🕒
BÖLÜM 7:
KAYBETMEMEK İÇİN KAYBOLAN İNSANLAR
🕒Bir gün daha bizim için son bulmaya başlamıştı. Daha kaç saattir uyanık olduğumuzu bilmiyorduk ama bizim uykumuz gelmeye başlamıştı. Ama henüz göz kapaklarımız kapanmadığı için havadan sudan konuşmaya dalmıştık.
"Burada olduğumuz sürece hiç dışarıyı özledin mi? İnsanlar olmasa da gökyüzünü, hava olaylarını?" Buraya geldiğimden beri dışarıdaki hiçbir güzelliği değil özlemek, düşünmemiştim bile. Ya da henüz bir odada kapalı kısılı kaldığımı algılamayacak kadar kısadır buradaydım.
"Hayır." Sorunun aynısını ona sormamı bekliyormuş gibi sessiz kaldı. "Sen?" Düşünürken dudağını büktü.
"İnsanlardan tek özlediğim ikizim. Hava olayları pek ilgimi çekmezdi."
"Buraya gelirken, uzun zaman sonra ilk defa yağmurun farkına vardım. İnsan kaybetmeden önce de biraz olsun değer bilebiliyormuş." dedim sanki yağmurun farkına vardığımı henüz algılayabilmiş gibi.
"Evet. Bir daha yağmuru hissedemeyecek olmam biraz dokundu. Ama sadece bana dışarıda da bir hayat olduğunu hatırlattığı için." Onun bana yalnızlığımı hatırlattığı gibi saçlarına düşen son bir damla da ona dünyanın gerçekliğini hatırlatmıştı. Yağmurun aslında neden yağdığını, havanın buz kesecek kadar kendini güneşten uzaklaştırmasını ve en çok da yaşanan, yağmurla temizlenmeye mahkûm, tüm pislikleri.
Omuz boşluğuna daha çok gömüldüm. Kimi zamanlar nasıl içi neşe doluysa bazı zamanlar da gözlerini tek noktadan ayırmayacak kadar hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Suskundu. Gereğinden fazla suskundu.
"Nasıl böyle olabiliyorsun sen?" Yüzü yavaşça bana doğru döndü ama ne hissettiğini bilmek istemediğimden ben de onun gibi karşıya bakmaya devam ettim. "Aynı şeyleri yaşayıp, düşünüp, hissedebiliyoruz ama yine de birbirimizi anlayamıyoruz. Konuşamıyoruz bile birbirimizle." Bu bir itiraf mıydı, onunla konuşamamaktan sıkılıp da konuşmak mı istiyordum yoksa tüm bunlar son bulsun mu istiyordum, bilemiyordum.
"Seni anlamam için konuşmana gerek kalmıyor." Bir an donakaldım. Beni bu kadar iyi anlayan birini ben hiç anlayamıyordum. Hatta belki de anlamaya çalışmıyordum. Yüzümü ona döndüğümde göz göze geldik. Gözlerim ateş saçarken dişlerimi sıkıp dudaklarımı araladım.
"Ama ben seni anlamıyorum. Hem de hiçbir şekilde." Gözlerini birkaç saniye kaçırıp yeniden gözlerime baktı.
"Anlatmıyorum da ondan. Neden diye sorma, anlatamam." Son cümlesini duymamış gibi sorular sıralamaya başladım.
"Neden anlatmıyorsun? Neden saklıyorsun? Neden sen benim her şeyimi bilirken ben senin hiçbir şeyi bilmiyorum?"
"Demek bilmediğiniz şeyler olduğunu kabullendiniz Linay Hanım?"
"Hayır. Sadece eksikliğimi yaratan adamın bana bu sakladığı şeyi anlatamayacak kadar korkak olduğunu anladım o kadar." Kaşları bir anda çatılıp beliren çene kasıyla yüzünü karşıya çevirdi. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Haklıydım, korkağın tekiydi. Bana olacaklardan korkuyor olsa bile söylemesi gerekirdi.
"Böyle düşüneceğini düşünmemiştim," dedi burnunu çekerek. Alınmıştı anlaşılan. Kaşları havaya kalkarak ayağa kalktı.
"Anlatsaydın böyle düşünmezdim."
"Emin ol anlatsaydım, çok başka şeyler düşünürdün." Omuz silkip yanına gitmek üzere ayağa kalktım.
"Tamam, neden anlatmadığını geçtim. Peki anlatmaktan neden korkuyorsun?" Bana dönüp bir adım attı. Gözlerindeki siniri seçebiliyordum. Sorularıma ve öğrenme arzuma karşı çok sinirliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK ODA
Romance"Dışarıda bekle, içeride bekle, öldükten sonra bekle, gelecekteki hayatında bekle. İstersen sonsuza kadar bekle ama ben sana gelmeyeceğim." dedim hızlıca. Sesimdeki, her şeyi sonlandırmak isteyen tonun farkına varmış olmasını umuyordum. Derin b...