bugün eve geldiğinde,
alyansın parmağında değildi.yalan söylemeyeceğim, bu biraz acıttı.
söz vermiştik.
ne olursa olsun çıkarmayacaktık yüzüklerimizi.yüzüğünün nerede oldugunu sordugumda,
cebinden çıkarttın yüzügü.eve gelirken takmayı unutmuştun, hyunjin.
telaşlandığını anlayabiliyordum.
hızlı hızlı yüzüğü neden çıkarttığın hakkında bir şeyler zırvalamaya başlamıştın.
sormamıştım, hyunjin.
yüzüğü neden çıkarttığını sormamıştım.
çünkü seni geri kazanmayı ne istiyordum, ne de buna çabalayacak gücüm vardı.
çünkü sen çoktan vazgeçmiştin benden, bizden.
gözlerine baka baka,
üç yıl önce doğum günümde verdiğin papatyalı kolyeyi çıkardım ben de.
aslında senindi o kolye, çok beğendiğim için hediye etmiştin bana.
kolyeyi avcuna koyarken yüzünün aldığı ifade...
şaşırmıştın.
ama bildiğimi bilmeni istemediğim için,
aşağı kattaki atölyeme giderken konuştum."hayatım, kolyenin kopçasına bir şey olmuş sanırım, düşüyor boynumdan sürekli, benim için yaptırabilir misin?"
dedim.
yüzün gevşemişti, çattığın kaşların eski halini almıştı.
"yaptırım, birtanem."
dedin, sende.
çok iyi rol yapıyorsun hyunjin, çok iyi.
sen yukarı kattaki odamıza giderken ben de atölyeme girdim.
önce seni çizdiğim tuvalleri, kağıtları topladım. nasıl olsa bir yerden başlamak gerekiyor değil mi?
hepsini bir köşeye koyup örttüm üstlerini beyaz bir örtüyle.
seni ilk gördüğüm gün çizdiğim resmini alamadım ama, gitmedi elim onu oradan almaya.
ne kadar kendimi güçlü ve iyi olduğuma inandırmaya çalışsam da,
bu kadarına ben de hazır değildim.
o fotoğrafa bakarak kaç saat ağladım bilmiyorum.
o benden daha mı güzel, daha mı mükemmel de, beni değil onu istiyorsun?
peki biz,
nası geldik biz bu hale, hyunjin?
nasıl?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfect | hyunlix
Randomonun rujunun tadını alabiliyorum, sanki onu da öpüyormuşum gibi. hwang hyunjin & lee felix, düzyazı