BÖLÜM 2: TOPRAĞIN ALTINDAKİ MELODİ

489 30 1
                                    

🕒
BÖLÜM 2:
TOPRAĞIN ALTINDAKİ MELODİ
🕒

3 Eylül

Yalnızca 3 dersim olmasına rağmen yorucu bir günden sonra sadece evime gidip, annem görmeden ayaklarımı uzatıp kestirmek istiyordum. Melike Abla'ya yaptırdığım yedek anahtarımla odamın kapısını kilitleyip, annemin üzerime yüklediği görüşmeler yerine biraz uyumak istiyordum. Günde yalnızca 3 saat uyumanın, bazen de neredeyse hiç, Tıp okurken pek bir olumlu yanı olmuyordu. Saatimi kontrol edip saatin tam 17.27 olduğunu görünce derin bir nefes verdim. Annemin koştuğu saatten önce geldiğim ve yeniden ceza almak zorunda kalmadığım için çok mutluydum. Kapıyı anahtarımla açıp ittiğimde salonda, sanki beni fark edince susmuşlar gibi, ayakta duran annem ve karşısında tanımadığım bir adam buldum. Adama garip bir selam vermek üzere içeri girdiğimde, hemen girişteki mutfağımızın duvarının ardına saklanmış, sanki arkasında bir savaş varmış gibi dehşetle açılmış gözlerle bana bakan Melike Abla'yı fark edince kaşlarımı çattım. Elimdeki kitabı ve çantamı tezgâha bırakıp biraz daha yüzünü inceledim. Onun o yüzünü, o an anlamasam da adımlarım salona ilerledikçe annemle karşısındaki adamın daha tedirgin bir hâl aldıklarını anlayabiliyordum. Yalancı bir gülümseme takınıp adama elimi uzattığımda annemin neden hâlâ bu adamın neyin nesi olduğunu ve nereden tanıştıklarını anlatmadığını düşünüyordum. Adam bir elime bir yüzüme parlayan gözleriyle baktığında şüpheci bir ifadeyle elimi indirmeye başladım. Adamın gözlerindeki parıltı gururlu muydu yoksa gözleri mi doluydu emin değildim.

"Merhaba? Linay ben." dedim onun da kendini tanıtmasını beklerken. Havada kaldığı için utandığım elimi arkama alıp diğer elimle sıktığımda adam anneme döndü. Annem aynı endişeyle yüzüne bakarken aralarına girmem gerektiğini hissettim.

"Nereden tanışıyorsunuz?" Hâlen daha konuşmamaları, ikisinden de çıt çıkmaması beni tedirgin ediyordu. Karnımdaki garip sızı ile yanağımı ısırdığımda adam bana doğru döndü. Gözlerine duygu aramak için değil de onu birine benzetmek için baktım bu sefer. Gözleri benimkiler gibi yeşilden maviye kaçıyordu. Neredeyse aynı tondaydı gözlerimiz. Gözlerim dudaklarına erişti. Benimkiler gibi kalp şeklinde ama daha dolgunlardı. Yüz şekli de benimki gibiydi ama yüz hatları daha keskindi ve burunlarımız benzemiyordu.

"Konuşacak... mısınız?" dedim adam bana bakmayı kesmeyince. Yine anneme dönünce ben de anneme çıkıştım.

"N'oluyor?" Annemin hayatında ilk defa gözlerinin dolduğunu ve başını eğdiğini görüyordum. Bu beni daha da şaşkına çevirse de olanı anlamadan kafayı sıyırmak niyetinde değildim.

"Bir sorun mu var? N'oldu?" Gözlerim yeniden adamın yalvarır bakışlarına döndü. Evet, kesin bir şey vardı çünkü karnımın ağrısı bunu önceden seçmişti.

"Kimsiniz siz?" diye sordum sertçe. Annem misafirlerimizden birine böyle davranmama kızmadığına göre bu adam yalnızca misafir değildi. Adam sonunda dudaklarını aralayınca kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Bir şey geliyor... Evet, o an içimden dediğim tek şey buydu.

"Ben... Galip." Bir anda kulaklarıma düşen isimle başımda dönüp durmaya başlayan sesler arttı. Gözlerimi kaçırarak yere baktım. Bu adam böylece gelemezdi, giremezdi hayatıma.

"Linay, kızım... Ben buraya..." Elimi kaldırarak sözünü kestim.

"Ne için geldiğiniz beni ilgilendirmiyor." Hâlâ ikinci çoğul şahıs kullanmamın tek nedeni bu adamın hayatımda sadece "onlar"dan biri olmasıydı.

"Özür dilemek için geldim." Sakinleşip dinlemeliydim belki ama kendimi yerlerden yerlere vurarak ağlamak daha içten geliyordu.

"Neyine özür dileyeceksiniz?" diye sordu sesim sakin bir tonda. Evet, sesim sordu çünkü içim hiç sakin kalamıyordu. Beynim, hem kalbimi hem gözyaşlarımı hem kulaklarımı hem midemi hem de kendini kontrol etmeye, çizgide tutmaya çalışmaktaydı. Ama bu çizgiyi çizen annem ve annemin bu çizgiyi çizmesinin sebebi olan adam karşımda oldukça hiçbir şeyi sınırda tutmak mümkün değildi.

TEK ODAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin