𝕮𝖍𝖎𝖓-𝕾𝖚𝖓

180 24 12
                                    

''Rica etsem etraftaki ilaçlara ve kutulara dokunmayı bırakır mısın?'''' Ama ilaçları merak ediyorum'' diye sitem etti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

''Rica etsem etraftaki ilaçlara ve kutulara dokunmayı bırakır mısın?''
'' Ama ilaçları merak ediyorum'' diye sitem etti. İlaçları almak için gelmiştik fakat Park Jihoon koca bir bebek gibi gördüğü her şeyi elliyor, ne işe yaradıklarını, hangi hastalıkların tedavilerinde kullanıldıklarını ve yan etkilerini soruyordu. Özellikle renkli paketleri inceliyordu. Cevaplamaz veya görmezden gelirsem de sürekli 'Neden cevap vermiyorsun?' diye bozuk bir çalar saat gibi tekrarlayıp başımın etini yiyordu. Kendini yanımda güvende hissetmeye başlamıştı, tabii dışarıdaki korumaların da bugün buraya rahatça gelmesinde katkısı büyüktü. Sizli bizli değil senli benli konuşursak daha rahat bana alışabileceğini söylemişti ve bu yüzden de artık senli benli konuşuyorduk.

Dikkatini ilaçlar dışında bir şeye çekmek istediğime karar vermiştim ve bu yüzden bana birkaç soru sorabileceğini söylemiştim. Daha önce beni daha iyi tanımak istediğini söylemişti.

''Bu mesleği ne kadar zamandır yapıyorsun?'' dedi.
''Aslına bakarsan 5. yılımı dolduracağım.''
''Neden bu mesleği seçtin?'' soruları sanki röportaj sorusu cevaplıyormuşum hissi uyandırıyordu bende.
''Psikoloji küçüklüğümden beri ilgimi çekiyordu.''
''En sevdiğin atıştırmalık.''
''Dondurma yemeyi severim.''
'' Evli misin?''
''Ne? Hayır evli değilim.''
''O zaman erkek arkadaşın var.''
'' Hayır, erkek arkadaşım da yok.'' dedim, bana çok anormal bir şey söylemişim gibi bakmaya başladı. Bakışları tuhaf gelmişti ve istemsizde hafifçe gülmüştüm. Tatlı gözüküyordu.
''Neden böyle bakıyorsun? İlla biriyle birlikte mi olmam gerekiyor?'' sözlerimi duyunca bakışlarını üzerimden çekti, elini ensesine koydu, bana sırtını döndü ve ilaçlara geri yöneldi, ben de üstelemedim. 

''İşte ilaçlarınız Bay Park.'' Gelen görevli ile dikkatimi ondan yana verdim. İlaçları kontrol ettim ve daha sonra alıp Jihoon'a verdim. 
''Kontrol edebilirsin, hepsinin ağzı kapalı ve kimse içine hiçbir şekilde hiçbir şey koymadı.''
İlaçları elimden aldı ve incelemeye başladı. Yüzünde memnun bir durum vardı, mutlu gözüküyordu. Depodan ayrıldık ve arabaya doğru yöneldik. Kliniğe varmadan yol üstünde bir pastane vardı ve sanırım ona dondurma ısmarlayabilirdim, ben de uzun zamandır yemiyordum ve hava da oldukça iyiydi. Laf arasında hangi aromayı sevdiğini sordum ve daha sonra pastanenin yanına park ettim. Beni arabada beklemesini ve hemen geleceğimi söyledim. Olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordum çünkü hastalığı yüzünden onu yalnız bırakmak sakıncalı olabilirdi.

5 dakika içerisinde ikimize de dondurma almış, ellerim dolu bir şekilde arabaya doğru ilerliyordum. Arabanın içerisinde beni bekliyordu, ellerimin dolu olduğunu görünce arabadan hızla çıktı ve sürücü koltuğunun olduğu kapıyı açtı. Hızlıca yerime oturdum ve o da kendi koltuğuna geçti. Elimdeki dondurmaya sanki hayatını kurtaracak bir anahtarmış gibi bakıyordu. Bunun üzerine istemsizce gülmüştüm, o ise bana komik bir şey mi var dercesine bakıyordu. 

Elimdeki dondurmayı uzattım, teşekkür etti ve hızlıca elimden alıp yemeye başladı.
''Dondurma yemeyi çok seviyorum fakat şirket yememize pek sıcak bakmıyor.'' dedi, anlamadığımı belirten bakışlarım yüzünden açıklamaya başladı.
''Sesimizi korumamız gerektiği için soğuk şeyler tüketmemize pek sıcak bakmıyorlar, bu yüzden çok fazla yiyemiyoruz. Ancak ben şuanda 'izinli' olduğum için rahatça yiyebilirim galiba.'' dedi.
''Buna karar verebilecek kişi ben değilim, ama ara sıra ufak tefek kaçamaklardan bir sorun çıkacağını sanmıyorum. Her ilaç almaya gelişimizde yiyemeyiz belki ama 2-3 seferde bir yiyebiliriz ama hepsini ben ısmarlamam sırayla ısmarlarsak bu sözüm geçerli. Zengin olan sensin ben değilim.'' dedim.
'' Bunu kırmızı porsche gibi bir arabaya sahip doktorum mu söylüyor?''
'' Ben zengin değilim, tutarlıyım. Ayrıca birikim yapmakta da iyiyimdir.'' dedim bilmiş bilmiş.
''Pekala tutarlı ve birikim yapmakta iyi olan doktorcuğum, mesleğinizin maaşının oldukça iyi olduğunu ikimizde biliyoruz fakat siz bunu reddediyorsunuz. Bunun bir sebebi var mı?'' Pekala kabul ediyorum, oldukça zekiydi.
''Parayla övünmeyi sevmiyorum diyelim.''
''Bu sabah sorana kadar mesleği parası için seçtiğini düşünmüştüm dürüst olmak gerekirse.''
''Ne, hayır parası için seçmedim. Daha önce de dedim ya psikoloji ilgimi çektiği için seçtim. Sen parası için mi şarkıcı oldun?''
''Hayır, hayır parası için olmadım ama para da bir etkendi tabii.'' İtirafı yüzümde bir gülümsemenin yayılmasına sebep olmuştu ve bakışlarımı ondan çekip dondurmamdan bir kaşık daha aldım.
''Gülümsediğinde çok güzel gözüküyorsun...'' duyduğum cümle öksürmeme sebep olurken duyduğum şeyin bir hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu algılayamamıştım. Şaşkın gözlerle Jihoon'a bakmaya başladım. O ise bana su uzatmakla meşguldü.
''Neden böyle bakıyorsun kötü bir şey mi söyledim?''
''Hayır, sadece... şaşırdım.''
''Şaşırmana gerek yok Chin Sun-ah, bunu benden daha sık duyacaksın.''

Yolun kalanında aramızda hiçbir konuşma geçmemişti. Bana önce güzel demişti, sonra Chin Sun demişti, sonra ise bunu ondan daha sık duyacağımı söylemişti. Ondan daha sık duyacağım şey güzel olduğum muydu yoksa Chin Sun adı mi bilmiyorum ancak bildiğim tek şey Chin Sun'un içimde gerçek anlamda nefret ve öfke yarattığıydı. üstelik bu isim çok tanıdık geliyordu ancak nerede duyduğumu hatırlayamıyordum.

.

Yine karşımdaydı. Aramızda yine neredeyse 200- 250 metre vardı, onun gibi dev bir yaratığın bana ulaşması için yine çok bir mesafe değildi ve yine arkasında ise cılız, dağılmış bir beden boş gözlerle bana bakıyordu. Dev yaratık yine o kocaman kırmızılarını üzerime dikmişti. Kaslı vücudu, sinirden köpürmüş ağzı, yuvarlarından çıkacakmış gibi duran korkunç gözleri.. Neredeyse her şey geçen geceki ile aynıydı, tek fark o cılız beden şuan canavarın arkasından çıkmış bana doğru geliyordu. Elimde yine kalem ve defter vardı fakat defterin için bu sefer doluydu. Bütün sayfalar tek bir cümle ile doluydu.

''Chin Sun senin gerçek adın.''

Ben defteri kurcalarken o cılız, saçları yüzünü örtmüş benden ile aramda neredeyse on metrelik bir mesafe vardı. Durdu. Dişleri gözükecek bir biçimde sırıttı. Psikopatça denecek tarzda bir sırıtıştı. Kaçmak istiyordum fakat bacaklarım hareket etmiyordu. Tekrardan öne doğru ilerledi ve tam dibimde durdu. Dudaklarımı kulağıma yaklaştırdı ve benim sesimin tıpatıp aynısı bir ses tonunda fısıldadı.

''Benliğini artık kabul etmelisin Chin Sun-ah, Benden sonsuza dek kaçamazsın.''

Gözlerimi sonuna kadar aralamıştım ve karşımdaki bedenin gözlerine baktım. O tıpkı benim gibi gözüküyordu, ses tonu benimkisi ile aynıydı, gülüşü, saçları.. Hepsi aynıydı.
Omuzlarımdan tuttu ve kendini bana yaklaştırdı.
''Beni kabul etmek zorundasın Chin Sun-ah. Kendi benliğinden kaçış yok!'' dedi ve dudaklarını dudaklarımla buluşturdu.



Uzun zamandır bölüm atmıyordum biliyorum. Yeni bir kurgu yayınladım profilimden ona ulaşabilirsiniz. Bu kitaba gösterilen ilgi adına gerçekten minnettarım yakın zamanda final gelecek çünkü devam ettirmekte zorlanıyorum. Umarım beklemediğiniz bir bölüm sonu olmuştur. 

esquizofrenia | park jihoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin