🕒
BÖLÜM 12:
İNSANSIZ YAŞAM MÜCADELESİ
🕒Bir şeyleri telafi etmek istiyordum, her şeyi bozan ben olmasam da. Ya da telafi etmek için bir şeyleri bozmak gerekiyordu.
İki saat içerisinde aldığım adresin kapısındaydım. Bu iki saat içerisinde en azından o 3 kişiden biriyle yüzleşmeye karar vermiştim. Başka bir tanıdığımı aramış, bir adres almıştım. Ev göz önünde olmayan bir yerdeydi ama yine de yanındaki dizi dizi evlerden daha bakımlıydı. Dışı soluk bir turkuaz olsa da kahverengi tahtalardan iyiydi. Kapıyı hiç düşünmeden çaldım. Bu sefer gerçekten hiç düşünmemiştim. Yıllarca düşündüğüm zamanlar geride kalmıştı.
Kapı yavaşça açıldı. Sanki bu saatte gerçekten ona gelecek birisini bekliyordu. Ya da yeni yılını kutlayacak vefalı bir komşu. Ama karşısında beni görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Bense bir ölü gibi karşısında durmaya devam ettim.
Sarılacaktı bana. 18 yılın acısını kemiklerimi kırmaya çalışarak alacaktı. Yavrusunu severken öldüren bir ayı gibi, ama o yıllar öncesinden öldürmüştü beni. Şimdiyse yeniden inşa edilen bir binayı yeniden yıkmak gibi bir şeydi bu.
Gözleri hızlıca doldu, dudakları titredi. Bir şey söyleyemeden sadece sarıldı. Kollarım bedenime yapışacak kadar sıkı hem de. Ama bu beni kırmadı, dökmedi. Bir şekilde birleştirdi. Ama bu yapıştırıcının her şey gibi bir gün etkisini kaybedeceğini biliyordum.
Dakikalarca bana sarılmaya devam etti, ben duygusuzca kendimi belli belirsiz ona bastırırken. O kadar yoktu ki... Ne kadar yoksa o kadar aklımda yer etmişti. Hiç olmayan birini hayal etmek daha kolaydır, kafanızda canlandırmak. Belli bir yüzü bile yoktur, davranışları bir kenara. Kendiniz yaratırsınız, istediğiniz en baba özellikleri verirsiniz. Bir gün sizi omuzlarının üstünde parka götürür, diğer gün salıncakta sallar, diğerindeyse onun en sevdiği masalı okur. Ama bir çocuk yarım bırakıldığında sadece tek bir kişiyi arar. Aklında kalan bir yüzü. Yarım kalmış bir resim, ama yıllar geçtikçe tamamlanmak yerine boyası akıyor... Babasız olanlar herkesi babaları sanırlar ama eksik bırakılanlar herkeste babalarının yüzünü görürler. Ama işte, değildir hiçbiri. Yüzler yanıltır. Hatırlanan iki küçük anı hiçbir zaman bir insanı kalbinde taşımaya, orada yaşatmaya devam etmeye yetmez. Belki sonradan yok olmuştu ama bir zamanlar var olması beni bu kolaylıktan alıkoymuştu.
Kızının Polyanna olmasını isteyen bir baba onu duygusuz birine dönüştürmüştü.
Sonunda benim fazla durgun olduğumu fark ettiğinde geri çekildi. O zaman da bedenimi incelemekten başka bir şey yapmadı. O kollarımın birkaç ay önce gördüğünden -yıllar öncesini hatırlıyorsa ya da- ne kadar daha inceldiğini fark ettiğinde "Bıraktığın gibi gözükmüyorum değil mi?" deyiverdim. Bıraktığında yanaklarım hiçbir çocuğun olmadığı kadar tombuldu. Kollarım etli etliydi, yakın akrabalarımız kol ve bacaklarımı ısırarak güldürürdü beni. Bıraktığında bedenim de ruhumla yaşıttı. Şimdiyse aralarında 19 yaş var.
Yalvarırcasına bakarken başını bana doğru kaldırdı. Neredeyse benim boyumdaydı, bu kadar uzun olduğumu düşünmemiştim. Ya da onu en son gördüğümde henüz mini minnacık oluşumdan ve onun bana dev gibi görünmesinden kaynaklı anlamamıştım boyunun aslında ortalama olduğunu. Çünkü daha sonra hiç görmemiştim onu, yoktu çünkü.
"Evet..." dedi burnunu çekerek. "Çok büyümüşsün. Çok güzelleşmişsin." Kendine özgü sözleri bile yoktu. Çok büyümüşsün, çok güzelleşmişsin. Bunları ben de biliyordum. Ama ondan, her zamanın aksine, bilmediğim şeyler duymak istiyordum.
"Ben karşılaştıramayacağım. Unuttum seni çünkü." İç çekerek ağzından birkaç hıçkırık kaçırdı. Sonra güçsüzlüğüne yenilip bir deri bir kemik olan kollarıma tutunup eğildi ve acısını dindirmeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK ODA
Romance"Dışarıda bekle, içeride bekle, öldükten sonra bekle, gelecekteki hayatında bekle. İstersen sonsuza kadar bekle ama ben sana gelmeyeceğim." dedim hızlıca. Sesimdeki, her şeyi sonlandırmak isteyen tonun farkına varmış olmasını umuyordum. Derin b...