hakkı vardı onu bu saadetten mahrum edemezdi. Adnan bey bu kararını sezmiş gibi ona doğru bakıp gülümsedi.
Bihterin aksine Nihal Firdevs hanıma hiç ısınamadı. O ne yapmacık kadındı öyle. Bihter ve babasına arada yan yan bakıp içini çekiyordu. Bu beraberliğe sıcak bakmadığı anlaşılıyordu. Bihterin kızkardeşi Peyker pek neşeli, pek tatlıydı. Güleryüzü ve sohbeti hoştu. Kocası da her bakımdan ona uyuyordu. Nihat bey ona yakın olan mevzulara giriyor, bilmediği şeylerde dinlemeyi tercih ediyordu.
Misafirler gittikten sonra odalarına çekildiler. Nihal de yatıp bugün olanları içine sindirmek istiyordu. Odasına girmeden babası onu yanına çağırdı:
- Hemen uyumayacaksan konuşmak istiyorum.Aşağı indiler, Adnan beyin çalışma odasına. Nihal odaya girer girmez babasının yaptığı oyma parçaların sergilendiği rafa göz gezdirdi:
- Baba, benim portremi bitirdiniz mi?
- Hayır kızım. Son zamanlarda üstünde çalışmaya pek vaktim olmadı. Çok meşkuldüm. Sen neden olduğunu biliyorsun.Nihal babasının konuya girmek istediğini anladı. Adnan bey kızının elini tuttu:
- Bak kızım sen artık küçük değilsin, bir genç kızsın artık. Neredeyse onbeş yaşındasın. Bildiğin gibi ben evlenmeye karar verdim. Bu kararımı uygulamadan önce sizi müstakbel eşimle tanıştırdım ki sizinde fikrinizi alayım. Evdeki herkes kararımı destekliyor sadece senden birşey duymadım. Onu nasıl buldun?
- Benim fikrim bu kadar önemli mi? Madem ki evlenmeye kararlısınız.
- Evet önemli. Ben mutlu olacağım diye seni mutsuz edemem. İstemem diyebilirsin. Kızımsın, herşey hakkın. Ha buna üzülürmüyüm? Üzülürüm, ama hiçbir şey sizden kıymetli değil. Bunu bil!
- Bu size haksızlık olur baba, bencillik olur. Evlenmek mı istiyorsunuz. Evlenin baba. Bu Bihter veya bir başkası olmuş hiç fark etmez. Yanlız bir söz istiyorum sizden.
- Nedir yavrum?
- Beni her zamanki kadar seveceksiniz, belki de daha fazla. Söz mü?
- Söz kızım. Gel buraya! Canım benim. Seni çok seviyorum. Sana olan sevgimin yerini kimse alamaz.Sımsıkı sarıldılar. Nihal bu anın ömür boyu sürmesini ne çok isterdi. Göğsü sıkışıyordu. İçinde öyle bir isyan vardı ki:
- Baba evlenme! Ben seni herkesten çok seviyorum, her zaman seveceğim. Hep yanında olacağım.Ama bunu kelimelere dökemezdi. Verdiği cevabın yorğunluğuyla yatmak için ondan izin istedi. Adnan bey başını salladı:
- Peki. Ama onu nasıl bulduğunu söylemedin?
- Gerek var mı? Siz mutlaka kendinize layık olanı seçmişsinizdir. Bunda şüphe yok ki iyi bir kadındır, çokta güzel.
- Bunu duyduğuma sevindim. İyi geceler kızım.
- İyi geceler.Dolu gözbebeklerini göstermeden odadan çıktı. Ve merdivenleri çıkarken gözyaşlarını akıta akıta odasına gitti.
******
Okumanıza sağlık:)
Yavaş yavaş bölümler uzayacak.
Bihterli, Behlüllü, Nihalli tatlı bir bölüm geliyor...Beklemede kalın🤗
Sevgiler❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Memnu Reprise
Lãng mạnBehlül vefasız, Bihter kurban, Nihal araya giren kara kedi mi? Herşey düşündüğünüz gibi mi gerçekten? Gelin bu hikayeye başka bir taraftan bakalım. Halit Ziya Uşaklıgil'in kitabından yola çıkılarak yazılmış bir hikaye.