Bölüm 3

18 12 2
                                    

Öğrenilen sırlara...

Bölüm 3

5 yıl önce (Akay ve Meriç tanışmadan önce)

Meriç'in anlatımıyla

''Bir tane kız var, adı Akay. İnternetteki fotoğraflarından gördüm , bize de yakın oturuyormuş zaten. Hatta kızı 2 - 3 defa takip bile ettim. Sanırım yakın zamanda tanışmak isteyeceğim, eğer istemezse de tanışmaya zorlayacağım.'' dediği sırada şok içinde ve dilim tutulmuşçasına Çağatay'a bakıyordum. Bir kızı gizlice takip etmekten ve onu bir şeylere zorlamaktan bahsediyor olmazdı, değil mi? Bu, benim en yakın arkadaşım Çağatay olamazdı. ''Çağatay, senin ne dediğini kulağın duyuyor mu? Bir kızı sapık gibi takip etmekten ve onu bir şeylere zorlamaktan bahsediyorsun!'' diye bağırarak tepkimi ortaya koydum. Ama Çağatay beni dinlemedi ve basıp gitti. Kararımı vermiştim, Akay'ı bu tacizle karşı karşıya bırakmayacaktım, onu koruyacaktım böyle bir durumdan. Onu ve onun gibi herkesi koruyacaktım. Hemen Çağatay'ın peşinden gittim ve adını söyleyerek onu durdurdum. Yüzüne bir tane yumruk attığımda neye uğradığını şaşırdı. ''Meriç, ne yaptığını sanıyorsun sen?'' diye bağırdı. ''Bitti, arkadaşlığımız buraya kadar.'' diye de devam etti. Zaten böyle biriyle daha fazla arkadaş kalmaya dayanamazdım. 

Çağatay o masum kıza bir zarar vermesin diye Çağatay'ı adım adım takip ettim ve bir gün Akay'la tanışmaya fakat onu ürkütmemek için bu durumdan bahsetmemeye karar verdim. Akay ile bir lunaparkta tanıştım ve daha sonra benimle aynı hastalığı taşıdığını öğrendiğim, sanki fırsat ayağıma gelmişti. Hemen onun yattığı kliniğe yattım. Fakat beklenmedik bir şey oldu ve ben... Akay'a aşık oldum. Fakat başımda bir bela vardı; Simay. Simay benim eski sevgilimdi ve ayrılmış olmamıza rağmen bir türlü peşimi bırakmıyordu.

5 yıl önce

Akay'ın anlatımıyla

Simay ne söylemeye çalışıyordu? Meriç benden ne saklıyordu? İçim korkuyla dolarken aklımdan bir sürü senaryo geçiyordu.
"Ne saçmalıyorsun sen Simay?" diye sorunca Meriç, Simay hemen cevap verdi. "Bilmiyormuş gibi yapma Meriç. Hala beni seviyorsun ama kıskandırmak için bu kızla mı çıkıyorsun?'' Simay'ın sözleri üzerine başımdan aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissettim. ''Ne saçmalıyorsun sen?! Birincisi biz ayrılalı aylar oldu ve ben seni çoktan sildim. İkincisi de ben kimsenin duygularıyla oynamam.'' Meriç'in sözleri kalbime su serperken Simay'ın başımıza bela olacağını anlamam zor olmamıştı. 

***

''Okul çıkışı ne yapıyoruz?'' dese de Ayaz, bizim Meriç'le planımız vardı zaten. ''Biz sinemaya gideceğiz.'' diye karşılık verdi Meriç te. Ayaz ve Doğa anlayışla başlarını sallarken bize tebessüm ettiler.

Okul çıkışı bir alışveriş merkezine gittik ve sinemaya gitmeden önce tatlı bir şeyler yedik. Daha sonra ise sinemaya gittik. Filmi izlerken fısıldayarak sohbet te ediyorduk. ''Ben seni çok seviyorum çiçeğim.'' deyiverdi bir anda. Tebessüm ettim ve ekledim. ''Ben de gönlümü biraz size kaptırmış olabilirim Meriç Bey.'' İkimiz de o  kadar çok sohbet etmiştik ki filmin ne ara bittiğini baya bir sorguladık.

***

Meriç'i çok seviyordum. Ona çok değer veriyordum. Umarım bir gün, bu kadar kısa süredir tanıdığım bir insana bu kadar çok güvenmenin pişmanlığını yaşamam.

***

Meriç'in anlatımıyla

"Sen çok kötü bir yalancısın Meriç." derken Simay, ben ise onu artık sevmediğimi nasıl anlatabilirim diye düşünüyordum.
Devam etti. "Beni bu kadar kolay unutmuş olamazsın!" Sakin olup insan gibi konuşmam gerekiyordu. "Bak Simay, ben sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Ben Akay'ı seviyorum. Artık lütfen bizi rahat bırak." Ama onun yüzünde hâlâ inanmamış bir ifade vardı. "Yalan söylüyorsun! Beni seviyorsun." dedi ve ağlamaya başladı. "Bak Simay, kadınlar güçlü olmalıdır. Erkeklerin ayağına kapanmamaları gerekir. O yüzden sen de güçlü dur, benim niyetim seni üzmek değil fakat ben seni sevmiyorum. Gerçek bu."

4 yıl önce

Biz Meriç'le klinikte kalırken Doğa, Burak isminde ve yaşıtımız bir çocukla tanışmıştı. Burak ta bizim klinikte kalıyordu ve bu sayede tanışmışlardı. Kısa sürede birbirleriyle çok fazla vakit geçirdiler, çok iyi anlaştılar ve çok iyi sırdaş oldular. Ve de çok kısa bir sürede birbirlerine aşık oldular. Burak, Doğa'ya romantik bir çıkma teklifi etti ve sevgili oldular. Hepimiz Burak'a çok güvenmiştik ve onun Doğa'yı asla üzmeyeceğini tahmin ediyorduk.

Ama bunun en büyük yanılgımız olduğunu bilmiyorduk o zamanlar.

Doğa ve Burak sürekli birlikte bir yerlere gidiyorlar ve eğlenceli vakit geçiriyorlardı. Fakat bir gün Burak, Doğa'yı evine çağırdı.

"Bu doğru değil, gelmesem daha iyi olur canım." diyerek bu teklifi kibarca reddetti Doğa. Fakat bizi şaşırtan şey bu değildi. "Ben gel diyorsam geleceksin!" diye bağırdığında Doğa da şok olmuştu, ben de. Ayaz ise konuştu. "Ne saçmalıyorsun Burak? Kız gelmek istemiyorum diyor."

Doğa kendisine ve de hiçbir kadına böyle bir tavır sergilenmesini hazmetmediği için Burak'la birkaç gün konuşmadı. Fakat Burak bir şekilde kendini affettirdi.

Keşke Doğa onu affetmeseydi.

Günümüz

Doğa'nın mezarına geldiğimde mezarın başında ağlayan Özgür'ü gördüm.
Haykıra haykıra bağırıyordu. "Doğa, beni affet." diyordu. Kendini hangi olaydan dolayı suçlandığını tahmin edebiliyordum. Ama bu haksızlıktı bence. Doğa'yı hiç acımadan kalbinden bıçaklayan şahıs bile vicdan azabı çekmemişken Özgür'ün kendini suçlaması bana ters geliyordu.

Sesimi çıkarmadan orada bekledim. Çünkü biliyordum ki Özgür'ün Doğa'ya söylemek istedikleri vardı.

"Ben... ben seni kurtaramadım. Birkaç dakika erken gelebilseydim şuan yaşıyor olabilirdin. Seni... seni çok seviyorum, seni çok özlüyorum, seni her zerrenle sevip özlüyorum." Gözyaşları içinde haykırırken can çekişir gibi zar zor nefes alıyordu. "Sen başkasını severken benimle olmanı isteyemezdim tabi ki. Kendi mutsuzluğuma, kendi acıma seni sürükleyemezdim tabi ki. Ama keşke benim bakmaya bile çekindiğim o güzel çiçeği koparmasaydı. Keşke yetişebilseydim." Artık çığlık atarak konuşuyordu. Özgür çok iyi ve masum biriydi. Keşke o da Doğa da mutlu olabilseydi.
Benim de yüzümden yaşlar daha fazla dayanamadan akmaya başladı.

Özgür, Doğa'yı her haliyle, tüm benliği ile sevmişti. Onu değiştirmek için en ufak bir çabası bile olmamıştı. O başkasını severken buralardan gitmişti, Doğa'yı bakışlarıyla bile rahatsız etmemişti. Acısını hep kendi içinde kimseye bulaştırmadan yaşamıştı. Ama öyle bir gün gelmişti ki, birisi Özgür'ün incitmemek için uzaklara gittiği o kalbi bir bıçak darbesiyle paramparça etmişti.

Allah bilir kaç tane kadın 'SEVGİ' adı altında öldürüldü, katledildi, hayat bulduğu ve nefes aldığı o topraktan koparılan çiçekler oldu. Kaç kadının gülümsediği an yüzündeki o güzel gülümsemeyi bile hazmedemeyenler tarafından gülümsemesinin sönmesine mahkum edildi.

Bu işte bir terslik vardı. Sevgi öldürmezdi, sevgi katletmezdi, sevgi gülüşleri söndürmezdi, sevgi çiçekleri toprağından ayırmazdı.
Sevgi mutluluktu, sevgi gülümsemekti, sevgi toprağa çiçekler ekip doğanın renklenmesini izlemekti.

Sevgi değildi Doğa'yı ve nicelerini hayattan koparan. Sevgi bir bahane olmuştu sadece. Ama en saçma bahaneydi kesinlikle. Gerçi hangi bahane haklı bir gerekçe olabilirdi ki böyle bir vahşete?

Acının RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin