serginin oldugu yere giderken yarınki planımı düşünüyordum.
serginin oldugu adrese geldiğimde ise elime bir kadeh içki alıp gezmeye başladım.
bir resmin önünde durduğumda seungmin gelmişti yanıma.
"nasıl buldun?"
"seungmin bunlar, çok güzel tebrik ederim."
aklına bir şey gelmiş gibi yüzü düşmüştü.
"felix, bir şey söyleyeceğim ama gerçekten haberim yoktu."
"hyunjin, o da burada
ama cidden bilmiyordum. eşim, changbin davet etmiş""kusura bakma lütfen."
hayır hayır, hazır değildim.
hazır olmayacaktım.
önemli değil seungmin, ikimiz de yetişkin insanlarız sonuçta değil mi?
"teşekkür ederim felix."
elimi yüzümü yıkamak için lavaboya attım kendimi.
tam kapıyı açtığım sırada biriyle çarpıştım.
"ah pardon."
"felix?"
sendin hyunjin.
yok olmak istiyordum.
kafamı kaldırdım.
saçların sarı olmustu. uzamıştı.
kravat yerine papyon takmıştın.
"hala öğrenememişsin kravat takmayı."
"evet, henüz öğrenemedim."
içimden söylediğimi düşünmüştüm.
"felix, buradan çıkmadan önce lütfen beni bul.
konuşmak istiyorum. istersen bir daha karşına hiç çıkmam. bir kez lütfen.""hyunjin ben-"
reddeceğimi ses tonumdan anlamıştın.
"felix lütfen."
"peki, tamam."
hangi akla hizmet kabul ettim bilmiyordum.
o gün,
10 yıl önce ilk tanıştığımız zamanlarda
oturup saatlerce konuştuğumuz cafeye gittik.ve buradan nasıl, ne şekilde çıkacağımızı bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfect | hyunlix
Randomonun rujunun tadını alabiliyorum, sanki onu da öpüyormuşum gibi. hwang hyunjin & lee felix, düzyazı