betty

157 21 70
                                    

the shakes-i just want to feel something

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

the shakes-i just want to feel something

sen kimsin?

sen gerçekte kimsin?

sen, sana kimse bakmıyorken kimsin? odanda kendinle yüzleşirken kimsin, ailenin yanındayken kimsin, aynaya baktığında kimsin, bir gece yarısı ıssız bir sokakta yürürken kimsin, kalbin kırıldığında kimsin?

jung jaehyun karşısındaki yalnızca sokak lambalarının aydınlattığı şehre bakarken düşünüyordu tüm bunları. kuzey'den güney'e geldiği günden beri demek daha doğru olurdu. 

"bana annen diyor," dedi yanındaki arkadaşına. yoldaşlıktan tanıştığı genç bir oğlandı. üç yıl önce gelmişti güney'e, yapması gereken tek şey ise jaehyun'u gözetlemek, kuzey'e onun hakkında aylık bir rapor göndermekti. jaehyun, genç adamın yalnızca kendisi gibi bir casus olduğunu biliyordu, onun hakkında yazılan raporlardan haberi yoktu. "bay jung, bayan jung'dan bahsederken annen diyor bana."

"ama o benim annem değil." net hatta sert diyebileceğiniz bir ses tonuyla söyledi bunu jaehyun. 

"kimim ben?" dedi genç adama bakarak. "nereden baksan yedi yıl olacak bu ülkeye geleli, insanlar bana yedi yıldır jaehyun diyor ama bazen bakmıyorum bile." 

"insan kendi adını duyduğunda tepki vermeli, değil mi?" dedi gülerken. acı bir gülüştü bu. "insanlar bana jaehyun diyor ama onlara dönmüyorum, bazen birkaç kere tekrarlıyorlar ve o an ne düşünüyorum biliyor musun?" genç adam başını iki yana salladı. 

"ah, doğru ya, ben jaehyun'dum." 

jaehyun kendi kendine gülerken yanındaki genç oğlan da dikkatlice onu izledi. güney'e gelmeden önce, geçmişte güney'de yaşamış kuzeyli casusların yaşadıkları sıkıntıları biliyordu. görevlerini tamamlayıp yakalanmadan kuzey'e döndüklerinde yaşadıkları uyum sıkıntısını, kimlik sorununu biliyordu. bir keresinde konuştuğu kıdemli bir casus, ona hiçbir yerin ev gibi hissettirmediğini söylemişti. nereye giderse gitsin sığamadığını, bir eve sahip olmadığını da eklemişti. 

ne acı, diye düşündü genç casus, jaehyun'u izlemeye devam ederken. 

"güneş doğacak," dedi. bakışlarını jaehyun'dan çekip simsiyah gökyüzüne dikti. "gökyüzü simsiyah." dedi jaehyun, onun gibi gökyüzüne bakarken. "güneşin doğmasına yakın gökyüzü böyledir," dedi. "simsiyah."

"gitsek iyi olur," dedi jaehyun, genç adama bakarak. "iki saat sonra şirkette toplantı var." 

"biliyorum," dedi genç adam. jaehyun alaycı bir sırıtış yerleştirdi dudaklarına, "hata bende," dedi. "her şeyi bilirsin sen, minho." 

ikili daha fazla konuşmadan farklı arabalarına yönelirken minho arka cebindeki birkaç saattir kapalı olan dinleme cihazını açtı, bu ay raporu biraz eksik göndermekte sıkıntı yoktu. 

"dosyaları kapattığımızda tek rahatlayan ben değilim, değil mi?" dedi çaylak polis lee mark. parmaklarının arasındaki sarı dosyayı kapanan dosyaların olduğu kutuya alfabetik sırasına dikkat ederek yerleştirdi, bir haftadan uzun süredir üstünde çalıştıkları dosya şüphelinin itirafı ile kapanmıştı. 

"bir itiraftansa suçluyu kendim bulmak isterim," dedi teğmen kim doyoung. "bir haftadan fazladır kendimizi paraladık ve adam keyfi yetince gelip suçunu itiraf etti."

mark'ın dudaklarındaki gülümseme solarken teğmen doyoung'a hak verdi. "şimdi ne yapacağız?" dedi mark masasına ilerlerken. "eve gitmeliyim," dedi doyoung, sandalyesinin arkasına astığı ceketi alıp ayaklanırken birkaç gündür ağzını bıçak açmayan teğmen yoon da ayağa kalktı. "teğmen yoon," dedi kim doyoung ofisten ayrılmadan önce. "sen de benimle geliyorsun." 

yoon chae rin bir şey söylemedi, o da tıpkı doyoung gibi astığı ceketini aldı ve kendisini meraklı gözlerle izleyen mark'a gülümsemeye çalıştı. gülümsemeye çalıştı ama dudakları yerinden milim kıpırdamadı. 

iki genç teğmen teşkilatın binasından çıktıktan sonra soğuk hava yüzlerine çarptı, doyoung'un adımları kendi aracına giderken chae rin, doyoung'un kolundan tuttu. "benim aracımla gel, seninle konuşmam gerek." 

"ben de ne zaman ağzını açacaksın diye düşünüyordum," dedi doyoung. gözlerini kısarak chae rin'e bakıyordu. 

yolculuk sessiz geçti, chae rin bir hafta önce kenara çekip ağladığı yeri görünce yutkunmasına engel olamadı. ikili sonunda chae rin'in evine ulaştıklarında, chae rin kapısının önündeki siyah arabaya baktı. teğmen taeyong ve johnny ondan önce eve ulaşmışlardı. 

chae rin'in evi operasyona başladıklarından beri ev olmaktan çıkmış karargaha dönmüştü. toplantılarını onun evinde yaptıkları için jaehyun da uzun zamandır chae rin'in evine gidemiyordu. zaten son zamanlarda normalden daha az görüşmeye başlamışlardı, jaehyun ona günaydın mesajı attığında biraz olsun nefes aldığını hissediyordu. ikisinin de vakit bulduğu beş dakikalık aralarda ise birbirlerini arıyorlar ancak konuşmak yerine birbirlerinin nefes seslerini dinliyorlardı. 

chae rin, genç teğmenlerin evde olduğunu bildiği halde kapının şifresini girip içeri adımladı. doyoung da büyük adımlarla chae rin'in evine girdiğinde, salondan iki genç teğmen koridora doğru adımladı. 

"teğmen seo?" dedi doyoung şaşkınlıkla. "senin evine geldiğimizi sanıyordum." dedi doyoung, chae rin'e bakarak. "benim evimdeyiz zaten," dedi chae rin. silahını, kelepçesini ve telsizini çıkardıktan sonra doyoung'a döndü. doyoung da bir şey demeden eşyalarını çıkartıp chae rin'e uzattı, chae rin elindekileri odasındaki kasaya götürürken teğmen johnny doyoung'a salonu işaret etti. 

"içeri geçelim," 

doyoung bir şey demeden ilerlerken koridorun sonundaki teğmen lee ile bakışları kesişti. 

"söylemek istemezdim ama biraz gerildim." 

teğmen lee taeyong, doyoung'un söylediklerine kendinden hiç beklenmeyecek bir şekilde güldüğünde doyoung daha da gerildi. 

chae rin de sonunda gergin havanın içeridekileri boğduğu salona ulaştığında johnny boğazını temizledi. 

"chae rin sana güveniyor," dedi. "o sana güvendiği için biz de güveniyoruz." 

"vay canına," diye mırıldandı doyoung. "ciddi bir suç işleyecek gibisiniz. zimmetinize bir şey geçirmiyorsunuz, değil mi? böyle bir durumda sessiz kalamam çünkü." 

chae rin gergince gülümserken johnny devam etti. 

"tabii ki hayır," dedi. "çok daha ciddi." 

taeyong, jung sungchan'ın resminin asılı olduğu tahtayı teğmenlerin yakınına getirdiğinde doyoung'un bakışları titredi. 

"jung sungchan," dedi. "lee haechan'ın davasını bize verdiği genç." doyoung ayağa kalktı, gözleri tahtanın dört bir yanında geziniyordu. en sonunda, bakışları en sonunda sungchan'ın adının altındaki yazıya kaydı. 

yoldaşlık üyesi. 

allahhhh doyoung'um da doyoung'um öğreniyor yavaş yavaşş

85 yıl sonra merhaba dostlarımm cidden tivikte bile rest verdim düşünün iyi gelip buraya yazabildim yani...neyse...seviyorum sizi...

gamzeli oğlanlar kalp kırmakta iyidirler  ¦ jung jaehyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin