"evet önümüz bahardır biliyorum, leylaklar açacak biliyorum, kiraz da çıkacak yakında. iyi şeyler söylemek de gerek biliyorum, sevgilim, güzelim, bir tanem biliyorum da, şimdilik bağışla."
turgut uyar.
angst.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
seul polis teşkilatının önüne park eden siyah ekip aracından henüz yirmilerinin sonunda olan bir genç yavaşça indi. parmaklarının arasındaki sarı renkteki dosyayı sımsıkı tutuyor olmasına karşın yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. girişteki polis memurlarını selamladıktan sonra ayakkabısındaki çamurları umursamadan bembeyaz fayansları ağır ağır ezdi ve cinayet büroya yöneldi. genç teğmen, hiç kimseyi umursamadan parmaklarının arasındaki dosyayı sıkarken bir kenarda sohbet eden temizlik görevlileri genç teğmenin gerisinde bıraktığı çamur izlerine öfkelendi. temizlik görevlilerinden birisi genç teğmeni durdurmak ve onu bir güzel azarlamak istedi ancak çok geçti, teğmen çoktan cinayet büroya ulaşmıştı.
"teğmen lee?" içeri giren genç teğmeni ilk fark eden yoon chae rin oldu. başını dün geceden beri üzerinde çalıştığı dosyalardan kaldırıp oturduğu yerde biraz gerindi ve teğmen lee haechan'a döndü.
"teğmen yoon,"
"bir sorun mu var?" dedi doyoung. "hayır," dedi lee haechan. "değiş tokuş yapmaya geldim."
"anlamadım," dedi teğmen yoon.
"söylediklerim anlaşılması kolay şeylerdi aslında," başını çevirip bilgisayarının arkasında onu dikkatle izleyen çaylak polis lee mark'a döndü. çaylak polis, bakışları kesiştiği anda klavyesine baktı ve amaçsızca parmaklarını üzerinde gezdirdi. odadaki teğmenler onun yalnızca bakışlardan kaçmak için böyle bir şey yaptığının farkındaydı.
"bir dosya var," dedi lee haechan. teğmen yoon'un masasının önündeki sandalyeyi sürükleyerek çekti ve kendini sandalyeye hızla bıraktı.
"bu sabah busan'ın çıkışındaki ormanlık alanda bulunmuş, busan polis teşkilatının devriyedeki ekibi başka bir olay yerinde olduğu için benim ekibimi aradılar."
"ve?" dedi doyoung. zarif parmaklarını masasının üstünde gezdirip bir ritimle masaya vurmaya başladı. gergin olduğu zamanlarda yapardı bunu. lee haechan, teğmen kim'e cevap vermek yerine parmaklarının arasındaki kenarları buruşmuş dosyayı teğmen yoon'un masasına bıraktı. teğmen yoon, havadaki gerginliği umursamamaya çalışarak dosyaya uzandı ve kapağını yavaşça kaldırdı.
"maktul yirmi yaşında, yaklaşık bir hafta önce hırsızlıktan içeri alınmış ancak mahkeme delil yetersizliğinden serbest bırakmış. ülkeye kaçak giriş yaptığı için bir ay içerisinde kendi ülkesine dönmesi gerekiyormuş ancak dün gece üç sularında ölü bulunmuş."
teğmen yoon chae rin derin bir nefes aldı, eklemleri bembeyaz olurken sıktığı dosyanın kenarları daha da kırıştı. ağlamak, bağırmak ve küfür etmek istiyordu ancak onun yerine gözlerini kapatıp açtı ve dosyadaki ismi bir kez daha okudu.
jung sungchan.
殷
"biliyordum." dedi seo johnny. chae rin, lee haechan'a dosyayı alacağını söylemiş sonra da bir hışımla binadan ayrılmıştı. yol boyunca aklından binlerce şey geçirmişti ve öyle ki bir ara nefes alamayıp arabasını kenara çekmek zorunda kalmıştı. koca anayolda, arabasına yaslanmış hüngür hüngür ağlayan birisini görmek herkes için garipti. birkaç yardımsever, arabasını chae rin gibi kenara çekmiş ve nasıl olduğunu sormuşlardı ancak chae rin cevap vermek yerine soğuk kimliğine geri dönmüş, her şeyin yolunda olduğunu söylemişti.
her şey yolunda değildi, üç genç teğmen de bundan emindi.
heyecanla düşündükleri plan daha başlamadan suya düşmüştü.
"biliyordum," dedi seo johnny yeniden. chae rin'in salonunda bir ileri bir geri yürüyordu, taeyong'un tam ortaya çektiği beyaz tahtada jung sungchan'ın resmi öylece duruyordu. sarı dosya yerdeydi. chae rin onları neler olduğuna dair detay vermeden eve çağırdığı için iki genç teğmen apar topar gelmişlerdi ve verdikleri ilk tepki tabii ki de hoşgörü değildi.
"intihar süsü verilmiş," dedi teğmen lee taeyong. koltuğun üstündeki dosyayı eline aldı, detayları incelerken chae rin başını salladı. "dosyayı bana getiren teğmen lee haechan da bunu söyledi."
"telefon kayıtlarını incelemeliyiz," dedi taeyong soğukkanlılıkla. "olay yerinden telefon çıkmamış," dedi chae rin. "aramaya devam ediyorlar."
"telefon çıkmamış mı?" dedi taeyong şaşkınlıkla. chae rin başını olumsuz anlamda salladığında taeyong alayla gülmeye başlamıştı.
"gecenin bir vaktinde, yirmi yaşında bir genç ormanlık bir alana gidiyor ve üstünden telefon çıkmıyor öyle mi?" chae rin başını salladığında taeyong'un gülümsemesi daha da genişledi. "bu kesinlikle bir intihar değil," johnny sinirle yürümeyi kesip taeyong'a döndü. "ne peki?"
"bu bir infaz."
殷
tertemiz ayakkabısını özenle silen kim jungwoo'ya bakıyorum. etrafımızdan insanlar gelip geçiyor bense kim jungwoo'yu izliyorum. "ben buralara kolay gelmedim," diyor. "buralara elimi kolumu sallayarak ulaşmadım, yoldaş." son derece gürültülü kafede önünde soğumaya yüz tutmuş kahvesini bana doğru itiyor, yoldaş derken biraz olsun fısıldaması dikkatimden kaçmıyor.
"evimi hatırlamıyorum," diyor. "burada mı doğdum onu bile bilmiyorum. sanki gözümü açtığımda on sekiz yaşındaydım." başımı sallıyorum dikkatle yüzünü incelerken. zaten temiz olan ayakkabılarını sildiği mendilleri büyük ellerinde birleştiriyor ve masanın üzerine bırakıyor. "nerede doğdum, annem kim, babam kim bilmiyorum ama buralara kolay gelmedim, onu biliyorum."
kim jungwoo'yu tanıdığım günden beri anlayamıyorum bazı anlarını. bazı olaylara verdiği tepkileri ya da olaylara karşı aldığı önlemleri. şirkette herkes ondan iyi bir yönetici diye bahsederken yanımda böyle konuşmasına anlam veremiyorum. aklındaki planların bırakın benim aklımın bir köşesinden geçmesini, bir kere bile aklıma uğramayacağını biliyorum.
"bir sorun mu var efendim?" diyorum en sonunda. benim için cevabı en net soru bu. "artık yok," diyor.
benim için cevabı en net soru bu ama bu soruya da istediğim cevabı alamıyorum.
"bir sorun vardı ama dün gece ortadan kaldırdım."
tivikte oyladım...dedimki ortalık karışsın mı...evet dedi çoğunluk...here we go...
baya uzun bir ara oldu bu arada farkındayım ama fiki bi toparlayım mantık hatası olmasın dedim...lütfen görürseniz söyleyin..