Ahh… Yeni bir sene bekliyordu karşımda…
Sanki her şey benim üstüme doğru geliyordu. Nihayetinde yeni bir ülke, yeni bir şehir, yeni arkadaşlar… Bunlardan bile ağır basan annem ile babamın ayrılık meselesi. En çok da işte buna üzülüyordum. Ne vardı ki ufak tefek bir şey yüzünden mahalleyi ayağa kaldıran bir kavga doğmuştu tam hanenin ortasına. Bunu atlatmam için annem beni buraya; Bodrum’a getirdi.İşte tüm olaylar bundan sonra başladı.
‘’Yeni evimize girince bu evin eski evimize benzediğini farkettim. Odamı görünce çok mutlu anılar yaşayacağıma şimdiden tanık oldum. Annem içerden seslenmeseymiş umutlar dolu kazanın içinde boğulacakmışım. İçeri geçtiğimde annem eşyaların yerlerini belirlemiş düzenleme yapıyordu. Bende anneme yardım ettikten iki saat sonra tüm ev tastamamdı. Akşam yemeğimizi yiyip sofrayı toparladıktan sonra anne kız kahvelerimizi pişirip bir güzel içtik. Annem bana yeni okulumla ilgili şeyler anlatıyordu. Oysa ki daha üç ay vardı okulların açılmasına. Zaten ben onu dinlemiyordum burada yaşayacağım güzel mi güzel geçecek yaz tatilinin hayallerini kurup Bodrum’un o masmavi denizinde yüzdürüyordum. Karşı komşularımız yeni evimiz için hayırlı olsuna ellerinde böreklerle geldiler. Komşularımızda buraya bizim olduğumuz gibi Danimarka’dan gelmişlerdi. Bir kızı vardı adı ‘’MARPESSA’’. Omuzlarına dökülen örgülü sarı saçları, yüzündeki aralıklı çiller ve masmavi gözler… İşte tam Bodrum’a yaraşırdı karşımda sevimli sevimli duran kız. Onunla dost olacağımıza dair büyük inanç vardı bedenimin tam ortasında.
Aradan geçen iki saatten sonra Marpessa ile ben sohbetimizi iyice derinleştirmiştik. Saattler akıp gittikçe içim ona daha bir alışıyordu. Bodrum da ilk arkadaşımı bulup ona içimin ısınması yeni hayatımın beyaz sayfalarını umutla dolduruyordu. Zamanın nasıl akıp gittiğine dair hiçbir kanıt yoktu ikililerin ellerinde. Adımı size açıklamamıştım dimi? Benim adım ‘’Masal’’…
Çevremde olan herkes ismimin güzel olduğunu söyler. Bu ismi, babam koymuş bana. Babam- dan geriye kalan Masal adı ve birkaç resim... Onun yokluğunu işte bu elimdeki küçük ama değerli şeylerle geçiştirmeye çalışıyorum. Ertesi gün annem ile beraber kahvaltımızı heyecanımızı bir türlü kır-amadığımızdan çarçabuk yaptık. Heyecanımızın neden bu kadar fazla olduğunu soruyorsanız cevap sadece dört harfli; PLAJ. Bodrum plajı. Altın sarısı kumsal, masmavi deniz ve parlayan güneş… Bu üç şey yetiyordu cenneti anlatmaya. Öğle güneşi tam tepemizdeyken biz yanmaya başlamıştık. Yarım saat içinde heryerimiz kıpkırmızı olmuştu. Plajda güle oynaya geçirdiğimiz vakitlere bakıcak olursak evdeki vakitlerimizin üstünden eze eze geçer. Plajda çok çabuk vakit geçmişti. Akşama doğru eve yürümeye başladık. O tertemiz havayı içimize çekince havayla beraber huzur da doluyordu ciğerlerimize. Eve adımımızı atar atmaz ev telefonu çaldı. Danimarka’dan babam arıyordu. Annem direk elime iliştiriverdi telefonu. Konuşmaya ilk babam başladı;
-Nasılsın kızım?
-İyiyim baba. Asıl seni sormalı. Nasıl geçiyor hayat BİZSİZ-bunu daha yüksek sesle söylemiştim sesimi başkalarına da ulaştırmak için.-?
Babam bunu farketmişti ve hemen bu konuda haksız olduğumu söyledi;
-İyiyim ama ‘’BİZSİZ’’ derken kastettiğin şey çok yanlıştı. Ayrılmamız sadece annenin-eski karımın-suçu değil. Bende sürükledim ilişkimizi boşluğa. Yani konuyu sadece annenin üzerinden düşünme. Anlıyormusun beni biriciğim?!
Babam sadece kendini bana karşı kötü hissettiğinde bunu der ‘’BİRİCİĞİM’’. Bu sihirli kelimesini demeseymiş babamın konuya iyimser baktığını düşünebilirmişim! Konuşmadan sıkıldığımı babam ses tonumdan anlamış olacak ki ‘Benim bi işim çıktı sonra görüşürüz Masal.’ dedi ve benim görüşürüz dememe kalmadan telefonu yüzüme kapattı.
Ertesi gün anneme bugün plaja Marpessay’la gitmek istediğimi belirttim. Annem bir sorun çıkarmadı. E tabi beni buraya zorla getiren oydu kabul etmesi gerekti. Evet, bende buraya geldiğimizden pek pişman değilim. Marpessa’yla plaja girince herkesin bronzlaşmış olduğunu gördüm. Biz ortada bembeyaz duruyorduk. Hani derler ya iğne atsak yere düşmez diye ama biz mucize gerçekleşmiş gibi –ki öyle- ortada birer iğneydik. Herkese batıyorduk. Aslında beyaz olmamızla pek alakası yoktu yanımda ultra bi kız olunca tüm o kızların –sivilceli ergenler ve 60 yaşındaki ninelerde dahil- salyası akıp bize, daha doğrusu Marpessaya öldürcek gibi bakmaları…Bence bunu açıklayan tek kelime BATIYORDUK herkese. Dolayısıyla bende bi dehşetin yanında olunca ister istemez o bakışlar bana kayıyordu. Aslında bende hafife alıncak bir kız değilim. Sadece fazla egom yok. Birazda özgüvenim. Bunlar ta ki taş bi çocuğun bana bakmasına kadar geçerliydi. OMG!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Gülüş
Teen FictionBir gülüşünü görmek için her şeyi yapabilirdim. O kadar güzel gülüyordu ki... Yanaklarındaki gamzelere ne demeli? Şuan tek istediğim o gülüşlerin sahibi olmak...